İhsan Ata
Kocaeli Şehir Tiyatroları’nın 8 Mart’ta prömiyerini yaptığı Kurdele ya da Artı Sonsuz, farklı sahneleme teknikleriyle şiddet gören iki kadının hayat hikâyesini ele alıyor. Kadına yönelik şiddetin fiziksel ve psikolojik boyutlarını irdeleyen oyun,diğer yan etmenlerden sıyrılarak bambaşka bir anlayış getiriyor tiyatroya. Seçil Mutlu’nun yazıp yönettiği ve oynadığı oyunun dekor-kostüm tasarımında Veysel Çıracı, ışık tasarımında Erol Dinçdemir ve ses tasarımında İlker Seyüker görev alıyor.
Seçil Mutlu’nun yazıp yönettiği aynı zamanda oynadığı oyun, iki ayrı karakterin erkekler tarafından gördüğü şiddet üzerine kurulu. Birbirileriyle hiçbir bağlantısı olmayan ama bir şekilde yaşamlarına dahil olan Beyhan ve hostesin yaşadıkları açıkçası benim ilk defa karşılaştığım türden bir reji anlayışı ve metin konseptiyle anlatılıyor.
Oyun, dekor ve aksesuardan sıyrılarak ses-ışık efektler ile desteklenmiş. Kayıttan gelen seslerle konuşan sahnedeki karakterin zamanlaması bu anlamda hayati bir önem taşıyor. Daha da önemlisi oyun içerisinde mizansenin efektlerleanlam kazanmasını sağlamak, işin yükünü bir kat daha artırmış. Yani kolanızdan bir yudum almayı unutursanız az sonra efektten gelecek ses havada kalacak ve buda oyunu bütünüyle bozacaktır. Kısacası sahne üzerindeki tüm eylemlerin kayıttan gelen sesler ve efektlerle buluşması bu anlamda büyük bir dikkat ve ciddi bir sürece ihtiyaç duyuyor.
Diğer taraftan sahnede tek başına olmak zaten başlı başına güçlü bir yorum gerektirirken karşınızda canlı bir karakter olmamasına rağmen kayıttan gelen sese duygularınız ve yorum gücünüzle tepki vermek, o sahnede varmış gibi oynamak, gerçekten çılgınlık!
Şüphesiz bunların her biri titiz bir çalışma sürecine, uyumlu bir ekibe ve uzun süren çalışmalara dayanıyor. Hummalı çalışmaların ne denli çıkmazlara, uykusuzluklara, sinir bozulmalara yol açtığını az çok tahmin eden biri olarak bu tür oyunlarda, özellikle denemenin, denemekten korkmamanın, devamlı yeni bir şeyler arama telaşında olmanın tiyatroya koşulsuz sevgiyle sağlanacağına inananlardanım. Üstelik yeni sahneleme tekniklerini dikkatle takip eden biri olarak tiyatroyu klasikten uzaklaştıran, çağın gereksinimlerini yakalamak için devamlı üreten ve sahne üzerinde yeni şeylerin denendiğini görmenin bende yarattığı heyecan ve mutluluğunu ise anlatamam.
Oyunun sahneleme tekniğindeki başarısı üzerine belki sayfalar dolusu cümleler yazmalı. Kayıttaki seslerin oyunculuk performansıyla nasıl ete kemiğe dönüştüğünü de çokça söylemek gerek… Ama bunun yanı sıra metnin farklı konseptine de değinmeli. Özellikle hikâyenin bütününü oluşturan puzzle parçalarıyla seyirciyi nasıl içine aldığından bahsetmeli.
Öncelikle çok ilginç bir metinle karşı karşıyasınız. Sahne üzerinde birden fazla kişi olmasına karşın tek kişi görüyorsunuz. Ama bir süre sonra onların orada olduğunu oyunculuğun enfes gücüyle hissediyorsunuz. Kadına şiddet eylemi üzerinden bir kadın karakterinin devam edenyaşamına dahil oluyorsunuz. Kadın şiddetini diplerine kadar yaşadığımız ilk bölümde karakterin tüm özelliklerini çok net ve abartıya kaçmayan bir sadelikle görüyoruz. Etrafında gelişen olaylar ve kocasına dair izlenimler de aynı sadelik ve netlikte çok güzel geçiyor seyirciye.
Yalnız karakterin sonuna dair neler olup bittiği konusunda net bir fikrimiz oluşmuyor. Bir anda pat diye kesiliyor. Ve diğer karaktere geçiliyor. Örneğin Beyhan’ın kocasından ayrılıp ayrılmadığı, çocuğunu düşürüp düşürmediği ve karşısında böyle bir koca varken sonunun nereye gideceğine dair hiçbir ipucu yok oyunda. Aynı şekilde süreç içerisinde izlediğimiz hostes, Beyhan karakterinin hayatına bir şekilde girmiş karakterlerden biri olarak çıkıyor karşımıza. Ve oda yaşadığı bir olaydan hemen sonra finale ulaşıyor.
Karakterler arası bir iletişimin olmadığını söyleyemeyiz belki ama hostesin Beyhan’ın hayatında ne kadar yer tuttuğu tartışmalı. Yani ilk bölümde izlediğimiz Beyhan’ın hayatında daha çok yer tutan bir seçimle ortak bir final sağlanarak bir bütünlük oluşturulabilirdi. Demek istediğim oyunda iki epizot izlemektense iç içe geçmiş puzzle parçası gibi birbirini tamamlayan bir final yapılmalıydı. Sonunda bir yerde karşılaşmalı veya ne bileyim belki sürpriz bir finalle seyirci ters köşeye yatırılabilirdi. Metin buna açık olduğu için eminim gelen seyircide buna hazırdı.
Toparlamak gerekirse, iki farklı karakter birbirini tamamlayan bir elmanın yarısı gibi gösterilerek bütünlük sağlanabilir, ortak bir sonla iki finalinde havada kalması bu şekilde engellenebilir, oyun epizotlara bölünmektense iç içe geçmiş bir hayat izlenimi sağlanabilir. Son olarak oyun içerisinde kimi dönüşümler ve sürprizler hazırlanarak seyircide kadının şiddete maruz kalıp kalmayacağı oyun boyunca merak etmesi sağlanıpdevamlı diri kalması sağlanabilirdi.
Oyunun dekor ve kostüm tasarımında Veysel Çıracı, ışık tasarımında Erol Dinçdemir ve oyunun en öznel yerinde duran ses tasarımındaki İlker Seyüker’den oluşan kadro, sade anlatımları ve daha önemlisi oyuna hizmet eden anlayışlarıyla görevlerini yerine getirmişler.
Sahneleme tekniğindeki başarısı ve metnin kimi sıkıntılarına rağmenşimdi Seçil Mutlu’nun oyunculuk kimliğiyle karşı karşıyayız. Kısada olsa yukarıda değinmeme rağmen uzun uzun bahsetmek gerek bu başarıdan. Sahnede tek başına olmak şüphesiz özgüven, cesaret ve oyunculuğun o kutsal gücüne inanmakla alakalı. Ama bunu bir adım daha öteye götüren Seçil Mutlu, timing denen o olgunun tiyatroda ne denli önemli olduğunu vurguladı bu akşam. Kayıttan gelen seslerle olan iletişimi, karşısında bir oyuncu varmışçasına gösterdiği performansı, iki ayrı karakter yaratmadaki o eşsiz yorumu, jest, mimik, ses ve beden kullanımı, kısacası tiyatro adına verilebilecek her ne varsa cömertçe sergiliyor.Tek kelime ile özetlemek mümkün mü? Evet,mü-kem-mel-di.İzleyen herkesi etkisi alan Seçil Mutlu’yu lütfen izleyin ve tiyatroda bir oyunculuğun ne kadar ileriye taşınabileceğini kendi gözlerinizle de görün. Bu sezon izlediğim oyunlar arasında gerek sahneleme tekniği, gerek metnin içerdiği sosyal sorumluluk, gerekse performansıyla en iyi oyunlardan biri benim için. Ödül jürileri tarafından izlenmesi gerektiği de lütfen kayıtlara geçsin.
Sonuç olarak “Kurdele ya da Artı Sonsuz” oyunu farklı sahneleme tekniği ve muazzam bir performansla sezonun en iddialı oyunlarından biri. İki eliniz kanda da olsa bu oyunu kaçırmayın derim ben.
Kadına şiddeti her gün yaşamamıza, üstelik son yıllarda yapılan tüm engellemelere, yasalara, yürüyüşlere, kampanyalara rağmen giderek artış sağladığı bir gerçek. Ve bu konuya dair yüzlerce farklı oyunlar izlemişizdir aslında. Ama bu konseptte emin olun daha önce böyle bir oyun izlememişsinizdir. Bu tür oyunlar hem dimağımızı açarak tiyatroda neler yapılabileceğini gösteriyor hem de belki bu yolla kadına şiddeti durduramasak bile biraz olsun azaltabilir ya da gündemle kalmasını sağlayabiliriz.Neden olmasın?
(OYUNUN KÜNYESİ):
Kurdele ya da Artı Sonsuz
Yazan-Yöneten-Oynayan: Seçil Mutlu
Dekor-Kostüm Tasarım: Veysel Çıracı
Işık Tasarım: Erol Dinçdemir
Ses Tasarım: İlker Seyüker