Nedim Saban
Tiyatrolar yeni sezon repertuarlarını açıklamaya başlamışken, İstanbul’da mevsim açıldı bile. Alternatif topluluklar bir bir perde açmaya başladı, özeller soluk almaya çalışıyorlar, ödenekliler ise kendilerine ödenek ayıranlara fark ettirmeden, korsan biçimde sezon açma peşindeler. İstanbul’da her gece irili ufaklı 30’un üzerinde perde açılıyor. Bu sayı New York, Londra, Paris gibi benzer nüfuslu metropollerde 150 civarında! Ancak birkaç yıl öncesiyle karşılaştırıldığı zaman, İstanbul’da açılan perde sayısı, oynanan oyunların niteliği, yeni kurulan toplulukların düzeyi ve tiyatro mevsiminin uzaması konusunda gözle görülen, hatırı sayılır gelişme var. Bu arada kentin karanlık yüzünde, önemli sayıda yeraltı kumpanyada çocuklarımızın gelecek ile ilgili düşlerine zehir saçan yüzlerce çocuk oyunu oynanıyor.
Oyunculara SSK
Geçtiğimiz günlerde setlerde sigorta konusu gündeme gelmiş, götürü usulü makbuz kesen oyuncuların sosyal güvenliği tartışılmıştı. “Uzun dizi, kısa hayat” filan gibi kulağa hoş gelen sloganlarla Atatürk Kültür Merkezi’nin önünü fuzuli yere kaplayan meslektaşlarımız, masal endüstrisinin güçlü ve boyalı hakimiyeti karşısında tırsmış olmalı ki, artık dizilerin süresi konusunda gıkları bile çıkmıyor. Sanatçıların sigortalı olması konusundaki savaşı da başlamadan kaybedeceklerinden eminim.
Tiyatro Oyuncuları Derneği’nin bir dönemki başkanın bile oradan buradan toplama gençleri hiçbir sosyal güvence olmadan çalıştırdığı bir diyar burası… Bu konuda Oyuncular Sendikası’nın mücadelesine inanıyor ve destekliyorum. Umarım çağdaş örgütsüzlük politikasını, dayanışma ruhuyla kırmayı becerirler.
Şehir Tiyatrosu
Öte yandan tarihin en renksiz mevsim açılışına hazırlanan Şehir Tiyatrosu, aynen Atatürk Kültür Merkezi’nde uygulanan politikayla çürümeye terk ediliyor. Şehir Tiyatrosu’nun yeni görevlisi Hilmi Zafer Şahin, bu kuruma hizmet eden yevmiyeli sanatçılara yaz boyunca bir kuruş para ödenmemesi konusunda son derece sessiz..
Amaç belli! Yevmiyeliler yılsın, kadrolular gitsin, yevmiyelilerle kadrolular birbirine girsin, sonra da merkez medyadan Hadi Uluengin gibi birilerine “tiyatro öldü” deme görevi verilsin.
Otosansür
Geçtiğimiz haftaki yazımda otosansürden söz etmiştim. Ülkenin yüzde doksan yedi buçuğunu ele geçiren muhafazakar belediyeciler, valiler, kaymakamlar ve en önemlisi bu kişilerle kira, vergi, rant ilişkisi filan olan karanlık sosyal demokratlardan tırsan tiyatrolar, içinde çıplaklık olmayan, karakterlerinin sigara, içki içmedikleri, seks yapmadan üredikleri, soyunmadan yatağa girdikleri, küfür etmeden bağırdıkları oyunlar sahnelemeyi seçiyor. Bu ülkenin kültür bakanı, dünyanın en önemli virtüözlerinden birini överken terbiyeli oyunlarda rol aldığını, sahnede küfür etmeyen bir beyefendi olduğunu filan söylüyor.
İnsan hükümet kanadındaki bazı açıklamalar karşısında küfür mü etsin, iki şişe rakı mı devirsin, dört paket sigarayla mı sakinleşsin, kanserojen gıdalar mı tüketsin, karar veremiyor doğrusu.
Rantiyeler
İstanbul’un siluetinin içine eden, altyapısı, yolu, yangında kaçacak sokağı bile olmayan gökdelen mezarları diktikten sonra, Bodrum’un en güzel koylarından biri olan Cennet koyunu cehenneme çeviren rantiyeler için cennet diyarı burası.. Bu diyarda Başbakanlığa bağlı TOKİ en çirkin konutları yapar, başbakanlığa bağlı holdingler, başbakanın elinin yetmediği kültür merkezlerine sponsor olma bahanesiyle, gizli saklı yapılan protokollerle kentin göbeğine dükkan açarlar.
Cumhuriyet Halk Fıkrası
Sanat adına alternatif bir söylem gerçekleştirmesi gereken Cumhuriyet Halk Fıkrası’nın yöneticisi Kemal (Koskoca Müşfik Kenter’i kendi belediyesinin elemanı olmaya kadar düşürdüğü sözünü geri almadıkça sadece Kemal’dir benim için) partisinin o dönem kültüre duyarlı milletvekili Çetin Soysal’ın çekiştirmesi sonucunda, niye gittiğini bile bilmediği “tiyatroma dokunma” gösterilerinde boy gösteriyor ama mesela geçen hafta Hatay’daki Apaydın kamplarını eleştirirken, AKP’ye, “sizin tiyatronuzda oynayacak figüranlar değiliz” diyebiliyor. Cumhuriyet Halk Fıkrasında Aylin Nazlıaka dışında tiyatroya duyarlı bir tek eleman olmadığı için, kimse Kemal’in gaflarını sorgulayamıyor..
Kemal’in figüran olduğu kesin… Ama Yeşilçam’ın emektar figüranlarından biri olmadığı da kesin. O figüranların tek bir takım elbisesi ama birkaç saniye göründükleri filmlere kattıkları bir şeyler var. Kemal’in çok takım elbisesi var, televizyonlarda da on beş yirmi saniye yer alabiliyor bazen, ama emektar figüranların ruhunu taşımaktan çok uzak.
Her Şeye Rağmen Tiyatro
Bu ahval ve şeraitte bile tiyatro sezonunun açılmasına sevinebiliyoruz. Tiyatro sezonunun daha dolu dolu geçmesi için kötü insanlara, çıkarcılara, şapşallara gereksinimimiz var, öyle değil mi efendim?
Tiyatro, iyiyle kötünün savaştığı bir er meydanı… Hayatta kötüler kazanmalı ki, sahnede iyilik olsun.