Tiyatrocular, Operacılar, Dansçılar Artık 'Ses' Çıkarmalı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

“Değerli Basın Mensupları” diye başlayan bir bildiri geldi.

Hükümetin başta Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, Devlet Senfoni Orkestraları, Devlet Halk Dansları Topluluğu, Devlet Çok Sesli Korosu olmak üzere toplam 52 sanat kurumunun kapatılmasını öngören yasa tasarısı ile ilgili olarak: “Bizim ve çocuklarımızın geleceği yok ediliyor” yorumunu getiriyorlar. “Bizler Cumhuriyet’in kültür-sanat kurumlarının kapatılmasına sonuna kadar karşıyız” diyorlar. Planlanan modeli “baskıcı ve gerici” olarak değerlendiriyor, sanatsal özgürlüklerinin ellerinden cebren ve hileyle alınacak olmasına isyan ediyorlar. Bunların hepsi bir tarafa, eğitim fakültelerinin, güzel sanatlar liselerinin, konservatuarların da “topun ağzında” olduğunun altını çiziyor, 52 sayfalık yasa tasarısının mecliste yarın öbür gün onaylanabilme olasılığı gerçeğine dikkat çekiyorlar.

Bizim Köylümüz

Türkiyelilerin büyük bölümünün, yaşamlarını ve geleceklerini biçimlendiren koşulların çıkışsızlığının uzun zamandır ayırtında olduğunu biliyoruz, ama işin doğrusu, yıllar sonra kolektif bilincin oluşması, uzun süredir istim fışkırtan düdüklü tencerenin sonuçta patlaması umudumuzu kışkışlıyor.

Gençler, öğrenciler, emekçiler, etnik ve cinsel azınlık, kısacası yıllar boyu şiddet mağduru olanlar artık bir anlamda uyandı, ayaklandı. Siyasi erkin yükselişinden, başbakanın, nam-ı diğer dediğim dedik/öttürdüğüm düdük Padişahımız Efendimizin (!) gündelik politik alanın dışına taşan yaygın “yangın” projelerinin bulaşıcı baskısıyla kurumları, sistemleri çatlatmasına/bölmesine/parçalamasına karşı direnme eylemlerine başlandı.

52 sayfalık yasa örneği, akla ziyan hukuki yaptırımlara, fiziki engellemelere karşın başlar kaldırıldı. “İnadım inat/mabadım iki kanat” diyen Padişahımız Efendimizin (!) değil, benim/bizim olan köylümüz, Anadolu’nun can damarlarına kurulan HES’lere karşı iş makinelerinin önüne yattı, jandarmaya yumruğunu salladı.

İki Ağaç, İki Dal

Bize hükmeden, her geçen gün şaşırdı.

“Sandık” dedi, “demokrasi sandıktan çıkar” dedi.

Oysa bunların sandık anlayışı olan hokkabazın siyah silindir şapkasından bu güne kadar çıka çıka bir küçücük tavşancık çıkmıştı.

Uludere’de 34 yurttaş bombalanarak imha edildi, öldürülenler kayıt dışı ekonominin ahlaksız üyeleri olarak ilan edildi, gündem değiştirildi.

Hrant Dink’i katledenler korunaklı seviyeye getirildi.

Barajlarda, tersanelerde, madenlerde, fabrikalarda sömürüldükleri yetmiyormuş gibi “kaza”lara kurban giden emekçilerden hiç söz edilmedi.

Yıllardır solcu/komünist avcılığı yaparken gücünü silahından alan askeri vesayet, yetkisini ve dokunulmazlığını polis vesayetine devretti.

“İki ağaç ile birkaç dal” için 5 şehit, 5 koma, 15’i kör, bir o kadarı beyin travmalı 8000 yaralı, 3500 gözaltı, 101 tutuklama, doktor ve avukatların görevlerine engel olma, sabahın köründe ev basma tarihe geçti.

Nerelerdeydiniz

Bütün bu süreçlerde toplam 52 kurumun mensuplarının (hiçbiri demeyeyim, ama) büyük çoğunluğu “gık” etmedi.

Çünkü yumurta daha kapıya gelmemişti.

Gelgelelim, Padişahımız Efendimiz (!), gücü tartışılmaz siyasi erkimiz Ahmetoğlu Erdoğan Bey’imiz: “Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet tiyatro işletmez” diye çoktan buyurmuştu.

52 kurum mensubundan biri de çıkıp Almanya-Avusturya-Fransa üçlüsünde geçerli olan “devlete bağlı sanat kurumları”nın işleyiş mekanizmasını gücü tartışılmaz siyasi erkimiz Erdoğan Bey’imizin burnuna dayamadı.

Ahmetoğlu Erdoğan Bey’imiz, “toplumun marjinal kesimleri” olarak gördüğü tiyatro, opera, bale, dans, orkestra sanatçılarının devletin kültüre ayırdığı bütçeden her yıl önemli miktarda pay alıp da “ülkedeki milyonlarca insanın anlamadığı, hoşlanmadığı, hatta ahlak dışı bulduğu (!)” sanat ürünleri ortaya koymasını içine oturtamamıştı, çıt çıkmadı.

Paya Gel Paya

Oysa neydi (örneğin) Devlet Tiyatrosunun 2012 bütçesinden aldığı pay?

140 milyon!

Neydi geliri?

4 milyon.

Bir Allahın kulu da çıkıp (muhalefet partilerinin milletvekilleri dâhil) Diyanet İşleri’nin aynı bütçeden aldığı 3 milyar 891 milyon Turkish Lira’nın hesabını sormadı.

“Ulusal ve muhafazakâr sanat anlayışı” kültürün her alanına yerleştirilmek istenmekteydi.

Ahmetoğlu Erdoğan Bey’imizin “bunlar” diye ayrıştırdığı ve sahne sanatçılarımızın ortaya koyduğu (padişahın tanımıyla)  “kökü dışarıda ve gayri ahlaki (!)” ürünleri milletin kesesinden finanse etmenin önüne geçmeye soyunduğunda da 52 kurulun mensuplarından (istisnalar hariç) hiçbiri ses etmedi.

Birleşin

Şimdi!

Söylemek istediğim şu: Ekmeğinizi yedirmeyin.

Birleşin!

“AKM’yi yıkacağım, yerine AVM yapacağım, yok AKM’yi yıkmayacağım AVM yapıp Kültür Merkezi’ni içine oturtacağım, yok yok AKM’yi yıkacağım, yerine barok opera binası yapacağım” diyen Padişahın yeni Kültür Prensi Ömer Çelik Efendi’nin yalanlarını dinlemeyin.

Atatürk Kültür Merkezi gibi tartışmalı binaların yıkılmasını kolaylaştıracak gece yarısı önergesiyle, torba teklife eklenen “imar paketi”nden haberinizin olduğunu belli edin.

“AKM’nin 2014 yılında restore edilerek açılacağı” kuyruklu yalanına karşı gelin.

Örgütlenin.

Ve nasıl daha önce övüncümüz gençler Taksim Gezi Parkı’nı işgal ettiyse, siz de kutsal seslerinizle, vücut dillerinizle, uçan ayaklarınızla, enstrümanlarınızla AKM’yi işgal edin!

Yeter artık!

Değerinizi bilin, varlığınızı belli edin!

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla