Mimesis Çeviri / Ünlü koreograf ile geçmişe takılıp kalmak, balenin devleri ve onun adımlarını şekillendiren dansçılar üzerine konuştuk.
WSJ. 29 Kasım 2012, Çeviri: Burak Akyunak
DEV ADIMLAR | Ratmanski, misafir sanatçı olduğu Amerikan Bale Tiyatrosu’nun Manhattan’daki stüdyosunda.
Yumuşak konuşan, entelektüel olarak odaklanmış, gösterişe alerjisi olan, hem meslektaşlarına hem de klasik dans diline karşı özenli davranan koreograf Aleksey Ratmanski’nin Miami’den Avustralya’ya kadar dünyanın dört bir yanındaki bale kurumlarından teklifler almasına şaşırmamak gerek. Neredeyse her türden klasik esere güçlü imzalar attı: uzun baleler, kısa baleler, öykülü baleler, bir öykü arayan karakterler içeren öyküsüz baleler, biçimsel düzenlemelerden veya hareketli mimari yapılardan meydana gelen baleler, opera baleleri. Çalışmalarının çoğu ülkesi Rusya’dan bestecilerin müzikleriyle şekilleniyor (Dmitri Şostakoviç’in müziğine karşı özel bir ilgisi var). Birçok eserinde ise tarihin önemsemediğini düşündüğü Stalin dönemi Sovyet koreograflara ait sahnelemeleri yeniden yorumluyor.
1968’de St. Petersburg’da doğan Ratmanski, Moskova’daki Bolşoy Akademisi’nde eğitim gördü. Bolşoy Balesi’ne kabul edilmeyince Kanada, Danimarka ve karısı Tatyana Kilivniuk’la tanıştığı Ukrayna’daki topluluklarda dans etmeye başladı. Kariyeri için erken sayılabilecek bir dönemde koreografi yaparak yetenekleriyle tanınmaya başladı. 37 yaşındayken prestijli Benois de la Danse ödülünü kazandı. 2004’te, kaderin bir cilvesi midir bilinmez, Bolşoy Balesi’nden sanat direktörlüğü teklifi aldı ve kabul etti. Yüksek performans standartlarını koruyarak beş yıl boyunca bu göreve devam etti. 2009’da Amerikan Bale Tiyatrosu’na misafir sanatçı olarak adım attı. Bu pozisyon New York Şehir Balesi gibi başka kurumlarda bağımsız olarak çalışabilmesine de olanak sağlıyor. Ratmanski’nin balelerinin kendine has bir sihri var: Eserleri dansçıları yalnızca hayranlık uyandıran atletler olarak göstermiyor. Dansçılar büyük bir koreografik tasarımın parçaları olsalar bile, sahnede duygulanabilen bireyler olarak yer alıyorlar. Çalıştığı kişiler Ratmanski’den koşulsuz bir sevgiyle bahsediyorlar. Şostakoviç için söylediği sözler aslında kendisine de uyuyor gibi: “Onun dehası etrafında vuku bulan yaşama karşı hassasiyetinde gizli.”
Aşağıdaki bölüm Mindy Aloff’un Aleksey Ratmanski ile yaptığı söyleşiden alınmıştır.
Felsefe dans için değildir. Dansın kökeninde mutluluk veya üzüntü gibi temel duygular yatar. Belki ritüeller gibi bazı seramonik danslar insanların hareket etmesini, dans etmesini sağlayan bu iki basit duyguyla açıklanabilir. Bale koreografları daha karmaşık konuları ele aldığında, başarılı olunamıyor. Film, dram, edebiyat gibi diğer sanat biçimlerini kullanmak zorunda kalıyorlar. Dans bizim kelimelerle ifade edemediğimiz bazı şeyleri çok güzel bir şekilde ifade edebilir, ama çok basit şeyleri.
Bana göre bale sahnelemek birçok insanın beraber çalıştığı bir süreç. Geçen zaman içerisinde şunu da fark ettim ki, eğer bir bale repertuarda kalırsa, çok değişiyor. Dansçılar baleleri, yalnızca dans ederek değiştiriyor. Her bir dansçı adımlara kendi izlerini bırakıyor. 19. yüzyıl Rus klasikleri birçok jenerasyonun ortak eseridir. Eski zamanların, stillerin ve büyük kişiliklerin izlerini açıkça görürsünüz. Tüm bu bağlar ve düğümlere karşı büyük bir tutkum ve takıntım var. Hangi adımı ilk kimin attığını öğrenebilmek için arşivlerde çalışmaya can atardım. Ben de balelerimi değiştiririm. Mesela Firebird. İlk olarak 10 yıl önce İsveç’te sahneledim. Kızların canavar olduğu teması orada da vardı. Ama hâlâ bu baleyle işimi bitirmişim gibi gelmiyor.
Bale koreografisi yapmaya başladığımda müzik, skor, konu arıyordum. Soyut baleler sahnelemek istedim. Öykülü baleler, komediler, dramalar sahnelemeyi denemek istedim. Zanaati her yönüyle ele almak istiyordum. Bir gün bir Broadway gösterisi hazırlamak isterim. Geçmişteki o devler, her şeyi yapmışlar! Her şeyi yapabilmişler!! Balanchine bir dehaydı. Belki Ashton, ona yakındı. Ashton’a hayranım. Yine de Sovyet koreograflar kendi tarzları ile muhteşemdiler. Şostakoviç ve Stravinski ikilisinin karşılaştırıldığı bir makale okuyordum. Stravinski’nin dili ve yapılarının çok daha sofistike, ilginç ve gelişmiş olduğuna dair bir ifade vardı. Bir başka ifade ise onları Olimpiyat koşucularıyla karşılaştırırsanız birinin Nike ayakkabılarla koşan, diğerinin ise yarışın sonunda vurulacağını bilerek metal zincirlerle koşan bir sporcu olarak görülebileceğine dairdi.
Bana göre bir bale müzikle başlar. Koreografi yapmaya başladığım ilk zamanlarda adımları yazıyordum, ama artık bunu yapmıyorum. Büyük gruplarda alan düzenlemeleri için çizimler yapıyorum, ama çok kesin değil, sadece taslaklar. Yazmak çok zaman alıyor. Düşüncelerimi kafamda saklayıp onları doğrudan dansçılara iletmeyi tercih ediyorum. Sayıları yazıyorum.
Provalara tamamen hazırlıklı geliyor olmama dair algının sebebi aslında stüdyoda geliştirmek üzere bir, iki veya üç dans cümlesi bulmak için bütün sabah kafa yormamdan kaynaklanıyor. Bunu prova günü, zihnimden yapıyorum. Ama bu süreç başlamadan önce, o müziği milyon kere dinliyorum. Piyano çalıyorum ama benim için en iyi yol kulaklıklarla dinlemek.
Şimdi dünyadaki en iyi dansçılarla çalışma şansına sahibim. ABT benim evim. Şostakoviç üçlemesiyle üç farklı balede kumpanyamın bir portresini çizmeye çalışıyorum. Öte yandan, Şehir Balesi dansçılarına hayranım, hızlarına ve müzikle kurdukları ilişkiye. Şehir Balesi’nin tarzının, onlara verdiğim adımlarda vücut bulmasını görmek heyecan vericiydi. Aynı şey Paris’te de oldu. Mariinski Balesi’nin de çok kendine has bir tarzı vardır, özellikle de “port de bras” konusunda. Bu yerlerin hepsinde de çok zengin ve bütünlüklü bir koordinasyon sistemi var. Şehir Balesi’nde dansçıların benim adımlarımı şekillendirdiğini, ABT’de de benim adımlarımın dansçıları şekillendirdiğini söyleyebilirim. Birinin diğerinden daha iyi olduğunu söylemiyorum.
Klasik dans çok güzel bir sistem. Birçok jenerasyonun ilhamlarının ve çalışmalarının sonucu. Her şey 14. Louis ile başladı. Gelişmeye devam eden çok güzel bir dil. Nereye gideceğini bilmiyoruz ama genetik olarak bütün bu insanların anılarını taşıyacak. Le Coq d’Or için Rimski-Korsakov’un librettisti Belski’ye gittim. Michel Fokine onun librettosunu kullandı. Benim için bu Fokine ile iletişim kurmak için bir yoldu. Bunu yapabildiğimi fark ettim, ki bu inanılmaz bir şey; geçmişin dans sanatçılarıyla iletişim kurabilmek.