Can Merdan Doğan
Mevsim bu mevsim değil, diyorum. Ne yazmanın zamanı ne de şairin dediği gibi “iyi gelen sözcüklerin”, bir kere sözcükler iyi olduklarında şeytanileşirler, ikincisi sözcükleri çağıranların yıldızı düşmüştür. Yani sözcüklerin anaları ve babaları yoktur, onlar sevişirken ölmüştür; olması için de kimsenin tahammülü yoktur, bir halk şarkısının yeniden yorumlanması bazen duyguları ayırır. Anonimleşmekse tüm tehlikelerine rağmen, şair olmaktan iyidir. “Yeni”leyemiyorsanız da şair olmanın anlamı zaten yitmiştir.
Bir mevzu değiyor kulağıma, barbarlar gelmiş diyor herkes. Sokakta hatırlatan hatırlatana, savaş başlamış artık. İçimden gülüyorum, şairin sesidir o diyorum. Yok, ses anonimleşiyor. İşgali başlatan barbara hesap kesmek kolay, zor olan yaranın anatomisini çıkarmak! Barbarların esrarengiz adımları, yaşamımızın sıkıcı edilgenliğine değdiğinde, anonimleşmiş bir ses haykırıyor: Barış, diye. Anonimleşen ses iyidir, hele bir de “barış” istiyorsa, ama bazen bir şair gerekir.
İşte mevsim mevsimi diyorum, eylül geldi çattı… Adımlarımızı sakinleştiren yerler rengarenk, gönüller coşkulu, ortak. Yani her şey çok sıkıcı. O masalarda satranca oturmak, şeytanla “kirli” bir sözleşme imzalamak pek mümkün değil, çünkü o masalara pazartesiler oturur, pazartesiler bazen barbarlardan önce gelir… Sanatın sustuğu; merdivenlerin renkliliğine rağmen, hislerin grileştiği; kazançların hesaplandığı; hırsızların hükümet binalarında çığırdığı pazartesiler gelir. O zaman bir soru gerekir, anatomi bilgisi gerektiren bir sorudur bu: Bazı sıvılar hayatla karşılaştığında katılaşır mı?
Wagner, Parsifal’de demiş ki: Yarayı, ancak o yarayı açan silah iyileştirir. Duyguların anonimleşmesi işleri çözmez. Silahın kime ait olduğunun cevabı da sanıldığı kadar “aidiyetle” ilgili değildir. Hesabı barbarlara keseceksek, barış “tüm sıvılığı” ve “anonimleşmesiyle” katılaşır o zaman. Bu cevabı verirken bazen ne kadar üzümün canına kıydığımızı, çürüttüğümüzü düşünüyorum. Zaman yüzünden mi? Unutmak yüzünden mi? Pazartesiler mi? Yoksa üzümü tanımamak/anlamamak mı, diye soruyorum.
Barış erken gelsin; üzümler toplansın ve paylaşılsın, şairler evlerinde uyusun, barbarlar gelmeye devam etsin, şaraplar dolsun kadehlere, pazartesiler ölsün. Pazartesileri gün sayanlar cehennemde cayır cayır yansın, ama en çok “paylaşım” anonimleşsin… Süreçler içindeki duyguların anonimleşmesi canımı sıkıyor, çünkü duygularla suçlanamayacak nice barbar var. Mesafe koyduğumuz kendimize, yani barbarın özüne bir bıçak darbesi gerek.
Ölü bir yılan gibi yatan geçmişe dönüyorum, bilmediğimiz hiçbir şey yok. Kazananları ve kaybedenleri artık herkes tanıyor. Kazananların ve kaybedenlerin dualarının birbirinden farklı olduğunu da herkes biliyor. O yüzden, kahrolsun “bağzı” şeyler değil, bazı şeyler!