Yaşam Kaya
Yakın dönem İngiliz Tiyatrosu’nda eleştirmenlerin dikkatini çekmeye başaran Jez Butterworth, ‘Jerusalem’ oyunuyla bir anda seyircilerin ilgi odağı olmayı başardı. Oyunlarına derinlemesine baktığımız zaman Harold Pinter’ın üslubunu gördüğümüz yazarın, insan ilişkilerinde kadınlara biçtiği roller ‘acımak’ düzeyinde gerçekleşiyor. Kendi toplumundaki çürümüş düşünce yapılarını cesurca aktaran Butterworh, ele aldığı konuların evrenselliği nedeniyle Broadway’de ün salmış bir isme dönüşmüş. Oyun Atölyesi’ nin bu sene repertuarına aldığı, yazarın 2012 yılında yazdığı ‘The River-Nehir’ oyunu yazının girişinde anlattığım çürümüş düşünce yapısının önemli bir ürünü. Hira Tekindor’ un çevirisini yaptığı gösteriyi Haluk Bilginer yönetmiş. Sahnede Haluk Bilginer, Ayça Bingöl ve Canan Ergüder yer alıyor.
‘The River – Nehir’ İngiltere’de şehir hayatından koparak yaşamının bazı bölümlerinde bir nehir kenarında, kulübesinde geçiren bir adamın hayatını konu alıyor. Aslında salt ‘bir hayat öyküsü’ demek yanlış olur. Adamın hayatının bir bölümü, iki ayrı zaman dilimi içinde izleyene sunuluyor. Yazarın anlattıkları, şehrin kötü dokusundan bunalıp kendisini yalnızlığın içine atmış kişiler. Fakat yalnızlık olgusu öylesine köklenmiş ki, kaçışın sonunda bir kulübede yaşanılan ‘aşk’ bile kirlenmiş şehir hayatından izler taşıyor. Mesela adamın evine gelen kadın konunun bir noktasında adamı yakışıklı bir balıkçıyla aldatıyor, ama bunu şakayla karışık adama anlatınca masum rollere bürünüyor. Adam iki ayrı kadınla aynı zaman dilimi içinde berabermiş gibi hayatını yaşarken, aslında her iki kadını da birbiriyle aldatmış oluyor. Konu içinde konu seyircide derin bir şaşkınlık oluşturmuş.
Yazarın kadınlara bakış açısını çok seviyorum. Özellikle ‘masum kadın’ rollerini iyi deşifre eden yazar, erkeğin kadınla kurduğu ilişkide iki tarafın tatminsizliğini güzel deşifre etmiş. Ayrıca yazarın karakterleri için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; sıradanlaşan insanlar nereye gitseler her zaman sıradan olarak kalıyor. İnsanların kirlenmişliği konuda geçen ‘Nehir Alabalığı’ yakalama öyküsüyle temizlenmeye çalışılmış. Yakalanan balıkta oluşan heyecan ve saflık gerçek hayatta oluşmayacak kadar yavan kalıyor. Butterworth balık üzerinden sahnedeki karakterlerin sahte hayatlarına ışık tutmuş.
Oyunda yönetmen ve oyuncu olarak karşımıza çıkan Haluk Bilginer, yazarı çok doğru anlamış. Metinde oyuncuların üzerine yıkılan uzun konuşmaları gerçekçi dekorla engellemiş. Dekorun büyülü atmosferi şu algıyı değiştiriyor; uzun yıllardır Türkiye Tiyatrosu’nu esir alan ‘soyut dekor’ mantığı bu oyunla yeni bir boyut kazandı. Gamze Kuş yaptığı işte son derece başarılı. Tolga Çebi’ nin olaya gizem katan müziği bu oyun için biçilmiş kaftan. Yönetmen, ekibini konunun içinde bütünleştirmiş, oyuncuların gizemini derinleştirmiş. Ayça Bingöl’ün durağan kaldığı bazı sahneler (kanepeye uzandığı ve diyalogların geliştiği sahne) hariç olayın tamamında iyi bir performans ortaya koyuyor. Haluk Bilginer, adamın yapısına uygun konuşurken sürprizlerle dolu olayları ön plana çıkarmış. Çatışma anlarında Bilginer’in muhteşem oyunculuğunu izliyoruz. Canan Ergüder ekibin enerjisini bir üst çıtaya taşımış. Bedenini kullanımı dört dörtlük!
Oyun Atölyesi, Jez Butterworth gibi bir yazarın henüz birinci yılını doldurmamış bir oyununu başarıyla sahneye taşımış. Haluk Bilginer’ in teatral zekası her projede izleyenini şaşırtmayı başarıyor.