Yaşam Kaya
İKİNCİ Kat, ilk kez İKSV 18. İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahnelenen, Sami Berat Marçalı’nın yazıp yönettiği ‘Yalnızlar Kulübü’ adlı oyunla seyircisinin karşısında. Bu sene bir isim değişikliğine giderek ‘Sıfır Nokta İki – 0.2’ yi kullanmaktan vazgeçen topluluk, ‘İkinci Kat’ adındaki mekanlarını grubun ismiyle bütünleştirdi. Genç tiyatro oyuncularının yetenekleriyle adeta teatral bir dünya var eden İkinci Kat, yaratıcı kadroyla eşine az rastlanır işler üretmeye devam ediyor. Politik Türkiye gündeminden başlayıp bireysel insan dünyalarına, hatta toplumsal kaosa neden olan olay ve olgulara eğilen tiyatronun genç beyinleri, yine kendilerine özgü bir konu ortaya koyarak seyirciye bulundukları şehirde nerede durduklarını göstermiş.
Oyunla ilgili bilgilere geçmeden önce Sami Berat Marçalı’nın ülke tiyatrosuna katkısından bahis açalım. Türkiye’de 1990’lardan başlayarak her şey orantısız biçimde toplum tarafından benimsendiğinde, kapital dünyanın önemli bir sorunu ülkede kendisini göstermişti. Kültür sanat alanında üretim ortaya koyan sanatçılar toplumun hızlı tüketimi içinde içe kapanıp, kendilerini her şeyden soyutladılar. Bu soyutlamanın en basit ve de güzel örneğini geçtiğimiz gün basına açıklamada bulunan Murathan Mungan söyledi; ‘Şimdiki aklım olsa takma adla eserlerimi yazardım…’. 90’larda sürrealizm denilen akıl tutulması edebiyat alanında öylesine gelişip kök saldı ki; şiirde, romanda, öyküde, tiyatroda, sinemada anlaşılmaz konular insanların beyinlerini zehirleyip, sanatın toplumsal algısını yerle bir etti. Postmodernizm denilen oryantalist dalga, zaten sanat adına üretim koymaktan aciz bir azınlığın düşünsel algısına dahil olduğunda artık ‘sanatçıların görev ve sorumluluğu’ diye bir kavramdan söz etmek mümkün değildi. Orhan Pamuk’la başlayıp, anlaşılmazı, anti sosyal sınıfı bizlere anlatan edebi eserler (Pamuk’un ilk yazarlık yıllarından bahsetmiyorum) sanatın her alanında olduğu gibi tiyatroda da kendisini gösterdi. Mungan’ın yazdığı ‘Bir Garip Orhan Veli’ oyununda, sol ve sosyalizm için mücadele eden devrimci bir şair, içe kapanık, dış dünyadan soyutlanmış, aşk sarhoşu birisi olarak gösterildi. Mesela Yaprak Dergisi yıllarında dinci faşizmle mücadele eden bir Orhan Veli sanki hiç yaşamamış, sarhoş, avare bir adam şiir yazıp, kadınlarla hayatını noktalamıştı. İki binli yıllarda bireysellikten tiksinmiş bir kuşak oluştuğunda, Türkiye şiiri, romanı, öyküsü toplumsal sol bir olguya kayarken, 1960’lı ve 70’li yıllardan kalma teatral metinler artık sahnede kendisine yer bulamayacaktı. İki binli yılların sol düşünsel tutumu, tiyatronun yeniden canlanması adına umut verici gelişmeler gösterdi. Beyaz Türklerin kontrolünde santim santim ilerleyen ülke tiyatrosuna inat, İkinci Kat gibi mekanlar, genç kuşağın sürrealizmden çıkıp, gerçek ülke olaylarını, insan psikolojik yapılarını bizlere net biçimde gösterdi. İşte kritiğini yazdığım ‘Yalnızlar Kulübü’ adlı oyunu bu yüzden çok önemsiyorum. Sami Berat Marçalı sahnede 6 insan analizinden yola çıkıp, içinde yaşadığımız şehrin, Türkiye’nin yalnız insan fotoğrafını çekmiş. Özgüveni eksik çalışan bir kadın, baba özlemi içinde oradan oraya savrulan bir adam, aile içi sevgi sorunundan kurtulmak isteyen bir karı-koca, nereye yol aldığını bilmeyen bir çapkın ve kişisel gelişim uzmanlığı altında insanların yalnızlık sorununa çare bulmaktan yoksun bir uzman oyunun ana karakterleri. Bu karakterler sahnede yer aldıkça oyunu izleyen seyirci kendisinden bir parçayı sahnede rahatlıkla buluyor. Bulduğu her parça aslında yanında oturan, tanımadığı bir başka seyirciyle onu bütünleştiriyor. Yap-boz parçası şeklinde ilerleyen öykü sona doğru geldiğinde komediden sıyrılıp insanın yüzüne tokat gibi iniyor. Doksanlı yıllardaki çocukluktan iki binli yıllara uzanan öykü, gerçek insanların gerçek dünyalarını anlatıyor. Sami Berat Marçalı yazdığı ve yönettiği gösteride çok başarılı.
Oyunda Hasibe Eren (Demet Sağlam), Heves Duygu Tüzün, Tevfik Şahin, Bedir Bedir, Pınar Çağlar Gençtürk ve Güçlü Yalçıner (Kursiyerler) sahnedeki isimler. Hasibe Eren seyrine doyulmaz bir oyuncu. Tiyatro adına böylesi isimlerin kendilerini ‘dizi’ furyası içinde eritmesi büyük şansızlık. Oyunun başrolünü oynayan Eren, baştan sona ortaya koyduğu performansla seyirciyi oyundan koparmadı. Demet Sağlam’ ın ‘sağlam’ olmayan yalnız dünyası, o’nun başarılı yorumuyla sahnede yer almış. Pınar Çağlar Gençtürk, beni tiyatroya tekrar tekrar aşık eden bir kişi. Komedi onunla beraber ortada. Gençtürk’ü anlatmak için söz dahi bulamıyorum. Dünyaca tanınmış oyuncu ve yakın arkadaşım Viva Bianca için ‘Beyond Day’ sözünü kullanıyordum. Bu sözü artık Pınar Çağlar Gençtürk için de kullanıyorum. Kendisi tiyatronun ‘Gün Ötesi’ kadın oyuncusu. Ekibin dinamizmini ortaya çıkaran Heves Duygu Tüzün, Tevfik Şahin, Bedir Bedir ekip içinde iyiler.
‘Yalnızlar Kulübü’, yalnızlık sendromundan kurtulmak isteyen altı yalnız insanın grup terapisinden yola çıkıp, bizlere kendi yalnız dünyamızı cesurca gösteriyor. Oyun İkinci Kat’ta izlenebilir…
1 Yorum
Sayın Yaşam Kaya;
Ben Türkiye’nin iyi eğitim veren bir tiyatro okulundan mezun oldum. Sizin izlediğiniz yalnızlar kulübü oyununda bende vardım. Oyunla ilgili yazdığınız yazıyı şu anda okudum ve benim artık sizin yazdığınız yazılarla ilgili fikrim nettir. Bence bu işi hemen bırakmalı ve genç yetenekli insanların önünü açmalısınız. İzlediğimiz oyunda ne bir bütünlük vardı ne de karakterler derinlemesine çizilmişti. Anlattığı anlaşılmayan finali olmayan ve hatta dramaturjik açıdan birçok problemi olan metne sizin yazdığınız bu yazı beni bu meslekten soğutmakla kalmadı inancımı yitirmeme de neden oldu. Sizden ricam bir an önce dediğim gibi bu mesleği bırakmanızdır. Saygılar.