Yazar İskender Pala geçtiğimiz dönem tiyatroda müstehcenlik konusunu gündeme getirmiş, bu gündem bir süre sonra sanatta muhafazakarlık, repertuvar seçimlerinde muhafazakar sanatçıların eserlerine yer verilip verilmemesi ve sonunda da İBBŞT ve Devlet Tiyatrolarına Başbakan müdahalesi noktasına kadar evrilmişti. Son günlerde yine İskender Pala’nın bu defa bazı şarkı/türkü sözlerinde yer alan ‘nezih ve zerafete bindirilmemiş’ erotizm içeren ifadelerden rahatsızlık duyması nedeniyle sanatta muhafazakarlık tartışması yeniden gündemdeki yerini aldı. Cumhuriyet Gazetesinden Işıl Özgentürk tam da bu konuyu gündeme alan bir yazı kaleme aldı.
“Aklı fikri palasında bir adam.” olarak tanımladığı İskender Pala hakkında Işıl Özgentürk şu ifadeleri kullandı: “Çok değil, geçen sezon Şehir Tiyatrosu’nda oynayan “Günlük Müstehcen Sırlar”oyununa da aklını takmıştı ve bu oyunu neredeyse porno olarak damgaladı. Arkadaş hiç porno izlememiş olabilir, belki böyle bir mazereti var.
Bugünlerde de Neşet Ertaş üzerinden türkülere saldırıyor ve türkü sözlerini müstehcen buluveriyor. Diyeceksiniz ki, “Işıl, o da fikrini söylemiş”. O kadar olsa iyi, bir de bunların radyolarda yasaklanmasını istiyor.
Bir de kurnazca bir şey yapıyor; Habertürk’ten Balçiçek Pamir’in programına çıkmış ve şöyle diyor: “Türkülerdeki erotizmin kadınları aşağılamasından rahatsızım. Düğmelerin dar geldiğini filan anlatan türküler var. Bir taksiye binseniz, taksi şoförü bu şarkıyı açsa rahatsız olmaz mısınız? Ben toplumda bazı şeylerin normalleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Neşet Ertaş’ın türkülerinde de erotizm var. ‘Bir tenhada can canı bulunca…’ diye başladığınızda istediğiniz sahneyi üretebilirsiniz. Erotizmin nezih ve zarafete bindirilmiş kısmı başımla beraber, ondan heyecan duyarım, lezzet alırım. Ama kadınları aşağılayan türküleri artık radyolarımızda çalıp söylemeyelim.”
Yazıyı okudunuz değil mi, kafa fevkalade karışık, hem toplumda bazı şeylerin normalleştirilmesi gerektiğini söylüyor hem de türkü sözlerine külliyen karşı, öte yandan nezih ve zarafete bindirilmiş bir erotizmden söz ediyor ki, benim aklıma fıkra gibi bir şey geliyor: Bir adam az sonra sevişeceği kadına şöyle sesleniyor: “Sayın bayan size duhul edebilir miyim?”
Şaka bir yana bugünlerde neşem yerinde, arkadaş çok kurnaz ya, yasaklanmasını istediği türkülerin kadınları aşağıladığını söyleyerek bir de kadın hakları konusunda sorumlu bir zat gibi görünmek istiyor. Bu âdemoğlunun şimdiye kadar kadına uygulanan şiddet, ayrımcılık üstüne tek söz söylemişliği yoktur.
Öte yandan Neşet Ertaş’ın “Bir tenhada can canı bulunca…” cümlesinden bir yığın sahne üretebildiğine göre durum vahim. Bu âdemoğlu anlaşılan ergenlikte kalmış.
Söyleyecek hiçbir şey yok! Yasakçı zihniyetin gülünç bir örneği daha. Acaba kime “Bakın ben buradayım, nezih ve zarif bir erkeğim” demeye getiriyor, bilemiyorum. Vardır bir niyeti.
Türkülere gelince, onları yasaklamak kimsenin haddine düşmemiştir. Bu yetmiş milyon insanın belleğine kilit vurmaya gelir ki, yemezler, kilidi sana vururlar.
Oh, “Dam üstünde un eler, tombul tombul memeler…” Haydi hep birlikte oyuna. Palasıyla sorunu olanlar da hayal kursunlar ne yapalım.
Ve büyük şair Nâzım Hikmet’in o güzelim şiirini hep birlikte okuyalım: İnsanların türküleri kendilerinden güzel,/kendilerinden umutlu,/ kendilerinden kederli,/ daha uzun ömürlü kendilerinden./Sevdim insanlardan çok türkülerini./ İnsansız yaşayabildim/türküsüz hiçbir zaman./ Kadınlarımı aldattım, türkülerini asla/Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de./ Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin. /Bu dünyada yiyip içtiklerimin,/ Gezip tozduklarımın, /Görüp işittiklerimin,/ Dokunduklarımın, anladıklarımın /Hiçbiri, hiçbiri, / Beni bahtiyar etmedi türküler kadar…”