Yaşam Kaya
Bu hafta yazımda üç ayrı başlığı tek başlıkta toplamaya karar verdim. Gazetecilikte ‘torba yazı’ kavramı olur mu bilinmez, ama gündemde çokça ‘torba yasa’ kavramını duyar olduk. Gerçi bizim yazdıklarımız üç-beş dakikada okunur, ama diğer ‘torbalar’ okundukça okunuyor, yazıldıkça yazılıyor, kanunlara eklendikçe ekleniyor… Her neyse, konuyu çok dallandırmadan neden üç ayrı başlık kullandığımı hemen belirteyim. Birincisi; nisan ayının sonlarında iki oyununu izlediğim İzmir kökenli Tiyatro Oyun Kutusu’nun oyun kritiklerini yazmış, tam yayınlayacağım sıra Türkiye’de önemli gelişmeler meydana gelmişti. ‘Gezi Parkı İsyanı’ ile başlayan süreç içinde gündem bir anda değişmiş, sanat üzerine yazı yazan herkes ülkenin gerçek gündemine dahil olmuştu. Gerçi sürece dahil olup daha sonra süreçten kendisini sıyırmaya çalışanlar şu anda boy boy basında yer alıyor. Neyse, orası başka bir mecra. Önümüzdeki yazılarda ‘sanatçı olmanın dayanılmaz hafifliğini’ enine boyuna irdeleyeceğim. İkincisi; Devlet Tiyatroları’nda yaşanılan yönetim değişikliği. ‘Kapatılacak’ söylemi içinde epeydir çalkantılı günler geçiren Devlet Tiyatrosu’nda Genel Sanat Yönetmeni değişti. Sayın Lemi Bilgin’in yerine DT’nin yine çok değerli bir ismi Mustafa Kurt göreve getirildi. Mustafa’yı Adana Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü yaptığı dönemden bu yana tanırım. Hem sanatsal yapısı hem de idari yönetimi çok iyi bir isim. Kendisi içinden geçtiğimiz dönem itibariyle Devlet Tiyatrosu adına büyük şans. Üçüncüsü; Hükümetin bürokratları tarafından bilgisizce hazırlanan ‘Türkiye Sanat Kurumu Modeli’nden kısmen vazgeçilmiş olması. Daha önceki yazılarımda modelin ülke sanatını bitirmeye yönelik bir adım olduğunu detaylı biçimde anlatmıştım. Şimdi gelelim detaylara.
Tiyatro Oyun Kutusu’ndan Gerçekçi İki Öykü!
İzmir’den kalkıp iki oyunla İstanbul’a gelen Oyun Kutusu, Serdar Saatman’ın yazıp yönettiği ‘Kırmızı Dükkan’ ile Londra Royal Court’un genç yazarlarından Stenham’ın yazdığı ‘That Face’ adlı oyunla seyircilerin karşısına geçti. ‘Kırmızı Dükkan’da alışveriş yapan bir grup kadın, bulundukları yerde patlama meydana gelmesi sonucu kendilerini bir anda erotik market mağazasında bulur. Hiçbiri ölmemiştir, dört kadın yaşamla ölüm arasında giden hayatlarını bu marketin içinde sorgulayacaktır. Muhafazakar olmakla modern olmak arasında sıkışan düşünceler, dünyanın görünen gerçekleriyle arka planda yatan sapıkça yaşantılar oyun boyunca ön plana çıkar. Aslında kadınların dış dünyadaki hayatları kendi içlerinde yaşadıklarıyla büyük tezatlık oluşturur. ‘Gülşen’de Cana Gedik, ‘Hamiyet’te Gonca Altıntaş, ‘Nebehat’te Sevcan Yaman; ‘Seks Kölesi’ rolünde Mert Arat görünmeyen dünyanın aykırı yüzünü çok cesur oynuyor. Harika bir ekip var karşımızda. Stenham’ın ‘That Face – O Yüz’ oyununda ise, iki kardeşin Londra’daki çarpık yaşamına tanık oluyoruz. Akıl hastası anneye sahip çocuklar, zengin babalarının yabancı ülkelerde başka kadınlarla gününü gün etmesi sonucu derin psikolojik travmaya maruz kalır. Sapık bir annenin hayal dünyasında büyüyen iki gencin okulda ve sosyal çevrede yaşadıkları ‘In Yer Face Theatre’ adına çarpıcı kareleri gözler önüne getirir. Henry, Alice, İzzy, Mia, Martha, Hugh hikayenin ana kahramanları. Zeynep Nutku, Yarkın Ünsal, İrem Deniz, Gonca Altıntaş, Reyhan Taşkınlar çok başarılı iş çıkarmış. Her iki oyunu yöneten Serdar Saatman’ı kutlamak lazım. ‘In Yer Face Theatre’ı ‘İkinci Kat’tan sonra başarıyla uygulayan ikinci bir ekibe sahip.
Devlet Tiyatroları’nda Görev Değişimi Ne Getirir?
Devlet Tiyatroları’nı uzun yıllar başarıyla yöneten Lemi Bilgin’in yerine gelen Mustafa Kurt, son dönemde ‘kapatılacak’ söylemleri altında psikolojik çöküntü yaşayan kuruma yenilikler sunacağı kesin. Herkesin büyük cümlelerle eleştirdiği, ama laf icraata geldiğinde konuşanların köşesine çekildiği DT’de, Mustafa Kurt dönemi yepyeni umutları içinde barındırıyor. Geçen hafta basına duyurulan ‘Devlet Tiyatroları’nda artık %70 oranında yerli yazara yer verilecek’ ve ‘bugüne dek oynanmamış oyunlar prömiyer yapacak’ söylemi yeniliğin ilk işaretleri. Mustafa Kurt’un yapacaklarını dikkatle takip etmek lazım.
‘Türkiye Sanat Kurumu Modeli’ Rafa Kalktı!
Geçtiğimiz ay basına sızdırılan ‘Türkiye Sanat Kurumu Taslağı’nı yine bu köşede ‘Türkiye Sanat Kurulu’ Modeli Tam Anlamıyla Rezillik!’ adlı yazımda çok ağır eleştirmiştim. Geçen haftalarda her gece torba yasalarla birçok kanun değişikliğe uğrarken, Hükümet şaşırtıcı biçimde sanatı yeniden şekillendiren taslak kanununu yasalaştırmadı. Taslak kanunun içinin çok boş oluşu ve yasalaşması halinde ortaya çıkacak yapının işleyişinin belirsizliklerle dolu olması bunda en büyük etken. Ayrıca bizlerin taslak yasaya karşı gösterdiğimiz tepkide bu adımı engellemiş gözüküyor. Devlet Tiyatroları’nın önümüzdeki yıl bütçesinin Maliye Bakanlığı’ndan onay aldığını düşünürsek, Hükümetin büyük ihtimalle yeni atanan ya da atanacak isimlerle tiyatroyu/opera-baleyi devam ettireceği görülüyor.