Fırat Güllü
Çoğu edebiyat severin bildiği gibi Arjantinli yazar J.L. Borges aynı zamanda bir kütüphaneciydi. Kendi ülkesinin, anadilinin gururu ve dünya edebiyatına yön veren bir öncüydü. Derin birikimini kütüphanecilik gibi uygarlık tarihiyle yaşıt bir meslekle taçlandırıyordu. Bana okuma sevgisi aşılayan hatırladığım ilk öğretmenlerimden birisi de bir kütüphaneciydi. Okul saatleri dışında gittiğimiz okul kütüphanesinde bizleri tek tek gözlemler ve önünde gezdiğimiz raflara, yaşımıza, okuldaki akademik durumumuza bakarak ve hiç fark ettirmeden bizi yönlendirirdi. Şimdi çok daha iyi anlıyorum ki çoğumuzun eğitim hayatını ve geleceğini bir gölge gibi sessizce arkamızdan yürüyerek belirlemişti. Kısacası bir kütüphaneci elbette ki dünyayı değiştirebilir ama “yasakçılık” yaparak değil, kullanıcılarının ufkunu açarak. Bir kütüphaneciyi sıradan bir “kitap istifçisi”nden ayıran özelliği nedir? Kullanıcılarının ufkunu açma yeteneği değil mi?
Elazığ İl Halk Kütüphanesi Müdürü Ahmet Pirinççi’yi tanımam ama böyle bir yeteneğe sahip olduğundan çok emin değilim. Elazığ’daki halk kütüphanesi hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değilim. Burayı ziyaret eden kişiler kimlerdir? Ortalama yaşları, sosyal konumları ve kütüphaneyi ziyaret etme amaçları nedir çok iyi bilemem. Bunları bilmememin çok önemli bir eksiklik olduğunun da farkındayım. Kim bilir belki bir vesileyle Elazığ’a gidip bu kütüphaneyi ziyaret etme şansı da bulurum. Ahmet Bey’in bana bir çay ikram edip bu konularda bilgi vereceğini de düşünüyorum. Belki beni Boğaziçi Üniversitesi’ne yolladığı dilekçenin haklı gerekçelerine dair ikna etmeye de çalışacaktır. Ama kendisini savunan ELÖYDER’in ortaya koyduğu savı kullanıp, bir il halk kütüphanesinin envanterinin sadece çocuk yaştaki kullanıcılar düşünülerek hazırlandığını ileri sürerse ben onun kütüphanecilik eğitiminden şüpheye düşerim. Evet burası bir ilkokul kütüphanesi olsaydı, “Mimesis gibi derginin burada ne işi var” diye sormak pedagojik bir haklılık içerebilirdi. Ama bir il halk kütüphanesinin çok genel bir okuyucuya hitap etmesi gerektiğini, bir kütüphane müdürü bilmiyor olabilir mi? Eğer bir veli ilköğretim okullarında okutulan sağlık bilgisi dersi ile ilgili araştırma yaparken çocuğunun kullandığı kitabın müstehcen resimler içerdiği için raftan kaldırılmasını talep edemiyorsa, yetişkinler için hazırlanmış akademik bir tiyatro dergisinin kaldırılmasını nasıl talep edebilir? Konunun eğitimini aldığını varsaydımığımız kütüphane görevlisi bu talebi hangi kriterlerle dikkate alır ve resmi bir dilekçe yazar?
Tüm bunlar bu işte bir gariplik olduğu hissine kapılmamıza neden oluyor. ELÖYDER, Eğitim Birsen 2 Nolu Şubesi, Baskilliler Derneği gibi kimi kurumların açıkça Ahmet Pirinççi’nin tavrının arkasında durması, hatta özlenen ve beklenen tavrın bu olduğunu açıkça beyan etmesi buradaki tavrın örgütlü bir zihniyetin ürünü olduğunu anlamamıza vesile oluyor. Dolayısıyla tartışmanın pedagojik temellere dayandırılması anlamsızlaşıyor. “Bu il sadece bizim gibi düşünenlerin yaşadığı bir yerdir, bu kütüphanede de sadece bizim değerlerimize uygun yayınlar bulunabilir” şeklinde özetlenebilecek bu yaklaşımın tüm Elazığ’ı temsil etmediğini hepimiz biliyoruz. Elazığ Fırat Üniversitesi öğrencileri adına Mimesis ile iletişime geçen bir okur Mimesis’i okul kütüphanelerinde görmek istediklerini belirterek bunun somut bir örneği oldu.
İşte bu yüzden bir kamu görevlisi olan ve Elazığ’a gidersem tanışmayı çok isteyeceğim Ahmet Pirinççi’nin, çok açık bir biçimde, sürdürmekte olduğu görevi sahip olduğu ideoloji, kendi kişisel değerleri ve mensup olduğu ya da paralel düşüncelere sahip olduğu çeşitli örgütlerin politik tercihleri doğrultusunda kötüye kullandığını düşünmekteyim. Kısacası asli görevi olan kütüphaneciliğe ihanet etmektedir. Sadece kendisi gibi düşünenlere hizmet ederek ayrımcılık yapmaktadır. Yeteneklerini insanların ufkunu açmaktan ziyade, onların ufkunu daratmak için kullanmakta; hizmetlisi bulunduğu kurumun varoluş amaçlarına uygun bir davranış sergilememektedir. Dünyayı değiştirmekten çok onun değişmesini engellemek için uğraşmaktadır. Bu yüzden de bu kamu kuruluşundaki koltuğunu bir an önce boşaltmalı ve daha uygun insanların işin başına geçmesi için gerekli fırsatı yaratmalıdır. Kısacası istifa etmelidir.