Şamil Yılmaz’ın Halkbank Kültür Sanat sitesinde yayınlanan ve İstanbul Devlet Tiyatroları’nın “Yağmur Durduğunda” adlı oyunun eleştrisini kaleme aldıgı yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.
“‘Yağmur Durduğunda’, babaların suçunun kuşaklar boyunca oğulları da yıkıma sürüklediğini savunan o eski ve etkili temaya yaslanan bir oyun. Fakat Bovell bu kadarıyla yetinmemiş. Bu eski temayı, baba ve oğlun dar bağlamından taşırıp kadınların da lanetten nasıl etkilendiklerini, hikâyesinin merkezine yerleştirmiş. Bir taraftan erkekler arası bir lanet aktarımına odaklanan oyun, diğer taraftan bu lanete tüm güçleriyle direnmeye çalışan kadınları da hikâye ediyor.
Antik Yunan tragedyalarının neredeyse tümü, yıkımın kaçınılmazlığı ve bununla bağlantılı olarak, geç kalmışlık üzerinedir. Trajik olan, esasında tekil olarak oyun kişilerinin oyunun süresi içinde başına gelenler değildir. Oidipus’un annesinin kocası, çocuklarının dayısı olması; Antigone’nin erkek kardeşlerini gömmekte diretmesi yıkımın başlangıcına değil sonuna; yıkımın kendini yıkım olarak çıplak bir biçimde görünür kıldığı patlama anına işaret eder. Aslında trajik olan, oyunun bütününe yayılmıştır. Son, başlangıca dönüp oyunun tümünü aynı trajik etkiyle bir kez daha okumamıza yarar sadece. Şimdi de tanıdığımız karakterler, geçmişten taşıdıkları soy lanetiyle yüklenmiş yıkım yaratıklarıdır. Demek ki trajik olan sahnede temsil edilen hikâyenin kronolojisinde değil, Beliz Güçbilmez’in de başka bir yerde yazdığı gibi, doğumuyla lanetini eş zamanlı olarak yüklenmiş olan insan varoluşunun mayasında kayıtlıdır. Bu yüzden de kurtuluş hiç doğmamış olmanın imkânsızlığıyla mühürlenmiştir. Tragedya kişileri için belirli bir soy ağacına eklemlenerek doğmuş olmak, aslında kendi başına “doğmuş olmak”, tam da trajik olanın kendisidir.
İstanbul DT’nin sezon oyunlarından “Yağmur Durduğunda”, trajik geleneğin yukarıda kabaca özetlenen gizil temayüllerini yeniden, fakat bu kez modern anlatım araçlarıyla sınayan bir oyun. Andrew Bovell’in yazıp Hakan Çimenser’in yönettiği “Yağmur Durduğunda”, 1959-2039 yılları arasında geçen bir soy lanetini anlatıyor. Kuşkusuz bu kez hikâyesi anlatılanlar, soyları tanrılarla karışmış mitolojik figürler değil, sıradan insanlar…
Oyun, sırlarını ele vermeden üzerine konuşmayı imkânsız kılacak sürprizlerle inşa edilmiş. Fakat biçimin parçalı zamanına bir düzen vermeye çalışırsak, en kaba hâliyle şöyle bir şema çıkarabiliriz sanırım: 59’da aile içinde babanın suçunu keşfederiz, anne babayı evden kovar, babayla ilgili gerçeği bilmeyen oğul büyüyünce babasının peşine düşer, izini bulduğunda babanın suçunu keşfeder, keşfedilen suçun şiddeti oğlu da babayla benzer bir sona çeker. Yıllar sonra, 2039’da, bu kez oğlun oğlu ve yine terk edilen üçüncü kuşak oğul arasında, hikâyenin çemberini ‘gevşekçe’ kapatmak için bir karşılaşma yaşanır. Anlaşılmıştır; “Yağmur Durduğunda”, babaların suçunun kuşaklar boyunca oğulları da yıkıma sürüklediğini savunan o eski ve etkili temaya yaslanan bir oyun.
Fakat Bovell bu kadarıyla yetinmemiş. Bu eski temayı, baba ve oğlun dar bağlamından taşırıp kadınların da lanetten nasıl etkilendiklerini, hikâyesinin merkezine yerleştirmiş. Bir taraftan erkekler arası bir lanet aktarımına odaklanan oyun, diğer taraftan bu lanete tüm güçleriyle direnmeye çalışan kadınları da hikâye ediyor. Hatta, oyunun -irade bakımından- en güçlü karakterlerinin kadınlar olduğu bile söylenebilir. Gerek karar alışlarında gerek aşklarında, gerek ebeveynliklerinde erkeklerin sahip olmadığı bir güçle direniyorlar yazgıya.
Bovell’in ve hâliyle oyunun bir başka gücü ise tragedyalara özgü kozmik yücelik duygusunu günümüz sahnesi için yeniden nasıl tesis edeceğini düşünmüş ve kendince bir çözüm bulmuş olmasında. Antik Yunan’ın mitolojik belleğe yaslanarak yarattığı bu etki, “Yağmur Durduğunda”da, ekolojik bir felaket olarak çıkıyor karşımıza. Bir ailenin kuşaklar boyunca taşınan lanetiyle hiç durmayan yağmurun yarattığı boğucu tedirginlik, oyunu gündelik olanın ötesinde, doğal fenomenlere özgü bir yücelik deneyimiyle birlikte düşünmemizi sağlamış. Dünyanın felaketi olarak yağmur fikri, bir noktadan sonra seyircinin zihninde karakterlerin felaketiyle bütünleşiyor çünkü.
Hakan Çimenser, oyunu sahnelerken, sahne estetiğinde neredeyse minimal diyebileceğimiz bir sadeliği tercih etmiş. Yerinde bir tercih çünkü oyunun altında derin bir dehşeti gizleyen sade diliyle, oyun mekânının insanda sürekli bir şeyler açığa çıkacakmış tedirginliği yaratan dili arasında, tarif edilmeye çok da gelmeyen bir koşutluk yakalamış Çimenser. Bunun da ötesinde, söz konusu tercih, karakterlere musallat olan lanetin soğukluğunu başarıyla taşıyan mesafeli mekânlar çıkarmış ortaya. Ben özellikle girişte farklı zaman ve mekânlardan karakterlerin geçişiyle sağlanan eş zamanlılığı sevdim. Fark etmişsinizdir, gözünü daha ‘çağdaş’ sahne estetiklerine diken DT oyunlarının temel zaafı, bir-iki parlak fikre yaslanıp bütünle bağdaşmayan küçük numaralara meyletmeleridir. Ben Çimenser’in bu çeşit numaralara gönül indirmediğini düşündüm. Eş zamanlılığı bir an için görünür kılan ön oyun, parlak bir an olmanın ötesinde bir etki yaratıp oyunun biçimini yüklenen yoğun bir ana dönüşüyor çünkü. Öyle ki, oradan alınan küçük işaretler, oyunun parçalı yapısını hem daha kolay takip etmemizi sağlıyor hem de klasik sahnenin zamanını farklı bir zaman algısıyla altüst ediyor.
Oyunculardansa özellikle Rüçhan Çalışkur ve oyunun aynı zamanda çevirmeni de olan Ezgi Yentürk -ki oyuncu olmanın verdiği bir kıvraklıkla sahneye çok güzel yerleşen bir çeviri yapmış Yentürk-, benim beğendiğim isimler oldu.
Uzatmayayım: İyi bir oyun “Yağmur Durduğunda”, gidip görmek lazım…”
Yağmur Durduğunda
Yazan: Andrew Bovell
Yöneten: Hakan Çimenser
Oyuncular: Rüçhan Çalışkur, Ezgi Yentürk, Levent Güner
Yer: DT Zeytinburnu Sahnesi-İstanbul
Tarih: 25-26-27 Ocak 2013 20.00
Tel: 0212 292 39 00
www.devtiyatro.gov.tr