[Haber Türk yazarı Betül Memiş’in Tiyatro Kumpanyası’nın yeni oyunu ” Hasretinden Prangalar Eskittim” oyunu üzerine kalemealdığı yazıyı ve Kemal Kocatürk’le gerçekleştirdiği söyleşiyi yayınlıyoruz.]
Tiyatro Kumpanyası, Can Baba’dan (Yücel) sonra bu sezon tiyatro tutkunlarını bir başka üstat, Ahmed Arif ile ağırlıyor…
“… ve ben şairim / namus işçisiyim yani / yürek işçisi / korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş…” diyen, ‘Adiloş Bebe’, ‘İçerde’, ‘Otuzüç Kurşun’, ‘Diyarbekir Kalesi’nden Notlar’, ‘Yurdum Benim Şahdamarım’ ve ‘Anadolu’ gibi şiirleriyle aynı gökyüzü altını şereflendirdiği insanlarını mest eden ozan Ahmed Arif…
(Es notu: Vakti zamanında, başka bir üstat demişti Ahmed Arif için; ‘O, çağın değil, çağların ve yaşsız şiirlerin şairidir…’)
Ahmed Arif’in şiirlerini, okuduğunuzda yahut kendi sesinden dinlediğinizde; bir başkası olursunuz artık! Yani biraz öncenizle, biraz sonrasınız aynı değildir. İşte sırf bu başka eden satırların efsunu bile Ahmed Arif’i, o ‘en ozan’lar arasına koyar, şiir tutkunları nazarında.
“Ard-arda kaç zemheri / Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu / Dışarıda gürül-gürül akan bir dünya / Bir ben uyumadım / Kaç leylim bahar / Hasretinden prangalar eskittim…” diyerek nidalanan da o’dur. “Kirvem hallarımı aynı böyle yaz / Rivayet sanılır belki / Gül memeler değil / Domdom kurşunu / Paramparça ağzımdaki…” diyerek can(ların) acısını duyumsayan da duyumsatan da o’dur.
BİZ BU HALKI SEVDİK VE BU ÜLKEYİ
1927 Diyarbakır doğumlu, şair, gazeteci Ahmed Arif, 1991 Haziran ayında, Ankara’da vedasını vermişti bizlere… Sonrasında usta, bu diyarı terk edip, alem değiştirdiyse de, bizlere bıraktığı şiirleri, Rahmi Saltuk, Fikret Kızılok, Cem Karaca, Moğollar ve Grup Kızılırmak gibi sayısız sanatçı tarafından bestelendi. Öyle ki yazdığı şiirler melodilere düşünce, birilerini rahatsız etmeye devam etti. O ki yasaklandı, sürgün edildi, zindanlara atıldı. Ama yine de sakin ve ulu ozanlığıyla şiirlerini yazmaya-okumaya, umutlara ses vermeye devam etti. Çünkü o; “Ne alnımızda bir ayıp / Ne koltuk altında / Saklı haçımız / Biz bu halkı sevdik / Ve bu ülkeyi / İşte bağışlanmaz / Kutsal suçumuz…” diyendi en hiddetlisinden, en hissiyatlısından… Çünkü o, ezilenlerin kardeşliğinin us’unda, Anadolu topraklarının aşkında, şiirlerine yüreğini işleyendi, Mezopotamya’yı yeniden meşke getirendi.
ANADOLU’YUM BEN TANIYOR MUSUN?
“Andoluyum ben, tanıyor musun?” diyen üstadın şiirleri şimdilerde, tiyatro sahnesinde ete kemiğe bürünmüş halde sanatseverleri selamlıyor. 1968’de şiirlerinin toplandığı tek kitabına ismini veren ve bu topraklarda, en çok basılan kitaplar listesine giren ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’, Kemal Kocatürk yorumuyla sahnede… Geçtiğimiz yıl, yine üstat Can Yücel’den Genco Erkal’ın uyarladığı ve Kemal Kocatürk’ün yönetip-oynadığı ‘Can’ adlı tek kişilik oyunuyla tiyatro alemine merhaba diyen Tiyatro Kumpanyası, bu sezon da Ahmed Arif’i tiyatro sahnesinde görünür kılmayı amaçlıyor. Kocatürk, ozanın şiirlerini, yaşamıyla harmanlayarak, belgesel kıvamda ama şiirsel bir bellekten sunarak hatırlamamızı salık veriyor. Kemal Kocatürk’ün Ahmet Arif yorumu, hem tebessümü, hem de hüznü aynı kadrajda barındırıyor. Şiirlerin duygusu ve Kocatürk’ün hissiyatı görülmeye değer!
Cemal Süreya’nın “Şapkam Dolu Çiçeklerle” kitabında; “Bir şair: Ahmed Arif / toplar dağların rüzgarlarını / dağıtır çocuklara erken…” dizeleriyle bahsettiği Ahmed Arif’in 64 yılını seyir ettiğimiz “Hasretinden Prangalar Eskittim”de Kemal Kocatürk, sahnede adeta devleşiyor, tıpkı “Can” Yücel’de olduğu gibi. Lakin, naçizane bir Ahmed Arif tutkunu olarak ve sahnede gördüğüm emekten beklediğim; ozanın şiirlerini okurken ki naif sesini aramamdı. Tek kişilik gösterilerde izleklerin dimağını açık tutmak zordur, belki bundan mütevellit bir haykırış vardı Kocatürk’ün yorumunda, yahut ‘2012 yılında bir Ahmed Arif de ancak böyle nidalı olurdu’nun ortaya çıkmış haliydi.
Ama dile kolay, zor bir yaşamdan geçen Ahmed Arif’i sahnede dikize yatırmak, öyle pek de rahatta bir eylem olmasa gerek! Son kertede sahnede, Ahmed Arif’in hayatı, rengiyle, dokusuyla ve kokusuyla şuramdaydı gibi dinledim, seyreyledim. Sonrasında da bu etki, hemen öyle geçecek türden olmadı… ‘Geçmesin’di, ‘olmasın’dı da zaten! O gecenin tiyatro mesaisinde, mahşerin (tiyatronun) dört atlısı bizi, Ahmed Arif şiirleri yamacında, en temizinden anason meşki pakladı.
NÂZIM’DAN SONRA TANIDIĞIM AHMED ARİF…
* Can Yücel’den sonra… Neden Ahmed Arif?
Şiirini, çocukluk yıllarımda Nâzım Hikmet’ten hemen sonra tanıdığım ve çok etkilendiğim şairlerden biridir Ahmed Arif. Çocukluk günlerimin soba başlarındaki sohbetlerinin en önemli misafiriydi hep Ahmed Arif ve şiiri. Okunmaktan lime lime olmuş bir baskı, defalarca cildi onarılmasına rağmen hane içinde elden ele dolaşır, herkes en sevdiği şiiri soba başında seslendirirdi. İşte o günler, ülkemin ve ailemin sıcacık, dayanışma günleriydi. Tüm memleket gibi bugün de o sıcaklığın, o dayanışmanın ihtiyacı içinde hissediyorum kendimi. Çünkü en zor günlerin dayanışma ruhunu sıcacık ama harlı tutmuştu Ahmed Arif şiiri. Birçok dostum gibi ben de bugün, bu toz dumandan, bu savrulmadan sıyrılıp, yeniden dik ve diri durmanın kıvancını Ahmed Arif ve şiiriyle bir kez daha yaşayalım ve de yaşatalım istedim.
* Oyunun yaratım aşamasında, kaynağınız kimlerdi, nelerdi?
Bu konudaki en büyük kaynağımız hiç kuşkusuz Refik Durbaş’ın “Kalbim Dinamit Kuyusu” adıyla yayımlamış olduğu Ahmed Arif röportajının yer aldığı kitaptır. İkinci önemli kaynağımız Ahmed Arif’in oğlu Filinta Önal. Bütün desteğiyle yanımızda durdu ve birçok sırrı kulağımıza fısıldarken geçmişin ağırlığını fazlasıyla hissetmemize neden oldu. Bir başka destek ise Cumhuriyet Gazetesi. Tüm görselleri büyük bir titizlikle şekillendiren Burak Gültekin, ışık tasarımında Metin Çelebi, dekor tasarımında Sırrı Topraktepe, müziklerde Sarper Özsan, sevgili dostlarım Abdürrahim Sönmez ile Asuman Bayrak ve her türlü kahrımı çeken biricik aşkım Ayça Kocatürk’e çok teşekkür ederim.
İçimden geldi notu:
Madem girişi, üstadın şiiriyle yaptık, eyvallah’ımızı da onun bir şiiriyle verelim…
“Öyle yıkma kendini / Öyle mahsun öyle garip / Nerede olursan ol / İçerde, dışarda, derste, sırada / Yürü üstüne üstüne / Tükür yüzüne celladın / Fırsatçının, fesatçının, hainin / Dayan kitap ile / Dayan iş ile / Tırnak ile, diş ile / Umut ile, sevda ile, düş ile / Dayan rüsva etme beni…”
Oyun; 14 Kasım Çarşamba, saat 20.30’da, İzmir Sanat Sahnesi’nde ve 17 Kasım Cumartesi, saat 20.30’da, CKM’de sahnelenecek. Belki daha fazla üstada bulanmak istersiniz diye: www.ahmetarif.net / Program ve bilgi için: www.tiyatrokumpanyasi.com