[Büşra Sönmezışık’ın Kültürel Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen ile yaptığı ve Yeni Şafak’ta yayınlanan söyleşiyi paylaşıyoruz.] Türkiye’de kültür sanat deyince belli bir ideoloji anlaşılıyor. Bu ideoloji kültürün sahibi olarak kabul ediliyor. Böyle midir?
Asıl üzücü olan ideolojinin karşısındaki kesim de bunu böyleymiş gibi kabul ediyor. Ama kendisi de kültüre gerektiği ilgiyi asla göstermiyor. O kesim ise ‘Sanat bizim işimizdir siz anlamazsınız’ diyor. Diğer kesim de ‘Hayır, anlarız’ diyor fakat kendi arasında da konuşurken ‘Evet sanat bizim işimiz değil’ diyorlar.
Belediyelerde yılda binlerce çalışma yapılıyor. Ama yine de ‘Kültürde yoksunuz’ deniyor. Bunun sebebi ne?
Sanat olarak etkinlik önemli değil. Önemli olan kültürel ürün olarak ortaya ne koyduğunuz. Bu sayısal bakışınızla bir sürü istatistik ve veri sıralayabilirsiniz. Şöyle söyleyeyim; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi’nin ve Kültür Müdürlüğü’nün 2012 bir yıllık program sayısı 2200.
Rakamlardan ziyade içerik önemli…
2200 rakamını istersek 3000’e de çıkarabiliriz. Ama bu kültürde var olmak mıdır? Mühim olan rakam değil, yapılan işlerin içeriğinin dolu olması. Bu sadece düşünce ile olacak bir iş değil. Bunun için uygun bir yapılanmanın ve bakış açısının geliştirilmesi lazım. Geldiğimden beri gösteri sanatları merkezi sorguluyorum. Gösteri sanatları merkezimiz 19. Yılında peki tiyatro alanında ne yapıldı? Kaç tane oyuncu yetiştirdik. Bu sorunları çözmeye çalışıyorum.
AMAÇ SANATIN ÖNÜNÜ AÇMAK
Yeni düzenleme olacak denildi ama olmadı neden?
Yeni yönetmelikte sadece hukuki olarak eksik olan bir noktayı tamamladı. Ben gelmeden başlamış bir hazırlık vardı. Geldikten sonra o hazırlığa son bir iki rötuş yapıp bunu hayata geçirmiş olduk. Ama tiyatro görevine devam ediyor.
Kaldığı yerden…
Elbette. Tiyatroyu yine tiyatrocular yönetiyor. Bir genel sanat yönetmeni var. Belediyenin yaptığı şey, idari olarak rahatlatmak ve önünü açmak. Bu süre içinde bakıldığı zaman Şehir Tiyatroları’nda oynanan oyun sayısı arttı. Daha net sayı elimizde yok ancak geçen yıla göre yüzde otuz beş artışından bahsetmek mümkün. Seyirci tiyatroya daha fazla ilgi gösteriyor. Oynanan ama seyirci çekmeyen sadece sansasyonel olarak var olan birkaç tane tiyatro oyunu yönetim kurulu kararı ile kaldırıldı.
Peki, tartışmaya neden olan oyun kaldırılması işinin aslı ne?
İzlenme oranı düşük olan oyunlar siyasi ideolojiler nedeniyle gündemde tutulmaya çalışılıyorsa buna izin verilmemeli. Oyun iyiyse ve seyirci alıyorsa oyunun oynanması lazım.
ESERLERE BAKALIM
Sol cenah ‘Kültür işleri bize aittir, siz sanattan anlamazsınız’ diyor. Sizce bu böyle midir?
O da bir ideolojik slogan. Tahakkümlerini sürdürüyorlar. Onun karşısında olduğunu ifade eden kesim bunun böyle olmadığını ve nasıl olması gerektiğini karşı argüman ve malzemeyle ortaya koymadığı sürece o sözü söyleyenler bir kere haklı. Sanatçının kendisine ait inancı olur, ırkı olur, sosyal bir yapısı olur ama ortaya koyduğu eserin ne olduğu önemlidir. ‘Sanat bizim işimizdir’ diyenlerin ürettiği romanları, hikâyeleri, filmleri yatıralım masaya. Sahneye koydukları tiyatro oyunlarına bakalım. Bakın o kesimin en çok övündüğü alanlardan birisi tiyatrodur. Bir bakın birbirinin kopyasıdır. Nazım Hikmet oyunlarının dışında doğru düzgün ideolojik oyun bile yoktur.
Nasıl?
Magazinsel görüntülerden destek umuyorlar. Konu olarak da kendisini ciddi yere koyan sanatçılarımızın bile ömürlerinin aynı konuyu tekrar eden oyunlarda oynamakla geçtiğini görüyoruz. Ne oyunculuğunu, ne üslubunu ne de dilini değiştiriyor. Buna rağmen kendilerini ilerici, öncü tiyatrocu olarak sunabiliyorlar. Patron benim diye biliyor. Mutedeyyin camia da kendisini kapatmış ‘Tiyatro şunların elinde’ diye söylenmeyi marifet zannediyor.
Genç yazarları motive ediyoruz
Yazdırdığınız oyunlar var mı?
Hayır. Ama bir tiyatro yazma metni yarışması yapacağız. Yarışmada kazananların öncelikle Şehir Tiyatroları’nda oynanmasını sağlayacağız. Ama burada şu var: bugüne kadar birçok kurum çeşitli senaryo çalışması yaptırdılar. Bunların içerisinden ne ölçüde iyi bir tiyatro yazarı çıktığı tartışılır. Bir de istediğiniz kadar iyi bir tiyatro metni yazın özel tiyatrolardaki oyununuzun oynanması mümkün değil.
Neden?
Çünkü o özel tiyatroda bir bakış açısı var, onlar zaten kendilerine uygun biriyle görüşüp, eseri seçip bunu oynuyorlar. Şehir Tiyatroları’nın zaten çok geniş bir havuzu var. Devlet tiyatrosu öyle. İyi bir seçici kurul var. Bir toplantımız ortalama beş veya altı saat sürüyor. ‘Kötü bir eser atalım’ demiyoruz. Özellikle genç bir yazarsa moralini bozmadan eserlerini yeniden gözden geçirmelerini tavsiye ediyoruz. Detaylı değerlendirip raporumuzu öyle yazıyoruz. Çünkü genç yazarlarını heveslendirirsen ve onların elinden tutarsan yeni yazarlar kazanabilirsin.
Problemli metinler geliyor mu?
Televizyonlarda yayınlanan bazı skeçleri tiyatro zanneden ve o skeçler gibi metinler yazıp Şehir Tiyatroları’na gönderen çok genç yazar var. Tiyatro izlemedikleri için arasındaki farkı anlayamayan çok.
Skeçler tiyatroya olan ilgiyi attırdı mı peki?
Sanıyorum bir katkısı olmuyor. Şöyle bir durum var: Anadolu’dan bir kültür müdürü veya belediye başkanı şehir tiyatrolarına bir yazı gönderiyor. Burada tiyatro ile ilgili bir etkinlik yapmak istediklerini fakat mümkünse televizyon ekranlarından tanınan biri olmasını istiyorlar. Televizyon ekranından bilenen bir yüz istiyor o, tiyatro konusunda iyi konuşacak biri istemiyor. Belki bizim elimizde hiçbir televizyon dizisinde oynamayan ama çok iyi bir tiyatro oyuncusu var. Ama o onu istemiyor. Bunlar tiyatro sanatını ve sanatçısını hafife alan ve biraz küçümseyen kimseler.
Önümüzdeki sezonda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Edebiyatçı yazarlarımızın eserlerine hem yerli hem yabancı eserlere ağırlık ve öncelik vermek gibi bir düşüncemiz var. Tiyatronun edebi ve kültür tarafını biraz daha arttırmaya gayret ediyoruz. Onunla ilgili bir repertuar çalışması yapılıyor.
Necip Fazıl gibi oyunlar da olacak mı?
Para ve Reis Bey oyunları sezonda olacak. Mehmet Akif ile ilgili benim özel çalışmalarım vardı. Sinemasını yapmak istedim. İki sene Akif’in hayatını anlatacak sinema filmi için sponsor bulamadım. Sonra tiyatrosunu yapma isteği doğdu. Şu anda ilgilenebilecek durumda değilim. Benim elimden o metni alıp çalışan arkadaşlar var. Onlar eğer tatmin edici bir metin ortaya çıkarabilirlerse olabilir.
Diziler tiyatroyu etkiliyor
Bugün tiyatronun içinde bulunduğu durum bugün neye karşılık geliyor?
Tiyatro sinemadan, dizi alanları birbirinden etkileniyor. Bu etkilenme şöyle oluyor genelde; çok iyi bir tiyatro yazarımız aldığı bir teklifle dizi senaryosu yazmaya başlıyor, yazdığı dizi tutuyor. Sonra tekrar bir tiyatro oyunu kaleme alıyor. Gönderdiği metine bakınca dizi senaryosu gibi oyun yazdığını görüyorsunuz. Bu oyuncular için de geçerli.
Tiyatro için olumsuz bir etki oluşturuyor. Haklı tarafları yok mu?
Tiyatro oyunculuğu niteliklidir. Bir oyuncu dostum: ‘Biz sinemada fotoğraf çektiriyormuşuz, tiyatro sahnesinde döküldüm’ demişti. Tiyatroda iyi bir oyuncu sinemada da onun hakkını verebiliyor. Ekonomik ihtiyaçlarla dizilere ağırlık verdiğinde bir tiyatro oyuncusu kendisini televizyona daha bağımlı hissediyor. Eski tiyatro oyuncularına baktığımızda, sabah saat onda tiyatroya gelip akşama kadar kuliste oturarak oynayacakları oyunla ilgili sohbet edip kitaplar okuyup rollerine hazırlandıklarını görüyoruz. Ama bugün bir dizi setinden tiyatroya koşturan ve ertesi gün oyuna uykulu ve yorgun gelen sanatçılar görebiliyorsunuz. Bu sorun çok kısa vadede çözülecek bir şey değil. Bu devlet politikasıyla ve sanatçıların bu konuda iyi bir konsensüs oluşturmasıyla aşılır.
Artık Türk sineması diye bir şey kalmadı
Kültür alanında hangi alanlar daha kemiksi? Tiyatro mu sinema mı?
İkisinin yapısı da birbirinden farklı. Sinema özellikle televizyonun yaygınlaşmasından sonra sinema değerini, yapısını, zenginliğin ve derinliğini eskiye oranla yitirdi veya azaldı. Tiyatro ise belli bir çizgide yürüyor. Ama her iki sanat dalında müzik de farklı bir olay. Türkiye’de yaşamış olduğumuz kültürel erozyon öykünmelere bağlı olarak çok fazla karışıklıklar olduğunu kavram kargaşaları olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ne gibi mesela?
Bugün Türk sineması diye bir sinema var mı? Türk yönetmenler film çekiyorlar ve Türk oyuncular oynuyor. Ama sinemada Hollywood’da, Fransa’da, İran, Hindistan’da ve İtalya’da olduğu gibi baktığınız anda o ülkenin sineması diyebileceğimiz bir sinema dili var mı? Yok. Bugün ancak bazı başarılı yönetmenlerimizin kişisel yakaladığı çizgilerden bahsediyoruz. Yeşilçam’ın bir dili vardır. Eleştirdiğimiz ve beğenmediğimiz Yeşilçam dili bugün yok. Yerine koyabildiğimiz yeni daha ileri bir şey olmalı.
Halkın kültürel anlamda kafası karışık…
Elbette. Yerel olmadan evrensel olunmaz. Ya aşırı yerelde kalıyoruz ya da çok kötü bir evrensel taklitçisi oluyoruz. Bu sadece sinemada değil bütün sanatlarda var. Bugün edebiyatımıza hâkim olan dil, üslup, konu seçimlerinin yerli olduğunu söyleyebilir misiniz? Yazarlarımızın çeviri yaparak romanlarını yazdığını görüyorsunuz. Çeviri üzerinden üstelik tasavvuf romanı yazılıyor. Son yirmi yıl yazılan kitapların önemli bir bölümü 25 yıl evvel bir Türkçe öğretmeninin önüne kompozisyon ödevi diye konulsaydı imla kurallarına olan saygısızlıktan dolayı kimse ortaokulu bitiremezdi. Çok satanların yüzde doksanı böyle. En basit kuralla söyleyeyim; edattan sonra virgül konmaz. Herkes yapıyor bunu ve savunuyorlar. Gerekiyor diyorlar oysa o zaman edata gerek yok. Bunu gazetelerimiz de manşetlerinde kullanmaya başladılar.
MUHAFAKARLAR DURUP DÜŞÜNMELİ
Muhafazakâr kesimin tiyatro ile arası nasıl? İyi tiyatro metinleri çıkıyor mu?
Öncelikle muhafazakâr kesimin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Yönetmeliğe muhalefet eden arkadaşlarımız ‘Peki ne oynansın istiyorsunuz’ diye sorduğumuzda kendisini muhafazakâr olarak adlandıran arkadaşlarımız Necip Fazıl’dan başka bir isim söyleyemiyor. Kim tiyatro metinleri yazdı da oynanmadı. Necip Fazıl’ın kendi ifadesi vardır. ‘Ben oyunlarımı oynansın diye yazmadım, okunsun diye yazdım’ diyor. Yazarın tiyatroya benzer bir metin getirip, ben dindarım al sana metin de yazdım, bunu oynayın demesi de ayrı bir sıkıntıdır. Tiyatro özelliğini taşıyan metinlerin olması lazım. Mesela ben çok sinirlendim bu oyunu yazdım diyor. Sinirlenme sakin ol.
Ne tür oyunlar geliyor elinize?
Üzücü olanı her siyasi görüşten insanın hoşuna gideceğini düşünerek bir hazreti Ömer’in adaleti ya da Abdülhamit’in hayatı oyunu elimize geliyor. Günlük hayatımızla ilgili sosyal hayatımıza yön verecek, insanlara evrensel sevgiyi ve duyguyu anlatacak, metinler ya hiç gelmiyor, ya da çok az geliyor. Kendisi yazmış olduğu herhangi bir şeyi sadece kendisi yazdığından dolayı kabul edilmesini istiyorlar. ‘Ben muhafazakârım oynansın’ diyorlar. Edebi ve sanat değeri yok.