Beyhan Murphy’nin 1998’de Ankara’da bu yıl da İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde sahneye koyduyu Afife Balesi büyük beğeni topluyor. Müziklerini Turgay Erdener’in yaptığı gösteri üzerine kamuoyunda olumlu ve olumsuz pek çok eleştri gündeme geldi. Milliyet Sanat yazarlarından Filiz Aygündüz de Afife Balesi ile ilgili görüşlerini kaleme almış. Aygündüz 24 Kasım tarihinde yayınlanan yazısında görüşlerini şöyle dile getiriyor:
“Selahattin Pınar’ın hicazla, nihavendle, kürdilihicazkarla aşkını anlattığı kadındı o. Çok sevdiği ‘huysuz ve tatlı kadın’… “Nereden sevdim ben” diye sorduran sözümona zalim kadın… Mustafa Kemal’in “O olmasaydı, hilafeti kaldırmaya cesaret edemezdim” dediği cesur kadın. Tiyatro sahnesine çıkan çıkan ilk Müslüman Türk kadını. Afife Jale!
Eserde, hayatının son dönemlerini geçirdiği Bakırköy Akıl Hastanesi’nde hatırladığı dört dönemi izliyoruz. Dört farklı Afife dans ediyor bu renklere bölünmüş dört farklı dönemi; altın, kırmızı, mor, gümüş…
Altın dönem, 1918 yılında başlıyor. Tiyatroya gönül vermiş, sahneye çıkma hayalleri kuran 16 yaşında bir Afife. Ev tiyatrosu en büyük eğlenceleri… Ardından Darülbedayi’de başlayan stajyerlik dönemi, sadece gayrimüslim kadınların sahneye çıkabildiği… Ve 1919’da “Yamalar” adlı oyununda yaşanan ilk sahne deneyimi… Afife’nin tek kişilik devrimi…
Ardından gelen kırmızı dönem… Kuliste diğer aktrislerle beraber sahneye hazırlanırken izliyoruz onu. Kan kırmızısı, ateş gibi yakan bir dönem bu. Çünkü küçücük yaşında göğüslemeye çalıştığı katı yasaklar o yıllarda başlıyor. Bir Müslüman kadının sahnede ne işi olabilir?! Tiyatro defalarca polis tarafından basılıyor. Afife, temsil sonlarında arkadaşlarının yardımıyla kaçırılıp duruyor. Ve bir gün yakalandığında Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’in hayatı boyunca unutamayacağı tokadına eşlik eden söz: “Dinini, milliyetini unutan sen misin?”
Bu süreci mor dönemi izliyor Afife’nin. Panik, endişe, korku… Öte yandan seyirciler, alkış, taşıdığı ‘ilk’ olma bilincinin sorumluluğu… Sadece 19 yaşında bir genç kız için ağır psikolojik baskı. Ve onu takiben başlayan korkunç başağrıları. Bu noktada devreye giren Dr. Suat Bey… Onun yönlendirmesiyle başağrısına deva, tiyatro kadrosundan çıkarılışına teselli niyetine almaya başladığı uyuşturucu ilaçlar, sonunu hazırlayan.
Ve dans dramanın son bölümü olan gümüş dönem. 1928’de gittiği Hafız Burhan konserinde tanıştığı Selahattin Pınar’la yaşadığı büyük aşk! Evlilik! Tiyatro uzak bir hayal artık. Mutsuzluğun bini bir para… Bulabildiği tek çözüm, yine morfin! Kayıp giden genç bir hayat. Gün gün… 1935’te Afife’nin “Terk et beni” yalvarışıyla gerçekleşen zoraki boşanma… Sokaklarda sersefil geçen bir hayat. Aldığı uyuşturucular sonucu gördüğü birbirinden korkunç kabuslar… 39 yaşında Bakırköy Akıl Hastanesi’nde hayalindeki ilk aşkı Ziya’nın kollarında sonlanan cesur, hazin ve kısacık bir ömür. Dört kişilik cenaze töreni ve kayıp bir mezar.”