Bu İş Kazuu!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ceren Okur

Çocuk oyunları tanıtım yazıları, afiş ve broşürlerinde yaş ve yanında artı işareti vardır. Bu artı işareti belirtilen yaştan itibaren, herkesin seyredebileceği anlamına gelir. Çocuk oyunlarında aslında yaş olarak alt limit vardır, ama bir üst limit yoktur. Kazuu oyunu bu işaretlemeye tam anlamıyla uymuş, yedi yaşından büyük herkes keyifle oyunu seyredebilir. Şimdiye kadar görmediyseniz ve yedi yaşından büyükseniz, bu oyuna gitmenizi öneririm. Oyun ocak ayı boyunca İBBŞT Ümraniye Sahnesi’nde seyredilebilir. Sezon boyunca seyredilebilecek olan oyun, umarım daha uzun yıllar çocuk ve yetişkin izleyicileriyle buluşur.

Oyunun konusu tanıtım yazısında, “Bir clown (palyaço) oyunu olan Kazuu, bir deniz kazasından kurtulan Rimi ve Şupronun macerasını anlatır. Hiçbir dile ait olmayan sözcüklerle konuşan bu iki arkadaş, denizin ortasında kurtulmak için çareler ararken türlü sakarlıklar yapar. Hayatta kalmaya çabalarken, kendi dertlerini bırakıp, ağlayan Ayı teselli etmek için şarkı söyleyen ya da Solucan Tutoyu kurtarmak için denize dalabilen bu iki arkadaş, çaresizliğe karşı umutlarını asla kaybetmezler. Belki de sallarını devirmek üzere olan bir balina onların kurtuluşu olacaktır. (7-77 yaş) grubu “ olarak açıklanmış. Salon kararıyor ve mavi ışık altında ön oyun başlıyor. Kazadan kurtulan iki kişinin, küçük bir tahta parçasına çıkma serüvenleri, dalgalarla boğuşmaları bu ön oyunda yansılanıyor. Dekor oldukça ilginç. Sahnenin gerisine doğru yükselen mavi şeritler denizi oluşturuyor. Düzeneğe sabitlenmiş mavi şeritler bir yandan dalgalanırken, bir yandan da oyuncuların denizde yüzme sahnesine olanak tanıyor. Sahnede, denizde yüzme ilüzyonunu yaratmayı başarmışlar. Kahramanlarımız Şupro ve Rimi, stilize oyunculukları ile denizin ortasındaki yedi, sekiz metre karelik tahta platforma çıkıyorlar ve oyun başlıyor.


Oyundaki konuşmalar herhangi bir dile ait değil. Kazuu oyununun bir dile de ihtiyacı yok zaten. Oyuncular palyaço hareketleriyle, sözlerindeki vurgu ve renklerle, bize kim olduklarını ve ne konuştuklarını açıkça anlatabiliyorlar. Altmış beş dakikalık oyunda neler yaşanmıyor ki, bir tahta parçasının üzerinde. Kocaman bir dünya bizi esir alıyor bu sekiz metre karede. Oyuna her yeni giren nesne bir maceraya dönüşüyor. Önce bir kürek salına salına geliyor, ardından gemi kazasından kurtulan metal bir sandık. Sandığın içinden çıkanlarla kahramanlarımız gözlerimizin önünde bir dünya yaratıyorlar. Kürekten yelken direği, beyaz örtülerden bir yelken yapıyorlar. Bütün bunlar durum komikleri içinde veriliyor. Durum komikleri kesinlikle çok iyi düşünülmüş. Çocuk oyunlarında kanıksamış olduğumuz ve bize artık çok yapay gelen çarpmalar, düşmeler, görememeler, bu iki palyaço tiplemesinde komik ve eğlenceli bir hal alıyor. Salonda yetişkinler dahil gülümsenmeden seyredilen bir an geçmiyor, kahkahalarda cabası.

Yelkenliyi yapıp denizden kurtulmuyor kahramanlarımız, çıkan bir fırtına (ışıklar, efekt, müzik ve oyunculuk yardımıyla tümüyle inandırıcı) yelken direğini kaptığı gibi uçuveriyor. Oyun öylesine seyirciyi içine alıyor ki, başlarına gelene üzülmemek elde değil. Ama kahramanlarımız üzülmüyorlar, yeni çareler deniyorlar; suzuluklarını, açlıklarını gidermeye çalışıyorlar. Oyun sürerken dekorda da sürprizler bizi bekliyor. Kahramanımız Şupro, Rimi’nin solucanını kurtarmak için denizin içine dalıyor ve duygusal anlar yaşıyor. Fok balığı, köpek balığı, deniz kızı, ahtapot, balıklar oyunun gizli kahramanları. Fok balığı bir ara tahta parçasına tırmanıyor ve kahramanlarımızla tanışıyor. Bu sahnede bir sürpriz daha bekliyor bizi. Rimi, fok balığının bıyıklarıyla müzik yapmaya başlayınca, Şupro’da oyuna katılıyor ve kanun-davul sesinden oluşan bir müzik bizi sarıveriyor. Oyunun zengin ayrıntıları anlatmakla bitecek gibi değil.

Oyunun metnini aynı zamanda yönetmeni olan Hakan Yavaş yazmış. Metin aslında bir sayfadan oluşan bir palyaço kanavası. Bu kanavadan yola çıkarak üç ay boyunca tüm ekip yoğun biçimde çalışmışlar. Hakan Yavaş, oyuncularını önce seyrettirdiği palyaço gösterileri ile beslemiş, ardından provalardaki doğaçlamaları yöneterek, oyunculara yaratıcılıklarını sergilemeleri için zengin olanaklar tanımış. Gerçek bir ekip çalışması ortaya çıkmış. Oyuncular, yazar ve yönetmen metni şekillendirip sahneye taşımışlar. Çalışma süreleri de çok uygun. İyi çocuk oyunlarının kısa provalarla çıkamayacağı kanısı taşıyorum ve uzun çalışmalarla yaratıcılığın doruğuna ulaşılılabileceğini düşünüyorum. Kazuu ekibi bu görüşü doğruluyor. Çalışma yöntemleri çocuk tiyatrocularına örnek olmalı diye düşünüyorum. Doğru metinden, doğru dramaturgiyle hareket edilmiş bir oyun var karşımızda. Yazarın ve oyunun dramaturgu Sinem Özlek’in başarılı çalışması kendisini sahnede gösteriyor.Metin oyun içinde sarkmıyor ve sürprizlerini hiç yitirmeden seyircinin ilgisini dorukta tutuyor.

Oyunun müziklerini Uskan Çelebi yapmış. Oyun boyunca müzik ve müziği kullanarak yarattığı efekt desteğini, canlı performans olarak sürdürüyor. Müzikler organik olarak oyuna bağlı ve oyunun konusunu, oyunculuğunu hatta tasarımı destekliyor. Müzik oyunun içinde vaz geçilmez bir unsura dönüşüyor. Uskan Çelebi, müziğiyle oyunu ince ince işlemiş ve oyundaki zamanlamayı tutturarak harikalar yaratmış.

Oyunculuklardan yazıda ara ara söz etsek de, üstünde tekrar durulmaya değer. Seza Güneş ve Derya Yıldırım iki genç oyuncu. İyi ki oyunculuğu ve çocuk tiyatrosunu seçmişler. Oyuna yürekleriyle katılmışlar ve becerilerini üst seviyede kullanmışlar. Çocuk tiyatrosu iki doğru oyuncu kazanıyor bu oyunla. Oyundaki aşçı ve hizmetçi tiplemelerini kendileri çıkarmışlar, oyunun dilini oluşturmuşlar. Anlaşılmayan dil kesinlikle sıkıcı değil ve takip edilmesi çok kolay. Herhangi bir dili çağrıştırmayan ama kendisine özgü tınısı olan bir dil var karşımızda. Zaman zaman türkçe sözcükler kullanarak , küçük yaş grubundan çocuklar için oyunu daha anlaşılır kılmaya çalışmışlar. Türkçe sözcükler kulağa itici gelmeyecek şekilde bozularak kullanılmış. Oyuncuların beden ve ses kullanımları üst seviyede. Fars kullanımları dozunda ve etkileyici. Palyaço oyunculuğunun ruhuna inebilmişler ve sahneye taşıyabilmişler. Rimi’yi oynayan Derya Yıldırım’ın sesi büyüleyici. Oyunda çıplak sesle öyle bir şarkı söylüyor ki, seyirciler oyuncunun kendi sesi olduğunu anlamakta zorlanıyorlar. Ağlayan ayı teselli etmeye çalışırken kendisinin seçtiği Yıldız İbrahimova’dan Parlak Yıldız şarkısını seslendiriyor. Genç oyuncu şarkıyı seslendirirken, salonda öyle büyülü bir atmosfer yaratıyor ki, ayın elinde açan çiçeğe ancak bu şekilde inanılabilir diye düşünüyorum. Seyrettiğim oyunda bu duygusal an, seyircinin alkışlarıyla ödüllendiriliyor.

Sahne ve kostüm tasarımında Taciser Sevinç’i görüyoruz. Tasarım tümüyle oyuna hizmet edecek şekilde stilize, basit ama bir o kadar da yaratıcı tasarlanmış. Denizin hareketleri, denizin altı ve üstü basit bir tasarımla, zekice çözülmüş. Son sahnenin başarısında da tasarımın rolü büyük. Kostümler sade ve renkli. Kostümler renkleriyle oyuncuları sahnede öne çıkarıyor ve oyuna anlam katıyor. Kullanılan malzemelerin tasarımı da aynı ustalıkla işlenmiş. Sadece aşçının elindeki kepçe biraz daha büyük olsa daha anlaşılır olabilirdi. Oyunun tasarımı daha küçük bir sahne için yapılmış. Ümraniye Sahnesi daha büyük olduğundan, özellikle kenarda oturan seyirciler için, yükselti denizin sağ ve sol yanlarından kumaşlar sarkıtılabilirdi diye düşünüyorum. Böylece denizin üstündeki oyunu izlerken, gereksiz yere deniz altındaki harekete dikkat dağılmazdı.

Oyunda ışık tasarımında özellikle denizin altındaki sahnelerde eksiklikler görüyoruz. Denizin altında da üstünde de neredeyse aynı ışıklandırmanın kullanılması oyunun zaaflarından biri olmuş. Denizin altındaki atmosfer tam olarak seyirciye geçmiyor. Denizin alt bölümüne geçilirken seyircinin yaşadığı heyecan, tasarımın ve müziğin başarısı, ne yazık ki ışıkla ve kuklalarla desteklenememiş. Ancak oyunculukla bu sahnelerde kotarılmaya çalışılıyor.

Oyunda ay, fok balığı, köpek balığı, balina, ahtapot ve balıkları kukla tasarım olarak görüyoruz. Balıklar ve ay boyut, doku ve oynatılma açısından inandırıcı ve oyunu destekliyor ancak aynı şeyi diğerleri açısından söylemek zor. Fok balığı, boyutu ve dokusu doğru olmasına karşın biçim olarak sevimliliğini yitirmiş. Karşımızda fok balığı gibi hareket eden, ama kafasının şekli ile farklılık gösteren bir kukla olunca, inandırıcılık örseleniyor. Aynı sorunu ahtapotta da görmek mümkün. Özellikle ahtapotun denizin altında görüldüğü sahnede doku, boyut ve hareket olarak kukla tasarımı doğru olsa da, renk olarak inandırıcılıktan uzak kalıyor. Balina kuklası sadece önden görünüyor ve sevimli yapılmaya çalışılmış. Doku ve boyut olarak balina kuklasında bir sorun olmamasına karşın, inandırıcılığı artırmak için ağız yapısı farklı tasarlanabilirdi diye düşünüyorum. Kukla tasarımları Nevin Köksal’a ait. Eksikliklerine rağmen kuklalar bütünü bozmadan oyuna hizmet ediyor.

Söz kuklalara gelmişken kuklaları oynatanları atlamayalım. Oyunun gizli kahramanları Deniz Yeşil Mavi ve Soner Dinç, kuklaları başarıyla ve zamanlamayı aksatmadan kullanmayı başarıyorlar. Oyunda zamanlama çok önemli. Oyuncular, müzik, ışık ve efekt zamanlamayı aksatmadan oyun boyunca gereken etkiyi yaratıyorlar. Kazuu oyununda, sahne üstünde sadece iki oyuncu var gibi görünmesine karşın, kuklaları oynatan iki oyuncu ve yedi kişilik teknik destek ekibiyle oyun sahneleniyor. Teknik ekipte oyunu sahiplenmiş ve ortaya tam bir ekip çalışması çıkmış.

Altmış beş dakikalık ve bir perde olarak hazırlanmış oyun, ne yazık ki ara verilmesiyle kesintiye uğruyor. Seyirciyi yakalayabilmek adına ilk perdede yansılanan ön oyun ikinci perde başında olmadığı için, aradan sonra oyunun organik bütünlüğü bozuluyor ve seyircinin oyuna ısınması için zaman geçiyor. Çocuk oyunlarında atmosferi yaratmak çok zor, bozulmasını sağlamak çok kolaydır. Özellikle oyunun yapısında ara yoksa, yetişkin oyunlarındaki gibi ara verilmesi doğru değildir. Bu hem atmosferi bozar, hem de çocuk seyircinin oyunu aynı heyecanla izlemeye devam etmesini olanaksız kılar. Kazuu’nun da başına böyle bir kaza geliyor. Verilen ara, atmosferi bozuyor ve seyircinin oyuna odaklanmasında zaman kaybı yaratıyor. Çocuk oyunlarında ara verilmemesine özellikle dikkar edilmeli.

Çocuk oyunlarında görmeye alıştığımız mesaj kaygısı bu oyunda görülmüyor. Üstelik oyunda gizli mesajlar kullanılmış. Şupro denizin altında yüzerken, mavi bir çöp torbasını olağan bir şeymiş gibi eline alıp kenara koyuyor, daha sonra bu mavi çöp torbasını oyunda başka bir amaçla kullanıyor. Her malzemenin oyunda kullanılması ve denizlerin kirlendiği mesajını vermek için tek söz etmeden ne güzel bulunmuş bir yöntem. Aynı biçim, Şupro’nun denizin altında bir hazine sandığı bulup, paraları avucundan dökmesi ve deniz kızına yönelmesi ile, para ve duygular arasındaki seçim işlenirken de uygulanıyor. Söz söylemeden ve vurgulamadan nasıl mesaj verilirin bir başka güzel örneği daha. Çocuk tiyatrosu yapanlar bu gizli mesajlara daha çok yönelmeli ve çocuklara mesaj dikte ettirmekten uzaklaşmalılar.

Oyun farslarla, yaratıcılıklarla, Şupro ve Rimi’nin sakarlıklarıyla sürerken, sığındıkları tahta parçasından hiç kurtulamayacaklarmış gibi geliyor seyirciye. Üstelik balinanın tahta parçasını devirmeye çalışmasıyla, durum daha da çıkmaza giriyor. Tam o sırada oyunun en büyük sürprizi beliriyor ve oyun alkışlar arasında son buluyor. Oyunun sonlandırılmasındaki zamanlama da büyülü bir sürpriz şeklinde gelişiyor. Tümüyle inandırıcı ve düşsel. Şupro ve Rimi sahnede o kadar var oluyorlar ki, yüreğinize değiyor, uzun süre belleklerden yitmeyecek bir oyun sunuyorlar size.

Kazuu kelimesi palyoçaların kullandığı düdük anlamına geliyor. Geleneksel gölge tiyatrosunda kullanılan nareke benzeri bir alet kazuu. Oyunda ise ilk anlamıyla kullanılmıyor. Oyun ekibi kelimeye “tamam”, “evet” anlamı yüklemiş ve oyunda bu anlamda kullanmışlar. Ekibin ellerine, sesine, bedenlerine ve yüreklerine sağlık, çıkardıkları iş KAZUU!

KAZUU

Yazan : HAKAN YAVAŞ
Yöneten : HAKAN YAVAŞ
Dramaturgi : SİNEM ÖZLEK
Sahne Tasarımı : TACİSER SEVİNÇ
Kostüm Tasarımı : TACİSER SEVİNÇ
Yönetmen Yardımcısı : HÜMA OYLUPINAR
Süre : 1 SAAT 5 DAKİKA İKİ PERDE

OYUNCULAR

DENİZ YEŞİL MAVİ, DERYA YILDIRIM, MEHMET SONER DİNÇ, SEZA GÜNEŞ, USKAN ÇELEBI

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ceren Okur

Yanıtla