Üstün Akmen
Zannım o ki, sıradan bir ülke dahi, gelişen dünya içerisinde yer edinmek/kabul görmek istiyorsa mutlaka kültürel anlamda evrensel bir gelişmeye ulaşmalı, ekonomik ve sosyal sorunlarını kültürel bir anlayış ve gelişmeyle çok yönlü bir yaratıcılık içerisinde çözümlemeye çalışmalı. Böyle bir çözüme kavuşabilmek içinse demokrasi kültürüne gereksinim var. Demokrasi kültürü dediğimiz, sanatın dümen suyunda giden etik, estetik ve adaletten oluşmakta… “Bittecrübe sabit” ki, bu üç kavramı bir araya getirebilen herhangi bir toplumda fidanlar filizleniyor, toplum pıtrak gibi çiçek açıyor. Sanatsal etkinlikler demokrasi kültüründe kaliteyi yüceltiyor.
İyi Ve Doğru İnsanın Oluşması
Hiç kuşku yok, tiyatro sadece hoşça zaman geçirdiğimiz bir yer değil! Bize disiplinli olmayı, kendimizi değerlendirebilmemizi ve yönetmemizi öğreten olağanüstü bir sanat dalı tiyatro… Hem de (Shakespeare’in deyimiyle), tüm insanlara ayna tutan bir sanat dalı. Özeleştiri yapmamızı sağlayan, başkalarını anlatırken aslında bizi bize anlatan bir dal. Bir tiyatro yapıtını izlerken, aynaya bakar gibi kendimizi eleştiriyor, gerektiğinde empati (duygudaşlık anlamında kullanıyorum) kurabiliyoruz. Dolayısıyla tiyatro iyi ve doğru insanın oluşmasına son derece önemli katkıda bulunuyor, yaygın bir eğitim mekanizması işlevini görüyor.
Toplumcu-Gerçekçi, Eleştirel Sanat Anlayışı
Geçen haftayı, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu (LBT) tarafından her yıl eylül aylarında geleneksel olarak düzenlenen Kıbrıs Tiyatro Festivali’nin 10.sunda bulunabilmek için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nde geçirdim. Kıbrıs Tiyatro Festivali, yıllardır sadece Kuzey kesiminin değil, tüm Kıbrıs’ın en önemli festivallerinin başını çekmekte. Lefkoşa Belediye Tiyatrosu, dönemin Belediye Başkanı Mustafa Akıncı’nın desteğiyle 3 Kasım 1980 tarihli meclis kararıyla Yaşar Ersoy, Osman Alkaş, Erol Refikoğlu ve Işın Cem tarafından kurulmuş bir topluluk. LBT, toplumcu-gerçekçi, eleştirel sanat anlayışıyla yaptıkları çalışmalarını 32 yıldır aralıksız sürdürmekte. LBT’nin Kıbrıs Türk tiyatro hareketine nasıl yeni açılımlar ve yeni anlayışlar kazandırdığını yakından gözlemleyenlerdenim.
Eğitimli İnsan İçin Sürekli Eğitim Kursu
Festival sırasında, Kültür-Sanat Koordinatörü Yaşar Ersoy ile çok sık birlikte oldum, söyleştim. Eğitimli insan için sürekli tiyatro eğitim kursları düzenlemeyi sürdürdüklerini öğrendim. Bu kurslar sonrasında, aralarından yetenekleri saptananları Türkiye’deki konservatuarlara ya da sahne sanatları fakültelerine gönderiyor, gidenlerin eğitim süreçlerinde de kontrolleri savsaklanmıyor, mezuniyetlerinden sonra dileyenleri tiyatrolarının kadrosuna dâhil ediyorlarmış. Bunu yeni öğrendim.
10 Yıldır Aksamadan Süren Bir Tiyatro Festivali
Yaşar Ersoy da, aynen Türkiye’deki meslektaşları gibi, kendi ülkesinde egemenlerin yasakçı, antidemokratik yaklaşımlarla ya da değersizleştirme ve ölümcül ilgisizlikle ezmek, hiçlemek istemelerinden ve bir takım omurgasız insanların yalanlarla, dolanlarla, manipülasyonlarla, “çamur at izi kalsın” anlayışlarıyla LBT’yi karalamaya çalıştıklarından yakındı. LBT’nin 32 yıldır izleyicisiyle aralıksız kucaklaşmasını anlatırken, bütün bu “ahval ve şerait içinde” bir de 10 yıldır Kıbrıs Tiyatro Festivali’ni aksatmadan düzenlemeleriyle haklı olarak övündü. Kolay değildi bu mücadele! Sevdalarını ve kavgalarını, egemenlere inat 32 yıldır sevgiyle, emekle, inatla, tutkuyla, yaratıcılıklarıyla sürdürmek kolay değildi! Anlatırken, kendilerini Sisyphos’a benzetti: “Kayayı Sisyphos gibi tam tepeye çıkardığımızda, onlar istedikleri kadar aşağıya itsinler, biz gene yukarıya taşıyacağız” dedi. Umut Ersoy’un festival logosu tasarımının da Ersoy’un bu sözlerinden kaynaklandığını şıpınişi anladım. KKTC caddelerini çarptırıldığı ölümsüz cezayı yerine getiren Sisyphos’un süslediğine tanıktım. Sisyphos, kocaman kayasını zirveye doğru itiyordu. Logonun altında yatansa, “tiyatro mücahidi” LBT çalışanlarının Yaşar Ersoy’un liderliğinde tiyatronun antik çağdan bu yana insana insan olmayı öğreten bir “Halk Okulu” olduğu inancı yatıyordu. LBT mensupları, tüm olumsuzluklara karşın insan kalmakta direniyordu.
Tiyatro Salonu Olmayan Cumhuriyet
Kıbrıs’taki ciddi seyirci potansiyelini festivalde bulunduğum ilk günden itibaren sezdim. Festival oyunları, Yakın Doğu Üniversitesi’nin Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi olarak anılan 700 kişilik salonunda oynandı, çünkü Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun kendi salonu sadece 155 kişi kapasiteliydi. Festival kapsamında oynanan dokuz oyunun biletleri çok önceden tükenmişti. Belediye Başkanı Cemal Bulutoğulları ise salon yetersizliğini saptayarak 2007’nin Kasım ayında temelini attığı 500 koltuk kapasiteli tam donanımlı yeni Lefkoşa Belediye Tiyatrosu salonunu tamamlayamamanın üzüntüsü içindeydi.
Yaşar Ersoy’un Yeni Eseri
Yaşar Ersoy, ilk baskısı Khora Yayınları arasında Ağustos 2012’de yapılan “Sevdası ve Kavgasıyla Bir Ülkenin Yaşamında ROL ALMAK/Yenilmek Ama Teslim Olmamak” başlıklı kitabını armağan etti bana. Ersoy’un bu son eseri, Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik, sosyal siyasal ve kültürel sorunlarını, tarihsel ve toplumsal nabız atışlarını yansıtmakta… 689 sayfalık bu dev yapıt, sahnesinden toplumcu-gerçekçi sesler yükselen LBT’nin sanatsal savaşımını belgeleriyle gelecek kuşaklara ve dolayısıyla tarihe miras olarak bırakmayı amaçlıyor. Kitapta LBT’nin varoluşunda, sanatsal ve toplumsal savaşımının gelişmesinde, toplumla buluşmasında ve anılan kitapta belgelenmesinde payı olan 140 gazeteci-yazarın arasında adımın anılması yüreğimi gururla yoğurdu. Hele hele, bir oyun öncesi Nilgün Güney’in biçimini iki güzel göz (biri Kleopatra’nın, diğeri Kıbrıs eşeğinin) olarak tasarladığı festival onurluğundan bana da sunulması içimi heyecanla doldurdu.
32 Yılın Anısına Dikilen Anıt
Şu günlerde sindire sindire okumaya başladığım “Sevdası ve Kavgasıyla Bir Ülkenin Yaşamında ROL ALMAK/Yenilmek Ama Teslim Olmamak”ta Yaşar Ersoy, Kıbrıs Türk Tiyatro hareketini başlangıcından ele alarak, hangi süreçlerden geçtiğini belgelerle vermiş, bugün hangi noktaya gelindiğini gözler önüne sermiş. Bu çalışma, hiç kuşkum yok ki gerek Kıbrıslılar, gerekse tiyatro tarihi ile ilgilenenler için paha biçilmez bir kalıt. Yaşar Ersoy, Kıbrıs Türk toplumunun yaşadığı hem toplumsal, hem de siyasal ateş çemberinde boy atan demokrasi-barış sorunlarına ilişkin sancıları, özlemleri de anlatmış. Bu anlatının yanı sıra, “yaşama sanatı”na hizmet amacıyla sanat üreten Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun geniş çaplı belgeseline de kitabında geniş yer ayırmış. Ortaya, zamanın dönülmez akışı içinde olağanüstü koşullardan geçerek ulaşılan 32 yılın anısına dikilen devasa bir kitap/anıt çıkmış.
Lefkoşa’da Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu
Söyleşilerimizden birinde: “Neden festival” sorumu Yaşar Ersoy: “Kıbrıs Türk toplumunun tiyatro kültürünün gelişmesi ve yeni dinamiklerin oluşması ve ayrıca kültürler arası ilişkilerin sağlanması” olarak özetleyerek yanıtladı. “Bu amaç doğrultusunda bir tiyatro festivali düzenlemek benim ve arkadaşlarımın ideallerinin en önde geleniydi. Bu idealimizi on yıldır aralıksız gerçekleştirmenin sevincini ve onurunu yaşamaktayız” diye de ekledi. “Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi”ni siyasetin ve yoz bürokrasinin engellemelerinden kurtarmak için uğraş verdiklerini biliyordum. “Özerk Kıbrıs Türk Tiyatro Yasa Tasarısı Taslağı”nı hazırlamışlar, KKTC Bakanlar Kurulu’ndan geçirmişler, ancak komisyon aşamasında tökezletilmişlerdi. Ama bir başka ideallerini, çocuk ve gençlik tiyatrosu kurmayı tüm tersliklere karşın becermişlerdi. Gençlerin ve çocukların, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu bünyesindeki düzenli, özverili ve disiplinli çalışmaları gerçekten gurur vericiydi.
Fazla Masraf Gerekçesiyle Yapılan Kıyım
Çalışmalarını başarıyla sürdüren gençleri daha da motive etmek amacıyla bir de “Okullar Arası Tiyatro Şenliği”ni yaşama geçirmiş, gençler arasındaki yepyeni heyecanlara aracılık etmişlerdi, ama bu kutsal çalışma Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “tasarruf” gerekçesiyle engellenmişti. Şimdilerde “Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi”ni yurt dışına taşımak için de çalışmalarını sürmekteydiler. T.C. Devlet Tiyatroları ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ile anlaşmaları vardı. Bu tiyatrolar ile karşılıklı turneler yapılmaktaydı ve ortak yapımlar ortaya çıkmıştı. Akdeniz Ülkeleri Tiyatro Birliği’ne de dâhil olmuşlardı.
Ersoy, Aziz Nesin’i Rum Kesimine Götürecek
Yaşar Ersoy, barışçıl ilişkiler oluşturmak, Kıbrıs sorununa tiyatronun barışçı elini de katmak için aralıksız yoğun çaba harcamakta. Bu amaçla, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında tiyatro sanatı aracığıyla barış köprüsü oluşturmuşlar. Kapıların kapalı olduğu 1986 yılından bu yana tüm engelleri yıkarak, aşarak, “bentlerinden taşarak” Kıbrıs Rum Satirigo Tiyatrosu’yla karşılıklı turneler yapmakta, ortak oyunlar hazırlamaktalar. Hatta Yaşar Ersoy, 2012-2013 sezonunda Rum kesiminde Aziz Nesin’in “Hadi Öldürsene Canikom”unu sahneye koyacak, provalara ocak ayında başlanacak.
Festivalde İzlenenler
Kıbrıslılar festivale, Adana Devlet Tiyatrosu yapımı Orhan Kemal’in komedi türündeki başyapıtı “Murtaza”yı Işıl Kasapoğlu’nun rejisinden izleyerek başladılar. Oyun Atölyesi yapımı “Antonius ve Kleopatra”yı, Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı “Sırça Kümes”i (her iki oyun da ayrı birer yazı konusu olacak) alkışladılar. Festivalin 4. oyunu dakikalarca ayakta alkışlanan Dostlar Tiyatrosu yapımı “Ben Bertolt Brecht” (Bkz: Evrensel-“Gözlemevi”/22.Şubat.2012) oldu. Festivalde yer alan Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı “Soğuk Bir Berlin Gecesi”ni, “Zübük”ü, “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni, “Rab Şeytana Dedi Ki”yi ve Tiyatro Pera yapımı “Ah Smyrna’m Güzel İzmir’im”ini “hayat gailesi” nedeniyle izleyemeden Lefkoşa’dan ayrıldım.
Sponsorlara ve Emeği Geçenlere Çok Özel Bir Teşekkür
Ayrıldım, ama ayrılamadan önce LBT Halkla İlişkiler Sorumluları Ceren Aktunç’u, Harper Sözer’i, Sevinç Tozduman’ı festivale emeği geçen tüm LBT çalışanlarını tiyatro adına “kutsadım”. Yakın Doğu Üniversitesi Rektörlüğü’nün, Holle Organik Firması’nın, Lefkoşa Belediye Çalışanları Tasarruf Kooperatifi’nin, KKTC Tabipler Birliği’nin, KKTC Telsim’in, Asok Ltd. Şti’nin tiyatro adına gösterdikleri ilgi ve özveriyi gıyaplarında alkışlamayı asla savsaklamadım.
Bütün konukların tüm gereksinimlerini müthiş bir konukseverlik örneği sergileyerek karşılayan Lefkoşa Golden Tulip Oteli Genel Müdürü Alper Pınar’a ve neredeyse tüm personeline birer birer bizzat teşekkür etmeyi kendimce önemli bir görev saydım.
Lefkoşa’dan bu kere de gözlerimi ve yüreğimi arkamda bırakarak ayrıldım.