Nedim Saban
Apolitik Mizah
Yandaş mizah yapılır mı? Yandaşsa mizah olur mu, mizahsa yandaş olma lüksü var mıdır?
Mizah, yan tuttuğu anda zekasını kaybeder. Bırakın yandaş olmayı, apolitik olma lüksü bile yoktur mizahçının!
Ne yazık ki son zamanlarda milyoner komedyen akımı var. Suya sabuna dokunmadan temiz temiz güldüren tayfa …
Cem Yılmaz, inanılmaz bir yetenek, ancak politikadan mümkün olduğu kadar uzak duruyor. Bu topraklardan yetişen en keskin kalemlerden Yılmaz Erdoğan da, sosyal konulara girip, politik konulardan uzak durma yolunu seçiyor son zamanlarda. Sanki sosyal konulara değinmek, siyasal bir dokudan bağımsız tutulabilirmiş gibi… Ata Demirer, daha çok Trakyalı aptala sardı, Şahan’ın çizgisi zaten belli… Oysa aptalı, şapşalı oynamak da sınıf bilincinden arındırılamaz. Kemal Sunal bunu son derece iyi başarmıştır.
Sinemamız daha çok ergen seyirciyi geyik esprilerle güldürme peşinde, stand up’larımızda (stand: duruş) var ama karşı duruş yok! Tiyatromuzun geleneğindeki politik hicivler yok denecek kadar az… Ferhan Şensoy bu konuda yıllardır şövalyelik yapıyor. Bildiğim kadarıyla Kandemir Konduk böyle bir yapılanma hazırlığında, Metin Serezli ustamız da Çevre Tiyatrosu’ndaki halkçı çizgisini bu kez Yılmaz Özdil’in yazılarından derlenen bir oyunla yakalamış.
Ezilen Mizah
Uykusuz Dergisi yazarı Barış Uygur, Hürriyet Gazetesi’ndeki analizinde mizahın sadece bu dönemde değil, her dönemde baskı altında olduğunu, Turgut Özal’ın ağır tazminatları karşısında Leman Dergisi’nin uzun süre T.Ö lakabını kullandığını söylemiş. Gırgır Ekibi’nden Rıdvan Bağış, mizahçıların herhangi bir otoriteye yandaş olamayacak kadar zeki insanlar olduğunu vurguluyor. Bayan Yanı Dergisi çizeri İpek Özsüslü de güçlüden yana mizah yapılamayacağını, mizahın gücü devirmek için var olduğunu vurgulamış.
Otosansür
Penguen Dergisi çizeri Cem Dinlenmiş, bence bir mizahçının yakalayabileceği en tehlikeli hastalığa, otosansüre değinmiş. “Yaratılan koyu bir iklim var. Artık otosansür uygularken insanlar farkına varmıyor bile” demiş. Bilinçaltındaki baskılar, yasaklanmayan ama zaten yasak olanlar konusunda bir uyarı sistemi oluşturuyor.
Bu ankette beni en çok şaşırtan açıklamalardan biri Barış Uygur’a ait. Başbakanın mizah dergileri konusunda son derece tahammül sahibi olduğunu söylerken, yandaş mizah diye bir şeyin olabileceğini söylemiş. Öncelikle karikatürcülerle mahkemelik olan bir başbakanı tanımlarken, tahammül sözcüğü kullanılıyorsa bile, ciddi bir sorun var demektir. Mizaha tahammül etmek ne demek?
Ezen Mizah
Metin Üstündağ, “yandaş mizah olmaz. Ezen ve ezilen vardır. Ne güzel eziliyoruz diye mizah yapılmaz” diyerek son noktayı koymuş aslında. Ezerek, ezmek için, ezenin yanında, ezeni alkışlayarak mizah mı olur? Mizah, bir güç gösterisi olarak kullanıldığı zaman, gülmece otorite yer değiştirir ve şaka kaka olur! Ezenlerin mizahı diye bir şey düşünmek mümkün mü?
İnsanlar sömürü sisteminin çirkinliklerini mi ortaya serecek ezen mizahta?
Ancak milyoner komedyenler döneminde, tuhaf olan bir gerçek var: Mizahçı sadece ezenin yanına olmakla kalmıyor, aynı zamanda sosyal sınıfında da ezici konuma geçmekte sakınca görmüyor. Evleri, arabaları, tekneleri olan, suşi yerken beyanat veren, bir yandan çeşit çeşit mankenlerle sevişirken, öte yandan onları magazin kameralarıyla aldatan çirkin bir profili var yeni mizahçıların.
Barış Uygur mizahçıların orta sınıf çocuğu olduğunu söylemiş. Pek çok mizahçı da bunu onaylamış. Ancak sanırım Türkiye’de pek çok sektörde olduğu gibi, mizahta da bir sınıf atlama derdi var… Böyle hızlı biçimde tırmanılan merdivenlerde, mizahın ezenin tarafına geçmesi o kadar kolay ki!
Ezilen Komik
Yıllardır söyleşi okurum. Zekasıyla beni en çok çarpan soruyu Deniz İnceoğlu sormuş Alper Kul’a.
Kel olmasanız da, komik olur muydunuz?
Alper Kul da son derece anlamlı bir yanıt vermiş.
Kel olmasam da, komik olmam için mutlaka bir noksanımın olması gerekirdi.
Hay ağzına sağlık Alper Kul!
Bizim artık gülemememizin nedeni, komiklerimizin fazlalıkları…
Fazla araba, fazla kotra, fazla tatil, fazla ciddiyet, fazla şıklık, fazla yakışıklılık, fazla komiklik filan…
Bende yok diyenleri öyle özlemişiz ki!
Bende yok, olduğu zaman da sizi ezenlerin değil, sizinle ezilenlerin yanında olacağım diyen komiklerle beraber gülmek istiyoruz artık.
Not:
Geçen haftaki yazımda Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” oyunundan söz edecekken , yanlışlıkla “Harput’ta Bir Amerikalı” diye yazmışım. Benim eşekliğim. O oyun Cevat Fehmi’ye ait tabi! Ancak Kültür A.Ş ihalesinde ikisi de birbirinden daha büyük fiyaskoymuş.