İsyan oyunuyla Almanya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Belçika ve Fransa’daki tiyatro severlere ulaşan Yenikapı Tiyatrosu, son olarak Fas’ta Bilgesu Erenus’un ‘Arka Bahçe’ oyunuyla sahne aldı. Uçak biletleri için sponsor bulamayan Yenikapı Tiyatrosu oyuncuları, sonunda çareyi banka kredisinde buldu. Belki de ülkemizde ilk kez bir oyuna, banka kredisiyle gitmek zorunda kalan tiyatronun oyuncuları, zorlukla gittikleri Fas’tan mutlu döndü.
İzmir Yenikapı Tiyatrosu olarak geçtiğimiz günlerde Fas’ta 12. Agadir Tiyatro Festivali’nde Arka Bahçe oyununuzu sergilediniz. Oyunu Fas’ta oynamanızın özel bir nedeni var mı?
Aslında hiçbirimizin aklında Fas’ta oyun oynamak yoktu ama 14. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde tanıştığımız Iraklı tiyatro grubu yönetmeni Anas Adbul Alsamad’ın 12. Fas-Agadir Tiyatro Festival komitesinde yer almasından sonra 12. Fas-Agadir Tiyatro Festivali’ne katılım daveti aldık. Alsamad Ankara Festivali’ndeki oyunumuzu seyretmiş ve bize olumlu düşüncelerini iletmişti. İlk duyduğumuzda çok sevinmiştik; ama festival komitesiyle yazışmamızda onların sadece konaklama ve yeme-içme masraflarını karşılayabileceklerini öğrendik. Bu bir yandan olumlu olsa da bizim tiyatromuzun uçak masraflarını karşılayacak gücü yoktu; ama neyse ki daha bir ay vardı, nasıl olsa Fas’a Türkiye tiyatrosunu temsilen giden bir tiyatro grubuna sponsor olmak isteyen bir kuruluş olur diye düşünmüştük ki, iki ay boyunca kapısını çalmadığımız kurum, belediye, bakanlık kalmamasına rağmen, bir tiyatro festivale katılabilmek için kredi çekmek zorunda kaldık. Bu durum Türk tiyatrosu için acınası bir durum ama yine de umudumuzu kaybetmedik.
Faslılar sizi orada nasıl karşıladı?
Agadir’e vardığımızda saat sabahın dördüydü. Bizim elimizde sadece tek bir numara vardı ki onun da cep mi yoksa ev numarası mı olduğunu bilmiyoruz. Sağ olsun oradaki görevliler aradılar da bizi karşılamaya gelebildi dostlarımız. Dostlarımız diyorum çünkü üç günün sonunda gerçekten dost olmuştuk ve hiçbirimiz ayrılmak istemiyorduk. Üç gün boyunca abartısız bütün festival komitesi bizimle oturuyor, bizimle yemek yiyor, bizi yalnız bırakmıyorlardı. Tek iletişim aracımız çat-pat İngilizce olsa da -o da 3-4 kişiyle sınırlıydı- ama birbirimizi çok iyi anlıyorduk. Bence vücut diliyle daha iyi anlaşıyorduk sanki. Bu anlaşma sadece festival komitesiyle sınırlı değildi, Agadir’deki bütün esnafla da bu şekilde anlaşıyorduk. Üçüncü günün sonunda artık bize Türkia! Türkia! diye seslenmeye bile başlamışlardı, orda çok meşhurduk. Faslılar Türkiyelileri gerçekten çok seviyor. Sanırım benim şu anda en çok özlediğim şey orda yaşayan insanların sıcaklığı. Agadir’deki herkes birbirini tanıyor. Bizimle İngilizcesi en iyi olan arkadaş olduğu için Hassnaa arkadaşımız ilgileniyordu. Esnaf, herkes onu tanıyordu sanki hepsi çok samimi ve içten birbirine karşı. Geçmişte Fransız sömürgesi olmalarına rağmen emperyalizm daha kalplerine ulaşamamıştı sanki.
Faslıların sanata olan ilgisi sanata bakış açısı nasıl yansıdı sizlere, örneğin oyun sonrasında konuşup, düşüncelerini paylaşmak isteyen oldu mu?
Bizler oyunlarımıza İzmirlileri getirtebilmek için bütün şehri afişlerle donatmamıza rağmen genel izleyici problemi yaşıyoruz. Ama Agadir’de böyle bir problem yok gibi. Her gün salonları dolu, her gün bir etkinlik vardı ve gördüğüm afiş sayısı beşi geçmez, bütün Agadir’i gezmemize rağmen. Açıkçası bu beni çok şaşırtmıştı. Oyunumuzun ertesi günü Agadir’i gezerken bir esnaf İngilizce “sizi dün gördüm çok iyiydiniz” dedi. Bu bizi gerçekten çok mutlu eden bir şeydi. Oyunumuzu izleyen sadece bir Türkiyeli vardı, ona rağmen çok iyi tepkiler aldık oyundan. Oyunu ve oyuncu arkadaşları çok beğendiklerini söylüyorlardı hep. Bu bizim için gerçekten çok güzel bir deneyim oldu. Pazarda gördüğümüz insanlar bize rollerimizdeki hareketleri yapıyor, şakalaşıyorlardı.
Arka Bahçe’yi izleyen Faslılar nasıl bir oyunla karşılaştı, oyunda neleri sorguladılar?
Arka Bahçe oynarken slayt kullanıyoruz, bu yüzden onlar için daha anlaşılır oldu. Oyunda Amerika’nın katlettiği, yok ettiği halkların, katliamlarının adlarını kullanıyoruz. Halepçe, Kandahar, Hiroşima, Nagazaki gibi… Bu katliamların adı dünyada da ortak olduğu için daha çok bunların üzerinde durdular. Bu katliamlardan bahsedilirken arkada, slaytta o katliamlardan fotoğraflar geçiyor, Türkçe anlamamalarına rağmen oyunun genel olarak anlatmak istediklerini anlamışlardı. Bizim kullandığımız slayt tekniğini sorguladılar daha çok, onlar için yeni bir sahne tasarımıymış. Festivale katılan diğer tiyatro gruplarıyla konuştuğumuzda çok beğendiklerini söylediler ve bizi eylülde düzenlenecek olan Fas’ın en büyük tiyatro festivali olan Casablanca Tiyatro Festivali’ne davet ettiler.
Fas’a gitmeden önceki düşüncelerinizle oradan ayrılırkenki düşünceleriniz arasında ne gibi farklar oldu?
Açıkça söylemek gerekirse Fas gitmeden önce orayı bu kadar özleyebileceğimi düşünmüyordum. Bunun sebebi orada edindiğimiz dostluklar. Böyle anlatınca üç günde, hiç tanımadığın insanlarla nasıl dost olursun ve nasıl onları özlersin diye düşünmüyor değilim; ama oluyormuş. Yemeklerinin de o kadar lezzetli olabileceğini düşünmüyordum. Fas’a gitmeden önce kısa bir araştırma yapmıştık ve okuduğum bir yazıda “20 dirhem olan bir eşyayı 10 dirheme çok rahat alabilirsiniz” yazıyordu. Bunun doğruluğunu yaşadım. Satıcının 150 dirhem dediği bir şalı 50 dirheme indirmeyi başarabiliyorsunuz. Şunu söylemeliyim ki mutlaka Fas’a gidip oyun oynamalısınız.
Arka Bahçe İzmirli seyircisiyle ne zaman buluşacak?
Dün Kütahya’da oynadık. 30 Mayıs’ta İstanbul’da oynayacağız. İzmir’de ise 4 Haziran’da Fransız Kültür Merkezi’nde oynayacağız. Tüm İzmirlileri sokağın tiyatrosuyla buluşmaya, estetiğimizi tanımaya bekleriz.
Erenus’un ‘Arka Bahçe’si
Bİlgesu Erenus Arka Bahçe’yi 1990’da yazdı. Oyunda 3 ana kadın karakter var; hanımefendi, Sally ve Shelia. Yaşlı, kültürlü ve varlıklı bir kadın olan hanımefendi, (Mrs. Krey) yalnız yaşamaktadır. Bir oğlu ve kızı (Shelia) vardır. Oğlu bir işadamı, kızı ise bir bilim kadınıdır. Hanımefendi, çocuklarından uzak, Noel gecesini, tek başına geçirmek istemediği için evinin ve kendisinin bakımını üstlenmiş olan hizmetçisine (Sally), 350 dolar karşılığında, Noel’i kendisiyle geçirmesi için teklif yapar. Paraya ihtiyacı olduğu için hizmetçi bu teklifi kabul eder. Dört buçuk aylık hamile Sally’nin, Johny adında Amerikan ordusunda asker olan zenci bir sevgilisi vardır. Johny, Ortadoğu’da Irak askerlerine karşı savaşmaktadır. Sally Johny’den hiçbir haber alamadığı için çocuğunu aldırmayı düşünür ve hanımefendinin teklifini kabul eder. Olayın geçtiği yer arka bahçedir ve arka bahçe yıllardır atılmamış çöplerle ve kullanılmaz eşyalarla doludur. Hanımefendi rüyasında sürekli büyükannesini görmektedir ve büyükannesi ondan arka bahçesinin temizlenmesini istemektedir. Hanımefendi de Sally’den bahçeyi temizlemesini ister; fakat Sally istemez. Hanımefendi ikna etmek için sürekli maaşını artırır. Bahçedeki çöplükleri ayıklamaya başlayan hizmetçiye eşlik eden Mrs. Krey, Amerika devletinin kurulmasında ve gelişiminde kültürleri yok edilen ülke ve toplumları görmeye, onlarla Amerika’yı savunma adına mücadeleye girdiği gözlenir. Oyunun ilerleyen sahnelerinde de çöpler, Kızılderililer, Zenciler, Arjantinliler, Şilililer, Doğu Bloğu ülkelerindekiler olmakta ve kendini Özgürlük Anıtı sanan hanımefendiyi suçlamaktadır.
Uygarlık ve kültürlerinin yağmalandığını, kendilerinin zorla ABD yurttaşı yapıldıklarını, kendisini Özgürlük Anıtı sanan hanımefendiye anlatırlar. Amerikan kültürünün yok ettiğini düşündüğü gruplara karşı, ulusunu savunur. Geçirdiği bir öfke nöbeti sırasında, elinde meşale gibi tuttuğu şarap şişesinin içindeki suyu boğazına dökerek kendini öldürmek ister. Bedeni tıpkı Özgürlük Anıtı’nın parçalanması gibi, parçalanarak yığıntı çöplerin içinde kaybolur. Bu esnada Krey’in kızı sürpriz yaparak Noel’i annesiyle geçirmek için eve gelir. Annesi ölmek üzeredir. Annesinin ölümünden hizmetçiyi sorumlu tutar, polisi çağıracağını söyler. Annesi kollarında ölürken, o da annesi gibi çöp yığınları üzerinde Amerika karşıtı bir konuşma yapmaya başlar ve oyun hizmetçinin çığlığıyla son bulur.
Gülsen CANDEMİR-İZMİR