[Milliyet gazetesinden Nihan Bora’nın Mi Minör oyunu hakkındaki yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.] Pinima ülkesinin birkaç haftasına şahit oluyoruz Mi Minör’de. Bir Başkan var ve kafasına estiği gibi yasalar ve yasaklar koyuyor. Ama ne yasaklar! Hislendiğiniz bir durum/olayı yazarken en iyilerinden biri olmasını dilersiniz. Bu çabaya eşlik eden belli başlı zor zaman şarkıları vardır. Şimdi bu yazıyı yazarken de, fonda en sevdiklerimden biri çalıyor. Ve bu yazı en hislendiğim yazılardan biri olmasa da, karmaşık ve hakkında neresinden başlayacağımı –buraya kadar gelsem de- kestiremediğim bir yazı.
Aslına bakarsanız müzik demişken, Mi Minör’ün başlangıcında da olan bir detaydan başlayabiliriz. Öyle bir ülke düşünün ki, özgürlükler ülkesi (!) diye lanse ediliyor. Halkın çoğu Başkan’a tapıyor gibi gösteriliyor. Bir gün Başkan bazı notaların gereksiz olduğunu düşünüp istediği notaları yasaklamaya karar veriyor. Bu olay şehrin sokak piyanisti, piyanosunu çalarken vuku buluyor. Notalar eksiltiliyor, piyano da küçültülüyor. Başkan’ın daha bunun gibi pek çok enteresan istekleri oluyor oyun boyunca.
Meltem Arıkan’ın yazdığı, Memet Ali Alabora ve Pınar Öğün’ün başrolleri paylaştığı Mi Minör’ü Alabora yönetiyor. Oyunda sıradan bir seyirci olmadığınızı içeri girmeden görevlilerin size sorduğu, “Ayakta mı, oturarak mı izlemek istersiniz?” sorusundan anlıyorsunuz. Günün yorgunluğunu de hesaba katarak oyunu tribünden izlemeye karar veriyoruz.
KüçükÇiftlik Park’ta oyun için özel olarak kurulan çadırdan içeri adım atmadan önce bazı kuralları okuyoruz. Akıllı telefon, fotoğraf makinesi gibi aklınıza gelebilecek tüm teknolojik cihazları oyun boyunca kullanmak serbest. Oyunun en sıra dışı noktası da bu zaten. Akıllı telefon ya da iPad’ler kullanılarak sosyal ağlar aracılığıyla seyirciden oyunla dijital ortamda da etkileşime girmesi bekleniyor.
Oyun alanına girdiğimizde bir seçim kongresine gelmiş gibi hissediyorum. Salonu kuşbakışı rahatlıkla görebileceğimiz yerimize oturduktan sonra izlemeye başlıyoruz. Pınar Öğün, piyanosunu çalıyor ve şarkı söylüyor.
Oyunu ayakta izlemeyi tercih eden seyirci, salonun ortasında oyunun gidişatına göre sürekli yer değiştiriyor. Oyunda yer alan muhabir, canlı yayına bağlandığında halktan görüş almak için seyircinin görüşünü alıyor mesela. Seyirci de oyuncu oluyor bu durumda! Böyle oyuncu-seyirci, seyirci-oyuncu iç içe geçmiş bir oyun anlayacağınız.
Pinima ülkesinin birkaç haftasına şahit oluyoruz bu oyunda. Bir Başkan var ve kafasına estiği gibi yasalar ve yasaklar koyuyor. Ama ne yasaklar! Mesela düşünce özgürlüğü satın alabiliyorsunuz. Bir dakikalık düşünce özgürlüğü alan kişiyi izliyoruz, özgürce düşünüyor o bir dakika boyunca!
Kimse istemez küçük kız çocuklarına külahta dondurmanın yasak olmasını değil mi? Ama ne yazık ki onlara külahta dondurma yasak, bardakta sıcak dondurma içiyorlar ne yazık ki.
Başkan’a itaat edenlerin yanında, piyanistin başı çektiği ufak bir de muhalif grup var. Mücadele sürüp gidiyor oyun boyunca ama sonuç aynı, tahmin edersiniz.
Oyunla ilgili tek sıkıntı, oyunun geniş bir alana yayılması sebebiyle takip etmekte kimi zaman zorlanmamız oldu. Rahat bir oyun zaten, oyun devam ederken gidip içeceklerimizi bile aldık. Alanda sürekli bir hareketlilik hakim. Sağ tarafta haber bülteni sunuluyor, ortada mahalleliyi izliyor, solda yüksek bir kürsüde de Başkan’ı dinliyoruz.
Oyun esnasında zaten sosyal medyayı da gönlümüzce kullandık. Bu anlamıyla bir tiyatro oyunundan çok, dijital dünyayla iç içe geçmiş iyi bir gösteri de diyebiliriz. Fakat metin konusuna dönersek, Meltem Arıkan’ın kalemini sevenler için tadından yenmeyecek derecede politik ve ironik bir oyun. Hele ki oyunun sonunda internet dünyasının yaramaz çocuklarının bir mesajı var ki, rahatsız olup gerçeğe dönmemek elde değil!
Mi Minör
5 Aralık 21:00, 9 Aralık 18:00 / KüçükÇiftlik Park
13 – 20 Aralık 21:00 / Caferağa Spor Salonu