1 Eylül Dünya Barış Günü… Ne hikmetse etrafta savaş tamtamları çalıyor. Bitmiyor hesaplar, düzenler, tuzaklar…
1 Eylül Dünya Barış Günü… Devletler barışı değil savaşın boyutunu tartışıyor. Dert elbette insanları, halkları ikna etme derdi; müdahalenin sınırlı mı sınırsız mı olacağı, ölen sivillerin sayısının belki yüzlerle binlerle ifade edileceği aslında kimsenin umurunda değil.
1 Eylül Dünya Barış Günü… Peki “bizimkilerin” derdi ne? Soykırıma uğramış bir halka, Amerikan yerlisi Chayennelere ait bir atasözü şöyle der: “Komşun hakkında karar vermeden önce onun makosenleriyle yürü.” Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi için büyük bir bölgesel savaş riskini göze alabilecek bir hükümetimiz var. Deniyor ki bu Esad’ın katliamlarına dur demek için şart. Peki ya birisi çıkıp şunu sorarsa ne olacak: Bu bölgede kendi vatandaşlarını katledip hesabını veremeyecek tek rejim Suriye’de midir?
Yüzyıllar öncesinden kalmış dizeler mırıldanılıyor ister istemez halkların sahnesinde: çiğnenmiş inancın en seçkini… yoksullar mutluluktan habersiz… ayaklar altında insanlık onuru… korkudan dili bağlı sanatın… çılgınık sahip çıkmış düzene… kötüler kadı olmuş Yemen’e…[1]
Kötü… kötülükten başka şey çıkmaz bu tohumdan ama umut yine insanda.
Tankınız ne güçlü, generalim,
Siler süpürür bir ormanı,
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var:
İster bir sürücü.
Bombardıman uçağınız ne güçlü generalim,
Fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var:
Usta ister yapacak.
İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
Bilir uçmasını, öldürmesini insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var:
Bilir düşünmesini de.[2]
Akıl kendiliğinden üstün gelmeyecek aklı selim olanlar el ele vermedikçe.