Savaşa Namlu Doğrultmak!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Volkan Taha Şeker

Siyasette her şeyi kullanmanın mubah olduğu bir süreçten geçiyoruz. Kendi çocuğunun cenazesi ile rant sağlamaya çalışıp Meclis’e girmeye çalışanlar ve bunu başaranlar bile var.

Sanatın kullanılması da çok eskilere dayanır. Antik şenliklerde ise yine Tanrıların anılması ile ilgili olarak tragedyalar kullanılıp atılmıştır. Amaç anmadır, sanat ikinci plandadır. Asırlar sonra tiyatroya asırlarca kilisece yasakların gelmesi de kullanım üzerindeki haklardan olsa gerek.

Ülkemiz tiyatrosu da kullanıla kullanıla 2013’e kadar ağır aksak geldi. Kimi zaman devletin resmi eğitim politikası tiyatro oldu, kimi zaman da propagandanın mabedi oldu… Ancak her daim kullandığım bir cümle var: “Her şeyin bir fiyatı varsa eğer, siz fiyatınızı ulaşılmaza çekin ki satılamayın…”

Tiyatronun kullanılması da buradan geçer. Tiyatro o kadar ağır durmalıdır ki fiyatı olmasın. Ancak tiyatroyu kullanarak bir yerlere gelmek isteyen kişilerin son zamanlarda yaptıkları, tiyatroyu kuruşlarla satın alıp, basit liralara geri satmaktan başkası değildir.

Çatışmalı Süreçte Sanatla Rant Kaygısı

Türkiye’de çatışmalı bir süreç var. Taraflar, bu defa birbirleriyle çatışmak için değil, barışmak için yanaştı. Birbirlerinin cenazelerine ya da cenaze olmak üzere olan bedenlerine kurşun sıkmak için değil, ellerini sıkmak için yanaştılar. Namlular şimdilik inik halde… Keskin nişancının hedefinde bu defa bir can değil, savaş var…

Hangi parti kim fark etmez. İnsan bedenine bir kurşun girince, yüz hekim eski hale getiremiyor. Yıkım kolay ama yapımı yıllar alıyor. Benim için savaşın tarifi budur. Savaşanlar cani, barışa gidiş yollarını tıkayanlar ise hayvanlıktan dahi nasibini alamamış otçuklardır.

Tiyatroyu Kullanmak Dedik Ya…

İşte bu aşamada kendini üstat olarak niteleyen cahiller yine devreye giriyor. Yeşilçam Sineması’nın neredeyse sokaktan geçen insanı sete alma dönemlerinde yıldızlarının parladıklarını unutuyorlar.  On küsur yıl bodrum katlarında naçar halde yaşadıklarını unutarak bu defa heybetlice ayağı kalkarak geçmişlerini unutuyorlar. Birileri onlara yeniden sahne şansı verince, bu defa duayen kesiliyorlar. Daha önce de Duayenlik Sanrıları başlığıyla konuya az çok değinmiştim.

Şimdi bu akil insanlar ayağa kalkmış. Türk filmlerinin yakışıklı jönü, 7 gün 24 saat Atatürk’ün sözleri ile mevcut barış sürecini baltalamaya çalışıp, adeta “savaşla sevişmeye devam” diyor. Oysa okuyup da anlayamadığı Atatürk demiyor mu “Yurtta Sulh Cihanda Sulh”? Öncelikle yurtta barış… Bunu da vurguluyor. Siz ise barış sürecine katkıda bulunmak, taraf olup tarihe adınızı yazdırmak yerine tiyatroyu kullanarak intikam peşinde koşuyorsunuz. Bugün barışma günüdür. Savaşa silah çekmek varken intikamı körüklemek ve tiyatroyu kullanarak ününü sıcak tutmak sana yakıştı mı Ferit Ağabey? Eminim ki Mahmut hoca duysa çok kızardı sana. O size bunu mu öğretiyor her akşam ekranlarda? Meğerse sen daha Şabanmışsın…

Bir Salvo Daha

Sahi bir diğeri ne dedi? “Bırakın gideyim askerlerle de dağdakilerle de konuşayım. Beni severler, benim filmlerimle büyüdüler, beni dinlerler.”

Sahi bunu söyleyen kişi dağa gitse de, oradakiler kendilerine Marksizm Komünizm’in temel taşlarından, Sosyalizm ’den bahsederek terimsel olarak konuşsa ne yapardı acaba? Anlamış gibi yapar mıydı? Rol yapabilmek midir sanatçılık, yoksa içini doldurmak mıdır aydınlık?

“Gayet net dedim ki devlet bana görev verirse o mağaralara da giderim. Kimse bana bir şey yapmaz” diyor hanımefendi…

Kürt-Türk sorunsalı ve çatışmalı süreçte rol alacak olan kişilerin öncelikle çaplarını ölçmeleri gerekir. Sana kimse görev vermez. Sana tiyatro oyunlarında dahi zor görev veriyorlar. Çünkü yıllardır kendini oynuyorsun sahnede. Seyirci,  her oynadığında sahnede bir karakter değil de seni görmekten aciz oldu.

Bunu da geçtim. Sonra da demiş ki: “Bu Kişiler benim filmlerimle büyüdüler, nerede hata yaptım ki acaba böyle oldu? Ben nerede yanlış yaptım ki bu insanlar dağa çıktı?”

Sen Gırgıriye’de hata yaptın, daha deneysel oynasaydın bu ülkede çatışmalar olmazdı. Sen Hababam Sınıfı’nda hata yaptın, oradaki rolünde daha mimik jest kullansaydın böyle olmazdı…

Bunları mı söyleyelim gururunu okşamak için? Sen kimsin! Aziz Usta bile kendine “NESİN” demişken sen nesin? Sen Yüksekova’ya alıp oyununu götürdün mü hiç? Cudi’yi bilir misin? Uludere’den alkış aldın mı hiç? Lice nerededir? Gel seninle Sin Vadisi’ne gidelim oradaki köylülerle buluş… Yok, henüz buralara gidememişsen ve şimdi hem halklar hem de tiyatro üzerinden rant sağlıyorsan, kendini bir kez daha göstermek için çabalarken seni sanatçı yerine sayarak canlı yayına davet eden gazetecinin yüzüne telefon kapatıyorsan, can çekişmeden ölmüşsün demektir.

Sanat Tezgâhta

Tiyatroyu kuruşlarla satın alıp basit liralarla geri satmak buna denir. Nasıl olur da kendime pay çıkarırım sancısıyla yola çıkanlar maalesef ki aydın ismiyle anılıyor.

Ne aydını yahu, ortaokuldan sonrasını halk tabiriyle açıktan dahi okuyup bitiremeyen kişiler aydın mı olur? Bazen olur, evet! Ama okumalı okumalı ve algılarını kapatmamalı… Diploma şart olmasa da okumak şart.

Bu halk kime dünya güzeli, kime de Domates patates güzeli diyeceğini iyi biliyormuş.

Sanatçı sanatını bu şekilde kullanırsa, seyirci de o sanatı ve o sanatçıyı satın alır.

Sahi,domatesin kilosu kaça?

Işık ve sevgiyle…

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Volkan Taha Şeker

Yanıtla