Barış Yıldırım
Altın Portakal açılış töreninden arta kalan imgeler:
Hülya Avşar ve İclal Aydın’ın maiyetindeki yerleri sürüsün diye tasarlanmış eteklerini yerleri sürümesin diye tutmakla görevli olanların düşük bütçeyle kotarılmaya çalışılmış bir Rönesans dönem filminin setini andırması; altın portakal heykelciğine benzesin diye yaldızlı sarı bir kıyafetten açıkta kalan her yeri aynı yaldızlı boyaya bulanmış bir mankenceğiz; az, orta ve çok ünlülerin ara sıra herkesi tanıyormuş gibi bakan ama aslında hiç kimseye bakmayan vekil ve nazır kılıklı nazarları.
Her büyük etkinlikte olduğu gibi buradan da arta kalmayan imgeler: temizlikçisinden reji asistanına sahne arkası emekçilerinin ve sahneye arkasından bile uzak olan, irtibat masasında 18 saat bekleyeninden 18 saat vites sallayanına organizasyon emekçilerinin muazzam çabaları.
Ömür Gedik’in sesyitimiyle Türkan Şoray’ın sözyitimini saymazsak, pek önemli bir sorunun tartışılmasına vesile olmadı portakal. Sosyal medya detonasyon ve afazi muhabbetleriyle dolup taştı ama (Altın Koza’dakinin verbatim kopyası bir heyecan ve “beni siz yarattınız”dan başka pek bir şey söylemeyen içeriğiyle sosyal sorumluluk ödülü alan) Şoray’ın aksine, sahne o kadar da sosyal sorumsuz değildi.
Attattürkkk diye bütün sessiz harfleri vurgulayarak alkış koparmaya çalışanları mesajî değil reklamî tarikatına sayıp dışarıda bırakırsak, elimizde barış, birlikte yaşama, oyuncular sendikasına üyelik gibi asgari insani düzey bazı mesajlar kalıyor. Ama Antalya’nın bir Yılmaz Güney’i olmadığı için sinemadan topluma uzanan bir politizasyon durumu söz konusu değildi (Ömür Gedik’in vokaller eşliğinde zar zor kotardığı Arkadaş şarkısını hatırlayalım yine de; bu arada, adının ‘arkadaş’ olduğuna bakmamalı ‘yoldaş’tır o aslında.)
Gecenin -siyasal açıdan değilse de sanatsal açıdan- en dişe dokunur konuşmasını, Macar yönetmen István Szabó yaptı. Bu kısacık sinema ontolojisi dersiyle bitsin bu not:
“Bu işe ilk başladığımda, sinemayı biricik kılan nedir; resimle, edebiyatla, hatta müzikle, tiyatroyla anlatılmayıp filmle anlatılacak şey ne ola ki, bu sorunun cevabını aradım… Buldum. Bu, insan yüzüdür. Ama örneğin âşık bir kızın yüzü değil, kıskanç bir kızın yüzü de değil. Bunlar resimle de anlatılır. Ama önünden biri geçerken yüzü aşktan kıskançlığa değişen insan yüzü yalnızca ve yalnızca sinemayla, hareketli görüntüyle anlatılabilir. Bu hareketli görüntüyü yaşatan yüz, oyuncunun yüzüdür. Bu yüzden de bu ödülü erkek ve kadın oyunculara, aktörlere ve aktrislere sunuyorum.”