Üstün Akmen
2013-2014 tiyatro sezonunu KKTC’nin başkentinde açtım, Athol Fugard’ın 1973 yılında yazdığı “Ada” (The Island) adlı oyununu Lefkoşa Belediye Tiyatrosu yapımı olarak izledim. Kendisi de Güney Afrikalı olan Fugard’ın oyunu, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Cape Town’a yedi buçuk kilometre uzaklıkta bulunan Robben Adası’nda geçmekte. Oyundaki tutsaklar ise, Güney Afrikalı siyahlar John Cena ve Winston.Shona. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin seçilmiş ilk devlet başkanı Nelson Mandela, 27 yıl hapis yattığı adayı, “Cumhurbaşkanı” sıfatını taşırken 1997 yılında müzeye dönüştürmüş. Ada, halen müze ve UNESCO’nun dünya mirası listesinde yer almaktaymış.
Yaşar Ersoy’un Rejisi
Oyunun Yönetmeni Yaşar Ersoy, hapishane adasını isimlendirmemiş. İki erkek aktör için yazılmış metni iki kadın oyuncu üzerine yeniden konumlandırmış. Doğal olarak bu doğrultuda da bazı değişiklikler yapmış. Zamanı herhangi bir zamana dönüştürmüş. Hapishaneyi herhangi bir hapishane olarak varsaymış. Ada da herhangi bir ada, hücreyi paylaşan tutsaklar da bizden birileri. Yeni bir okumayla işe başlamış. Aliye Ummanel’in dramaturgisini arkasına alarak yaptığı uyarlamada yukarıda da ifade ettiğim gibi iki erkek değil, iki kadın üzerinden yola çıkmış. Kadın duyarlılığını, kadın sorunsalını da işin içine katmış. Kapitalist ya da totaliter rejimlerde insanların posasının çıkartıldığını, ama bu rejimlerde kadınların daha da fazla ezildiğini işlemiş. Uyguladığı reji konsepti ve Aliye Ummanel’in dramaturgisi sayesinde, temayı sadece “kadın” ekseninden, ya da sadece “Güney Afrika” ekseninden değil, bütün dünyadaki totaliter rejimlere karşı bir direnme noktasının odağından yorumlamış.
‘Antigone’den Bir Bölüm Ne İfade Ediyor
Fugard, bu oyunu, 2 bin 500 yıl önceki Sofokles oyunundan bir bölümle harmanlamış. Dolayısıyla Ersoy da, Sofokles’in “Antigone”sinden bir bölümü almış ve bu iki mahkumun hücrede direnişlerinin bir devamı olarak sahneleme gayretleri üzerinden kurgulamış. Fugard’ın seçtiği bölüm, insanı insandan ayırmanın anlamını sorgulayan; zorbalığın, sömürgeciliğin ciğer deşen, taaa o tarihte baskı rejimlerinin röntgenini çeken ve buna karşı onurlu insan direnişini öne çıkaran bir bölüm bu bölüm. Oyunun derinliği olan politik katmanını Yaşar Ersoy oya işler gibi işlemiş. İki mahkumun diğer mahkumlar için sahneleyecekleri “Antigone” oyununun iletisinin katmanlarından olabildiğince yararlanmış.
Yücel Erten’in Çevirisi
Yücel Erten’in çevirisi hem anlamsal, hem de sentaksik (Mantıklı, hedefe yönelik, gerçek yönelimli düşünme biçimini vurgulamak için bu sözcüğü kullanıyorum) amaca mükemmelen uygun. Diğer taraftan tartımsal ve akustik (Dilin sözcük haznesinde akustik olarak benzer sözcüklerin bulunması ve ana dili farklı kullanıcıların yarattığı telaffuz değişimleri sistemin başarımını düşürüyor demek istiyorum) özellikleri de bulunuyor. Ayrıca, çevirinin yananlamsal (Eşanlamlı bir dilsel ifade ya da terimin uygulanabilirliğini tayin etmek için belli bir izlek oluşturmak) boyutlarını da duymazdan gelemiyor ve Yücel Erten’i bu kere de yürekten kutluyorum.
Yaratıcı Kadro
Özlem Yetkili bir kaya parçası, bir kara, bir ada görünümüyle gayet ekonomik, ama fevkalade işlevsel bir dekor tasarlamış. Yetkili’nin sahne düzeni, her şeyden önce sanatçı duyarlılığı açısından kutlanmaya değer. Sahne düzeninin bir oyunun gölgesi, röflesi, rengi, çeşnisi olduğunun fevkalade bilincinde… Oyunla tam bir birlik kurarak eseri canlı bir tablo içinde sunmuş, yeni ve başarılı bir sahne tasarımcısının büyümekte oluşunun muştucusu olmuş. Fırat Eseri, ışık tasarımında oyunun geçtiği alanlara ve yönetmenin sahnede seyirciye göstermek istediği bölümlere ışıkları gayet dengeli dağıtmış. Hapishane “gobo”sunu da iyi düşünmüş. Oyunun başarılı kostümlerinde de Özlem Yetkili’nin imzası var.
Oyunculuklar
Oyunculardan Döndü Özata fiziksel eylemlerini sıkıştırmış, yoğunlaştırmış, her bir önemli yönelimin ve aksiyonun sentezini elde etmiş. “Wanda” karakterini almış, didik didik etmiş ya da Yaşar Ersoy ona didiklettirmiş. Ülkesinin bağımsızlığı için mücadele eden ve bunun için ömür boyu hapse mahkum edilmiş Wanda karakterini, Joan karakterine nazaran, daha tepkisel ve agresif, hep bir direniş hep bir eylem yapabileceğine inanan Wanda olarak ete kemiğe büründürürken, bilinç dışına yaklaşımın doğal yolu olarak bilinç yolunu başarıyla kullanmış. Wanda’ya nazaran daha entelektüel bir yapıya sahip ve daha akılcı, daha mantık yoluyla olaylara yaklaşan Joan karakterini başarıyla ete kemiğe büründüren Özgür Oktay ise duyguları, iradeyi, aklı ve bir oyuncunun tüm varlığını devindirecek tutkuları, o tutkuları ateşleyecek coşkuları hiç kuşkum yok ki iyi bilmekte. Joan karakterini olabildiğince yalın, bir o kadar da derin çizmiş. Nasıl başarılı olabilmiş? Çünkü yönelimlerinin derin içsel içerikleri var. Çünkü Oktay, içsel tekniğin sırrını ve özünü öğrenmiş. Çünkü duygularını her an devindirmeyi becerebiliyor. Belli ki Joan kimdir, yaklaşımları nedir, ne değildir, bir bir kurcalamış. Sözümün özü şu ki: Lefkoşa Belediye Tiyatrosu Yaşar Ersoy yönetiminde mükemmel ve de fevkalade iddialı bir oyun daha kotarmış. Ayakta alkışa hak kazanmış.