2012-2013 Tiyatro Sezonunda İzlenecek ‘Reprise’ Oyunlar
Üstün Akmen
“Etmeyin Reis Bey! Siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz…
Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız… Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden… Reis Bey! Mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim, Allah sizi de arındırsın…”
Merhametten Yoksun Bir Mahkeme Hâkimi
Necip Fazıl Kısakürek’in (1904-1983) 1963 yılında ilk baskısı yapılan “Reis Bey” başlıklı tiyatro eserinde Mahkum, Reis Bey’e 1. Perde 3. Tablo’da (Büyük Doğu Yayınları-Şubat 2010 Baskısı, Sayfa 50) işte böyle bağırıyor. Evet… Necip Fazıl Kısakürek’in Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda oynanmakta olan “Reis Bey”i, görevinde hiç taviz vermeyen, yasalara son derece bağlı ve kararlarında acımasız bir hâkimin öyküsü… İdama mahkum ettirdiği gencin suçsuz olduğunu anlayınca bütün felsefelerinden ve tezlerinden vazgeçen ve hatta bir anlamda “u” dönüşü yapan Reis Bey’in öyküsünü anlatan oyunda Reis Bey, toplumdaki düzenin merhametten yoksun sert yasalarla sağlanacağına inanmaktadır. Masum olduğuna inandığı, cebinden esrar çıkan bir mahkumu bile en ağır şekilde cezalandırır. Kararını da “Bir kötülüğün bürünmesi ihtimali olan masumluk maskesini kullanılmaz hale getirmek için bin masum feda edilmelidir” tezine dayandırır. Astırdığı gencin masum olduğunu öğrendikten sonra vicdan azabı çeker ve gencin ruhu peşini bırakmaz. Her şeyi bir kenara bırakır, merhamet duygusunu yaymaya çalışır. Merhamet, ona göre eskiden “ağızların iğrenç sakızı” iken, artık hava gibi, su gibi gereksinimimiz olan iksir olur.
Hem Zehir Hem Panzehir
Kısakürek, siyasi görüşü bir tarafa, (Yadsımam mümkün değil) hiç kuşku yok ki iyi bir şair ve kötü olmayan bir tiyatro yazarıydı. Neredeyse çelik kadar sert olan karakteristik bir yapıyı vicdan örsüyle döve döve, bir böceğin sırtı kadar yumuşak hale getirişini anlattığı “Reis Bey”, kah günümüzde o günlerin Yeşilçam Sineması örneği yoğun duygusallığıyla, kah seyircinin içini ürperten, şimdilerde esamisi okunmayan sert aforizmalarıyla, bir bünyeye aşılanan/aşılanabilmesi olası, hem zehir hem de panzehir kıvamında bir eser.
İzleyicinin Bilinçaltını Hedef Almak
Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu bu eseri seçerken ne düşünmüştür, neyi amaçlamıştır bilmem elbette olası değil, ama ekibin başarısını ve iyi niyetini yabana atmam da mümkün değil. Örneğin oyunu sahneye taşıyan Özer Tunca, seyircinin izlediği oyundan zevk almasını sağlamak için, taş kalpli bir kanun uygulayıcısını, “Cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleği giydirmekten kaçınılmamalıdır” diyen bir hâkimin öyküsünü seyircinin bilinçaltını hedef alarak yorumlamış, bilincin işe karışmamasını ise “bilinçli” olarak engellemiş. Böylece tam bir illüzyon sağlamış. Eski de olsa Necip Fazıl Kısakürek’in kullandığı dilin özelliğini ve oyuncuların karakteri canlandırmalarının bir bütünlük içinde seyirciye sunulmasını da başarmış.
Zeynel Işık’ın Işık Tasarımı
Tayfun Çebi’nin dekor tasarımı kullanışlı. Hele bir de üst platformu bu kadar yüksek tutmasaymış! Çebi’nin dekor anlayışı, sadece olayın geçtiği mekanı yansıtmakla kalmamış, oyuncunun kabullendiği, kavrayabildiği, yabancılık çekmediği, hareketlerini kısıtlamadığı bir ortam yaratmış. Oktay Köseoğlu’nun müzik seçmeleri “matluba” fevkalade uygun… Zeynel Işık’ın ışık tasarımı, oyunun yönetmeni Özer Tunca tarafından belirlenmiş duygu yoğunluğu dozunu; atmosferi seyirciye ulaştıracak olgunlukta bir tasarım. Zeynel Işık, iletinin oluşması çalışmasında hiç kuşkum yok ki, oyunun sahneleniş tarzını da fevkalade dikkate almış. Oyunun giysi tasarımlarını yapan Funda Çebi, dönemin tavır ve görenekleri hakkında çok iyi bilgi toplamış, belli ki dramaturjik yapıyı da titizlikle irdelemiş. Ortaya, doğrusu birbirinden zevkli, oyuna ve oyuncuya uygun kostümler çıkmış.
Yan Roller
Katil’de Günay Y. Güney, Polis Şefi’nde Gürkan Sargın; Taşralı Müşterinin Kızı’nda Esra Yaşar, Köylü Müşterinin Kızı’nda Cansu Can, Gazete Satıcısı’nda Melih Kurtarıcı, Mahkeme Reisi’nde İlyas Avcı Yönetmen Özer Tunca’nın istediği disiplin içinde görevlerini yapmaktalar. Apartman Kapıcısı’nda Şahin Asa, Polislerde Zafer Pamukoğulları, Sedat Tavşan, Bitirimlerde Fahrettin Beşik, Sevgin Mutlu, Coşkun Bostancı, Ramazan Göktürk, Jandarmalarda Melih Kurtarıcı, Gürsel Korkmaz, Hâkimlerde Armağan Y. Bilgin, Canberk Çam can verdikleri karakterlerin içsel, ruhsal imgelerini hakkıyla veriyorlar, karakterlere tutkular ürettiriyorlar. Kumarhane Garsonu’nda Uğur Serener, Dadı’da Ebru Ergüç, 1. Gardiyan’da Hakan Demir, 2. Gardiyan’da Fatih Ateş, Hapishane Müdürü’nde Kazım Güçlü, Savcı’da Aykan Yılmaz canlandırdıkları karakterlerin tüm yaklaşımlarını bilmiş ve anlamışlar.
Karaktere Bürünememek
Otel Katibi’nde M. Eren Topçak’a yazar (age: Sayfa 27) “Otel Katibi gişenin içinde, görünmeyen bir noktadaki radyonun düğmesini çevirir, sonra dirseklerini gişeye dayayarak Taşralı Müşteriyi süzmeye başlar” dediğine göre, ne mene iştir ki radyoya bakıyor anlamam mümkün olmadı. Mübaşir’de Çetin Cambaz, Bar Kızlarında Didem Hun Liman ile Müge Açıkdüşünenler, Köylü Müşteri’de Bülent Uçar, Taşralı Müşteri’de Burhan Narınç, Yeldirmeli Kadın’da Nihal Türksever, Mahkum’da Murat Liman içine girdikleri (ya da girmek zorunda oldukları) karakterlerin gelişimine, koşullarına, kendi bireysel özelliklerine bağlı olarak çeşitlemeler yapmıyorlar, ama hiç de kötü değiller.
Türksever Görgü’yü Sevdim
Avukat’ta Nilgün Türksever Görgü kişisel özelliklerine bağlı olarak çeşitlemeler de yapıyor, çok da iyi ediyor. Bedeni ile kullandığı sözcükler arasında devamlılık sağlama başarısı ve bakışı ile anlama jestlerini birinden diğerine hissettirmeden geçirmesi özel olarak alkışa değer. Reis Bey’de E. Ertan Akman coşku paleti insanı resmedecek kadar zengin ve renkli bir oyuncu olarak dikkat çekerken, Reis Bey’in tutkularını değil, onun bileşimini oluşturan duygularını öne çıkartarak başarıya kavuşuyor.
Demode, eski meski…
Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu “Reis Bey” ile de umut salgılamayı sürdürüyor.
Halkın Köse Sakalı Bir Bir Yolunurken
Alaçatı’da “Kanal Evler” olarak adlandırılan ve adına “Port Alaçatı” denilen projenin uygulamasına 2003 yılında el atmışım. “Ne olacak bu Turizm Kenti’nde” diye gidip yerinde sormuş, soruşturmuşum. Beldede golf alanları, turistik konaklama tesisleri, termal köy, tedavi, sağlık-güzellik merkezleri, butik tatil villaları, kür (tedavi) merkezi, kıyının günübirlik kullanımına yönelik sosyal tesisler ve kongre merkezlerinin yer alacağını araştırarak anlamış, sonrasında yazmış, yayınlamışım.
Güya, yabancı sermayenin yatırımlarla Türkiye’ye girmesi ve bu doğrultuda riskin de azaltılması amaçlanmış. Bana, söz konusu “Turizm Kenti”nde, yetmiş beş bin yatak kapasiteli bir yatırım hedeflendiğini anlatmışlar. Bölge, tahsise SİT alanı dereceleri düşürülerek ve mülkiyete ilişkin sorunlar çözülerek hazırlanmış. Mülkiyete konu olamayacak kamu varlıkları, özel kurum ve kişilere devredilmiş. Tarımsal niteliği korunacak alanların, ormanların ve ağaçlandırılacak sahaların, planlanan bölgelerdeki lokanta, café-bar, gazino, çay bahçesi, eğlence, spor, golf alanları, su parkı gibi tesislerin yapılmasına olanak tanınmış, böylece koruma-kullanma dengesi ortadan kaldırılmış. Çeşme-Alaçatı bölgesindeki “endemik (bölgeye özgün)” bitki topluluğu, doğal SİT alanları, orman alanları dahi yapılaşmaya açılmış.
Bizzat görgü tanığıyım, meslek odaları tarafından Kıyı Koruma Yasası’na aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu yapıldı, ama denizden gemiyle tarama işlemi gerçekleştirilerek kanal yaratıldı. Mahkeme, söz konusu projenin kamu yararıyla çelişir olduğunu vurguladı ve değişecek sosyal yapıya dikkat çekti. Türkiye’de bir ilk olarak kıyı kenar çizgisinin denizin içinden geçirilmesine ve denizin içine yapıların konuşlandırılmasına olanak sağlandı. Bu kere, imar planlarının iptali istendi. Mahkeme bilirkişi raporlarına dayanarak iptali kararlaştırdı. İtiraz falan derken, kimse kararı mararı umursamadı, 8 yıl önce başlatılan hukuki süre içinde yapılaşma durmadı/durdurulamadı.
Dahası var, Mimarlar Odası Port Alaçatı Projesi’nin Kıyı Koruma Yasası’na aykırı yapıldığını savundu. Projenin iptali istemiyle açtığı davada Danıştay, çok büyük arazilerin özel girişimcilere tahsis edilerek, “kapalı toplumlar” yaratabileceği endişesini dile getirdi. Mahkeme, İzmir Çeşme Alaçatı Paşalimanı Kültür Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi üzerine hazırlanan Çevre Düzeni Planı’nın yürütmesini durdurdu. Kararın üzerinden yıllar geçti ve kararın esastan görüşülmesi süreci halen devam etmekte. Çevreciler, iptal kararının esastan onanması konusunda ısrarcı, ama aradan geçen süre içerisinde atı alan Alaçatı’yı çoktaaan geçti, Port Alaçatı Projesi kapsamında çok sayıda villa tarzı ev yapıldı ve yerli-yabancı sahiplerine yaşam alanı yaratıldı.
Şimdiii… Meğer A Dostlar işin bir de başka yanı varmış!
Milliyet’in Ege ekinde temmuz ayı içinde Erdal İzgi imzalı bir yazıda Port Alaçatı Projesi’nde bir Vali Yardımcısı ile Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu üyelerinden birinin evi olduğu savlanmış. Bunun üzerine Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) İzmir İl Örgütü, yazıda sözü edilen Vali Yardımcısı için İzmir Valiliğine, Koruma Kurulu üyesi içinse Kültür ve Turizm Bakanlığına başvurmuş. Anılan Vali Yardımcısının ve Koruma Kurulu üyesinin kim olduğunun araştırılması, söz konusu projede mülk edinmesinde yasa dışılık olup olmadığının, kamu görevlisi nüfuzunu kullanıp kullanmadığının; saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik ilkelere uygun davranıp davranmadığının saptanması için soruşturma açılması ve sonucun kendilerine bildirilmesi istenmiş.
Başvuruya İzmir Valiliği: “…konunun 2009 yılında İçişleri Bakanlığının emirleri doğrultusunda araştırıldığı ve sonucun Bakanlığa sunulduğu…” şeklinde uyduruk bir yanıt vermiş. Bunun üzerine, EDP Valiliğe yeniden başvurmuş, bu kere 2009 yılında Valilikçe yapılan araştırmaya konu olan Vali Yardımcısının kim olduğu, araştırmanın sonucu ve İçişleri Balkanlığı tarafından ne gibi işlem yapıldığı” sorulmuş. Kültürümün ve Turizmimin Bakanlığına yapılan başvuruya 13 Ağustos 2012 tarihinde yanıt alınmış: “İzmir Valiliğinden konunun araştırılması, söz edilen Koruma Kurulu üyesinin kim olduğunun tespit edilmesinin istendiği” anlatılmış.
Bu gelişmeler üzerine, Erdal İzgi geçen hafta Milliyet Ege’deki köşesinde konuyu “Alaçatı’da amansız takip” başlıklı yazısı ile daha bir geliştirdi. İzgi’nin eline dirlik, ama korkarım sonuç alamayacak.
Yani kısacası, bu halkın köse sakalı hem de göz göre göre bakalım daha ne kadar yolunacak.