Gogol’ün Defteri’ne Bir Bakış

Pinterest LinkedIn Tumblr +

2 Mayıs’ta başlayan İstanbul Amatör Tiyatro Günleri’nin üçüncü gününde TİMİS Oyuncuları’ndan Gogol’ün Defteri adlı oyunu izledik. TİMİS Oyuncuları oyunun metnini Gogol’ün Bir Delinin Hatıra Defteri, Portre, Burun hikayelerini, Ölü Canlar romanını ve Shakespeare’in Hamlet’ini derleyerek oluşturmuş. Aslında önce Ölü Canlar önerilmesine rağmen, Gogol’ün hayatının incelenmesinin ardından; kadro, yazarın hayatını konu almayı daha ilginç bulmuş. Bunun üzerinden kadro tema benzerliğinden yola çıkarak seçtiği hikayelerin ve Gogol’ün yazım sürecinin iç içe geçtiği bir kurgu oluşturmuş. Kurgu sahneye döküldüğünde seyirci bir yandan Gogol’ün bazı eserlerinden kesitler izlerken, bir yandan da bu eserleri ürettiği aşamadaki gelgitlere tanık oluyor. Gogol yazım sürecinde mutlak iyi ve kötüyü kendi içinde sorgular. TİMİS’e göre de Gogol karakterinin asıl çelişkisi de budur. Gogol sistem eleştirisini bireylerin salt iyilik ve kötülüğü üzerinden yapar. Yani doktor, öğretmen ya da memur, birey olarak kötü olduğu için sistem kötüdür. Bunun üzerinden oyuna baktığımızda Gogol tiplemesinin çizgisini çelişkileriyle birlikte rahatça takip edebilmekteyiz. Fakat kurgu için aynı şeyi söyleyemeyiz. Derlenen metinlere dair bir bilgisi olmayan seyirci için bu farklı hikayelerin birbirine bağlandığı noktalar soru işareti yaratabiliyor ve oyunu takip etmek yer yer zorlaşıyor.

Gogol’ün mutlak iyi-kötü arayışını en güzel dillendirdiği eserlerinden olan Ölü Canlar, örgüde ağır basmasına rağmen oyunun en temel vurgularından olan Çiçikov’un ölü can satın almadaki asıl maksadıyla ilgili bir fikir edinemiyoruz; bunun sebebi de topluluğun hikayeleri değil, daha çok Gogol’ün yazım sürecini anlatmayı tercih etmesindendir. Bunun dışında Bir Delinin Hatıra Defteri hikâyesine de oyun süresince tanık olmaktayız. Bu kesitte başkahramanı üç ayrı oyuncunun canlandırıyor olmasının da oyuna renk kattığını söyleyebiliriz. Hikayenin sonunda Gogol’ün karakterlerle kurduğu ilişki ve hatta onlarla yüzleşmesi, kendi hayatıyla ve yaşadığı psikolojik karmaşayla eserlerinin ne kadar örtüştüğünü güzel bir şekilde sahneye sunmaya yardımcı olmuş. Bir diğer hikaye Portre’de ise Gogol’ün sanat alanına dair sorgulamalarıyla karşılaşıyoruz. “Sanatçı toplumda nasıl var olur, eserinde net bir sonuca varmalı mıdır?” Gogol, bir sonuca varamadı; mutlak iyiliğe ulaşamadı. İnsanların suratına tokat gibi çarpacak bir kitap yazmak istedi, ama daha sonra bu tokadı kendi suratına yedi.

Farklı sahneleniş biçimlerinin kullanılması ise seyirciyi şaşırtarak keyifle kendini izlettiriyor. Seyirci önce sahnede yaprakları kağıttan olan bir ağaç ve bir bankın yanı sıra yeri tamamen kaplayan siyah bir örtüyle karşılaşmaktadır. Oyun süresince de oyuncular bu örtünün altına girer ve dekor işlevi görür. Bunun yanı sıra oyuncular müziği kendi vokalleriyle yaparlar. Bu teknik buluşları izlediğimizde oyuncunun sahnede kendini ne kadar işlevlendirebileceği sorusunun yanıtını bu oyunda bulabiliriz. Dolayısıyla TİMİS’in bu seneki oyununa dair yeni ve farklı bir üslup denemesinin kadro adına olumlu bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Buna ek olarak, düzyazının oyun metnine dönüştürülmesinin üniversite tiyatrolarında fazla denenmemiş olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, “Gogol’ün Defteri”nin değerli bir çalışma olduğunu görebiliriz. Hatta bu sebepten TİMİS’in masa başı çalışmalarını diğer gruplarla paylaşması üniversite tiyatrosuna zenginlik katacaktır.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Müge Uyar & Özge Gökşen

Yanıtla