Bugünkü yazımda “Yarışma Değil Buluşma: 1.Uluslararası Doğa Koleji Tiyatro Festivalinde” oynanan oyunlara dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Festival Yakacık Doğa Koleji Tiyatro Kulübü’nün Küresel Isınma Masal Dünyasına Uğradığında adlı oyunu ile açılış yaptı. Özgün oyun metni üretme konusunda deneyim sahibi olmak için zamana ihtiyaç olduğunu hepimiz biliriz. Belirli bir yazarlık tecrübesi kazanmadan yüzde yüz size ait bir oyun yazmak çok kolay değildir. Kendi dertlerimizi sanatsal ve politik anlamda ifade edebilmek için drama ve tiyatro alanında farklı yöntemler söz konusudur. Aşina olduğumuz bir masalın ya da masal karakterlerinin belli bir dramaturjik eksende yeniden yorumlanması öğrenci tiyatrosu alanında sık başvurulan yöntemlerden bir tanesidir. Bu sayede var olan klasikleşmiş hikâyenin dramatik çatışmalarından ve kurgusal yapısından yararlanarak teatral bir seyir keyfi alınması sağlanır. Hem de öğrencilerle tartışmaya çalıştığınız bir toplumsal meseleye dair zemin hazırlanır. Eğitmen Elif Bilgiç’in metnini düzenlendiği oyun, küresel ısınmaya dair olumsuzlukların masal dünyasındaki kahramanlar üzerindeki mizahi etkilerini konu edinmişti. Oyunun temel esprisi çocukların en sevdiği masal karakterlerinin çevre tahribatı bağlamında değişime uğratılarak yeniden yorumlanmasıydı. Yer yer didaktik bir üslubun belirleyici olduğu oyunda, öğrencilerin sahne üzeri oyunculuk performansı oldukça iyiydi. Önümüzdeki dönemde oyun metninin gözden geçirilip düzenlenmesiyle okul tiyatrosu alanında sık kullanabilecek metinlerden birisi olacağını düşünüyorum. Ancak bunun için amatör tiyatro bölgesinde yaşanan en büyük sorunlardan birisi olan “yaptım, oldu” mantığının kırılması gerekir.
Portekiz’den gelen ortaokul öğrencileri A Sea Girl adlı bir öykü dramatizasyonu ile sahne aldılar. İngilizce olarak sahnelenen oyun, bir denizkızı ile karada yaşayan sevgilisinin diyaloglarından oluşuyordu. Denizkızının sevgilisi denizlerin altını merak ederken, denizkızı da hayatı boyunca göremeyeceği kara üzerinde neler olduğunu öğrenmeye çalışır. İkili arasındaki karşılıklı diyaloglar bir anlatıcı, bir balerin, bir fado şarkıcısı eşliğinde video görselle de desteklenerek sahnelendi. Denizden dönemeyen balıkçılar için yakılan ağıtlardan oluşan fado şarkıları, çıplak vokaliyle oldukça başarılı bir performans sergileyen genç oyuncu tarafından söylendi. Aşka ve hayata dair öğrenme arayışının birlikte ele alındığı bu hikâye dramatizasyonu, öğrencilerin disiplinli tutumu ile birleşince ortaya izlemesi keyifli 30 dakikalık bir çalışma çıkmıştı. Ayrıca öğrenciler İngilizce oyun oynama konusunda fazla zorlanmadılar.
Bulgaristan’dan gelen ilköğretim okulu öğrencileri ise, Heroes With Fur Hats adlı kısa canlandırmalarıyla festivale katıldılar. Cimri bir babanın mirasını evlatlarıyla paylaşmak istememesi üzerine kurulu olan oyunda, oyunculuk performansları oldukça problemli olduğu için oyun kesiti seyirci tarafından çok beğenilmedi. Öğrencilerin oyuna dair yeterli hazırlık yapamadığını öğrendiğimizde iş işten çoktan geçmişti. Öğrenciler ikinci günkü performanslarında folklorik danslarından bazı örnekler sundular. Bu bölüm oyuna nazaran daha başarılı bulundu. Bu deneyimden çıkardığım en önemli sonuç, yurtdışından festivale gelecek grupların çalışmalarını en azından video üzerinden ön izleme yapmak zorunluluğunun farkına varmam oldu.
Romanya’dan gelen Sf. Vâsie School ilköğretim okulu öğrencileri Domnul Goe ve Artıcolul 214 adlı iki oyun kesiti ile sahne aldılar. Oyunlar Romence oynanmasına rağmen oldukça başarılı bir performans ile sahnelendi. İlk öyküde, boşanmak üzere olan karı kocanın aynı avukata başvurmaları ancak birbirlerinden haberdar olmamaları nedeniyle başlarından geçen mizahi olaylar anlatı konusu yapılmıştı. İkinci öyküde ise, bir tren yolculuğunda yaramaz bir çocuğun neden olduğu komiklikler anlatı konusu yapılmıştı. Öğretmenlerin anlattığı verilerden, Romanya’da İtalyan halk tiyatrosunun da etkisiyle fars türünün oldukça popüler olduğunu öğrendik. Fars türündeki oyunlar hem mizahi yapısı nedeniyle hem de doğaçlamaya imkân tanıması nedeniyle öğrenciler üzerinde oldukça olumlu bir etki yapmış görünüyordu.
Üsküdar Doğa Koleji Tiyatro Kulübü, Midasın Kulakları adlı 20 dakikalık dans tiyatrosu gösterisiyle festivalde sahne aldı. Eğitmen Çiğdem Kır ve dans öğretmeni tarafından hazırlanan gösteride, Kral Midas efsanesi dans ve hareket öğeleriyle sahnelendi. 9 yaşındaki yaklaşık 30 çocuk tarafından sahnelenen oyun uluslararası bir festivalde anlaşılırlık açısından en çok sevilen oyunlardan bir tanesi oldu.
Orgenaral Emin Alpkaya İlköğretim Okulu Tiyatro Kulübü, rahmetli Cem Yalın’ın Orada Kimse Var Mı? adlı politik kabare türündeki oyunu ile festivale katıldı. Oyun eğitim sisteminden aile yapısına, televizyon programlarından geleneksel değerlerin sorgulanmasına kadar geniş çaplı eleştirelliği içeren skeçlerin birleşmesiyle oluşmuştu. Benim görüşüme göre rahmetli Cem Yalın’ın yazdığı Orada Kimse Var mı? Turgut Özakman’ın okul tiyatrosu alanında klasikleşmiş Ah Şu Gençler oyunundan daha ilerici bir dramaturjik eksene sahip bir oyun. Ancak üslupsal yapısı nedeniyle önemli benzerlikler içeriyor, birbiriyle tematik olarak ilintili dramatik bir olay bütünlüğüne sahip olmayan oyun yapısı hiciv niteliğindeki skeçlerden oluşuyor. Oyunun yönetmeni matematik öğretmeni ve tiyatrocu Umut Avcı ile konuştuğumuzda, oyunun teması nedeniyle bürokratik mekanizmalar ile zaman zaman karşı karşıya kaldıklarını belirtti. Yasaklama ve sansür gibi yaptırımlara maruz kalmayı teğet geçtiklerini ifade eden Umut Avcı öğrencilerle dramaturjiye dair tartışmalar yaptıklarını ve katılımcı bir çalışmaya daha fazla eğilimli olduklarını belirtti. Bu eğilim sahne üzerinde de kendisini gösteriyordu. Oyunculuk performansları ve tiyatroya dair ciddiyet oldukça etkileyiciydi. Sanırım Cüneyt Yalaz’ın Solgun Halk Çocukları adlı yazısında belirttiği (bkz: http://mimesis-dergi.org/?p=5333) tespitler Orgenaral Emin Alpkaya İlköğretim Okulu Tiyatro Kulübü öğrencileri için de son derece geçerli.
Festivalin ikinci haftasında Romanya’dan festivale katılan Vasile Alecsandri National College adlı okul toplamda 8 ayrı kesitle sahne aldı. Kukla türü, şiir, fars ve özgün oyun metinleri olmak üzere 4 farklı üslupta oyun sahnelediler. Çocukların oynattığı kuklaların bizzat çocuk seyirci tarafından izlenmesi ilginç bir deneyim oldu. Romence sahnelenen kukla gösterisindeki ana hikâye seyirci tarafından anlaşıldığı için seyir keyfi yüksek bir sahneleme ortaya çıktı. Nazım Hikmet şiirleri Fransızca, Romence ve İngilizce olmak üzere üç farklı dilde canlı müzik eşliğinde dramatize edildi. Ayrıca öğrencilerin kendi yazdıkları oyunlardan iki örnek sahnelendi. Öğrenciler tarafından yazılan bir oyunda Avrupa’daki sosyal değişim konu olarak seçilmişti. Dramatik yapısı bağlamında çok güçlü örnekler olmasa da, öğrenci çalışmalarının festivale taşınması festival konsepti açısından oldukça olumluydu. Diğer örnekler ise absürd oyun yazarı İonescu’nun La Chantatrice Chauve adlı oyununun 4.sahnesi ve Romen yazar ve şair Matei Visniec’in Son Godot adlı oyunuydu. Ayrıca 1815 ve 1912 yılları arasında yaşamış Romanya tiyatro tarihinin önemli yazarlarından L.L Caragiale’nın Zaaf Zinciri olarak Türkçe’ye çevrilebilecek oyunundan bazı bölümler sahnelendi. Oyun Fransız kültürel sömürgeciliğinin Romanya’daki burjuva sınıfı üzerindeki etkilerini mizahi bir dilde işliyordu.
Macaristan’nın Fazekas bölgesinden gelen lise öğrencileri Roymand Queneau adlı bir gösteriyle sahne aldılar. Gösteri konsepti bir hikâyenin farklı bakış açılarıyla yeniden doğaçlanması üzerine kuruluydu. Hikâyedeki kahraman kendisine tıpatıp benzer birisini görür ve bu gördüğü kişiyle bir saat sonra bir otobüste tekrar karşılaşır. Hayaletinin kesinliği konusundaki şüpheleri ortadan kalkan kahraman şaşkınlık içindedir. Roymand Queneau adlı gösteride bu temel hikaye, yaklaşık 15 defa yeniden ve farklı bakış açılarıyla canlandırıldı. Hızlı çekim tekniğinin ve fotoğraf doğaçlama egzersizlerinin oldukça iyi icra edildiği oyun, Mahşeri Çümbüş ve BKM mutfak tarzı gösterilere aşina günümüz genç seyircisi tarafından oldukça beğenildi. Eğitmen Vagi Ezster tarafından Roymand Queneau adlı öykünün orjinalinde yaklaşık 250 farklı şekilde yeniden yazılmış olduğu öğrendik.
Bostancı Doğa Koleji Tiyatro Kulübü adlı Eyvah Halam Geliyor adlı vodville sahne aldılar. Oyunculuk performansı açısından çıtanın üzerine çıkan gösteri, eğitmen Özgür Daştan ve öğrencileri tarafından sahnelendi. Halasının tatile gitmesini fırsat bilen kahraman, para kazanmak için halasının evini bir pansiyona çevirmeye karar verir. Evin aşçısı ve uşağını da bu oyuna alet eder. Eve gelen birbirinden ilginç misafirlerin yol açtığı absürtlüklerin işlendiği oyun sahne üzeri performansı ile yerli ve yabancı tüm çocuk seyircinin beğenisini kazandı.
Makedonya’dan gelen Bravo-Schule adlı lise öğrencileri ise, Binbir Gece adlı müzikal oyunla sahne aldılar. Oyun Balkan coğrafyasında yaşayan Müslüman bir gençle, Hıristiyan bir genç kızın yasak aşk hikâyesini işliyordu. Aşkları için ailelerin iznini alamayan sevgililer çareyi kaçmakta bulurlar, ancak töreler peşlerini yalnız bırakmaz ve kızın yakınları tarafından vurularak öldürülürler. Eğitmen Nikola İliev, oyunu ilk olarak Makedonca hazırladıklarını, daha sonrasında İstanbul turnesi için İngilizceye çevirdiklerini belirtti. Benim görüşüme göre, oyunun teatral açıdan başarılı olması bu tercihten kaynaklanıyordu. İngilizcesi ezber kokmayan ve teatrallik hissi uyandıran bir sahneleme ile karşı karşıya kalmak oldukça sevindirici idi. Ancak oyunda yer yer oryantalist öğeler kullanılmıştı.
Kartal Nihat Erim İlköğretim Okulu öğrencileri Kral Çıplak adlı Andersen masalı uyarlamasıyla sahne aldılar. Oyun klasik Kral Çıplak masalının modern bir uyarlamasını içeriyordu. Eğitmen Renan Uzdemir tarafından çalıştırılan oyun, Haluk Levent’in Kral Çıplak şarkısının damgasını vurduğu bir finalle sona eriyordu.
Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi Tiyatro Topluluğu ise Yakovos Kambanellis tarafından yazılan anti-militarist bir dramaturjiye sahip oyun ile sahne aldılar. Amatör tiyatro alanında oldukça köklü bir geleneğe sahip Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi Tiyatro Topluluğu’nun kuşaktan kuşağa aktarmaya çalıştığı teatral geleneğin olumlu izleri bu oyunda da kendisini açığa çıkarıyordu. Üniversite tiyatrosu seviyesini zorlayan bir estetik biçemde hazırlanmış oyunun eğitmenlerinden Rifat Magriso ile konuştuğumuzda, eski mezunlardan oluşan bir reji grubu öncüğünde bir sistem oturtmaya çalıştıklarını ifade etti. Oyun sonrasında öğrencilerle hem oyuna dair hem de yarışma değil buluşma konseptine dair sohbet etme fırsatım oldu. Öğrenciler yarışma konseptine dair duydukları rahatsızlıklarını dile getirdiler.
Üsküdar Rasathane İlköğretim Okulu öğrencileri ise, eğitmen Gülsüm Yaşar’ın kurgusunu oluşturduğu Yeşiltepe Merhaba adlı oyunla sahne aldılar. Kent yaşamında çocuk dünyasına olumsuz etkileri olan sorunsallarının işlendiği oyun, çevreci bir perspektifle doğal oyun alanlarının istilasına karşı çıkan bir dramarturjiye sahipti. Oyunda öğrenciler otoparkların boş alanları işgal etmesine itiraz ediyor ve seyirciyi de işin içine katarak bir imza kampanyası başlatıyordu.
Festivalde iki tane atölye çalışması da yapıldı. Assitej üyesi Ümit Kireççi ve eğitmen Erkin Ergin kurmuş olduğu “ÇROP Çizgi Roman Okulu” (bkz: http://liladuslertiyatrosu.wordpress.com/) tarafından çizgi roman konusunda bir atölye çalışması yapıldı. Eğitmen Deniz Karalar ise, Karagöz ve Hacivat temasından yola çıkarak kukla Yapımı Atölyesini gerçekleştirdi. Öğrencilere geleneksel tiyatro türü olan Karagöz ve Hacivat’a dair kısa bir seminer verdi.
Belçika’dan katılan BinFikir Oyuncuları ise Saint Nikolas, Nasrettin Hoca ve Gülmeyen Kız adlı oyunla festivale katıldılar. Bu oyuna ve Brüksel’deki getto tiyatrosu deneyimlerine dair daha ayrıntılı bir değerlendirmeyi festival sürecine dair üçüncü yazımda kaleme alacağım.
1 Yorum
kolejde okumak vardı 😀