Tiyatroda Belirsizlik Devam Ediyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Metin Boran

Tiyatro Festivali sona ererken tiyatro ortamında önümüzdeki sezon için sıkıntılı günler başladı. Özel tiyatrolar yeni dönem hazırlıklarına başlarken Devlet Tiyatroları ve İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yönetsel anlamda belirsizlik, sorunları daha da büyütecek gibi karamsar bir izlenim edinmemize yol açıyor. Çünkü Ekim ayında sahnelerin yeni oyunlarla açılması bu durumda pek mümkün olamayacak gibi görünüyor.

Devlet Tiyatrosu çalışanları, yazgısını Bakanlar Kurulu’ndan çıkacak karara bağlamış durumda. Sorun, Kültür Bakanı tarafından Bakanlar Kurulu’na açılacak ve Bakanlar Kurulu yeniden bir yönetim şeması oluşturacak, yasayı çıkaracak. Ancak henüz bir “Yönetim taslağı hazırlandığı ve üzerinde çalışıldığı” bilgisi kamuoyu ile paylaşılmış değil. Ortada bir taslak var mı bilmiyoruz, varsa da bu taslak kim ya da kimlerden oluşan bir grup, komite, konsey ya da mercii tarafından hazırlandı, burası meçhul. Hepimiz bilgi eksikliği üzerine bir belirsizlik yaşıyoruz.

Ne hükümet, ne Kültür Bakanı ne de Devlet Tiyatroları Genel Müdürü kamuoyuna bir açıklama yapmaktan özenle kaçınıyorlar sanki. Ama gerçek olan bir şey varsa o da şu: Hal böyle giderse Devlet Tiyatroları (Yönetim ne olursa olsun) bu yıl sezon açamayacak, eğer yasa bu aylarda çıkarsa ancak yılın yarısında yeni oyun hazırlayabilecekler.
Şehir Tiyatroları’nda ise yeni tüzükle yeniden yapılanma hazırlıklarında hangi aşamaya gelindiği konusunda ayrıntılı bilgi yok. Ya da sessiz sedasız atama yapıldı ve yeni yönetim kadrosu oluşturuldu da bu ‘yapılanmanın şekli’ ve kadrosu gizleniyor mu bilmiyoruz.

Örneğin son darbe ile birlikte istifa etmeyerek ‘yönetimin adamı’ olarak nitelendirilen ve tek yetkili kılınan Tiyatronun Müdürü Abdullah Kaplan kısa bir süre sonra jet hızıyla (Duyumlara göre Topbaş’ın talimatıyla) yerinden uçuruldu. Belediye herhangi bir açıklama yapma gereği duymadı müdürünü gönderirken. Müdürün gönderilme sebebiyle ilgili olarak rivayet muhtelif, özel şirketlerden satın alınan üç oyunun prodüksiyon aşamasında akçeli ve şaibeli ilişkiler olduğu yazıldı namuslu basında.

Bu durumda her iki kurumun da sezonu açması mümkün görünmüyor. Böyle bir durum en azından skandal olur ama bu kepazeliğin sorumluluğunu hangi makam üstlenecek ve muhatapları kim olacak ve bunun hesabını hükümetin hangi yetkilisi verecek, burası şimdilik muamma.

Bu boş vermiş tavır bir bakıma şu anlama geliyor: Yetkililer sinsi ve duyarsız bir politika izleyerek aslında tiyatronun da üzerini “karartmak ” istiyorlar daha sonra da fişini çekecekler ama şimdilik bunu kamuoyuna şeffaf bir şekilde tartışmaya açmak istemiyorlar.

Tiyatro alanında bu belirsizlik devam ederken bu arada her iki kurumun sanatçıları da tercih ettikleri eylem biçimleri ile mücadeleye devam ediyorlar…

Son olarak geçtiğimiz hafta özel tiyatroların da katılımı ile Kadıköy ilçesi Selamiçeşme Parkı’nda gece gündüz kesintisiz devam eden bir programla çeşitli gösterimler sunuldu. Halkın da yoğun ilgi gösterdiği etkinlikle sanatçılar, duyarsız ve hesap vermez yetkililerin dikkatini çekmeye çalıştılar.

Ancak bu eylemler basında yeterince görünür kılınmıyor. Oysa sanatçılar bir onur ve gelecek mücadelesi veriyorlar, kendi kurumlarına sahip çıkarken daha bağımsız bir sanat, daha özgür bir tiyatro şiarı ile hareket ediyorlar. İşte bu hak arayışı ve aykırı duruş etkili ve sürekli bir muhalefet odağına dönüştüğü için İleri Demokrasi’nin kalemşorları tarafından görülmek istenmiyor.

Malum basın “tek”çi bir saltanatın peşinde; bu yolda aykırı bir ses, onların akortlarını bozuyor. Sanatçıların yaptığı bu eylemleri, medyasında okuyucusuna ve kendi kitle tabanına duyurmamayı tercih eden, bir anlamda “yok sayan” yayın yönetmeni ve haber editörleri bu vurdumduymazlıkla, hem kendi meslek ahlakını çiğniyorlar, hem de suç işliyorlar. Yanı sıra da kişiliksizliği tercih ederek onursuzlaşıyorlar. (Bu cinslere artık yeni, yeşil tasmalılar deniyor.)

Eskiden bunlar üç beş kişiydiler ve Sahibinin Sesi olarak adlandırılıyorlardı. Şimdi her taraf sebil gibi fışkırıyor, kaynıyor, çoğalıyor… Sonra da değeri azalıyor ve ucuzluyor, matbuata ekşimsi bir koku yayıyor ve mide bulandırıyorlar.

Oysa tiyatroların kurtarılması, özerk bir yapıya kavuşması, bağımsız bir sanat alanının oluşması ve tiyatro üretimin özgürleştirilmesi toplumsal olduğu kadar hem ulusal hem de sanatın evrenselliği bağlamında enternasyonal bir sorundur. Bir ülkede sanat üretiminin niteliğinin zayıflaması, başka bir ülkede gelişen sanatı negatif yönde etkiler. Bir ülkede sanatın sansür edilmesi ya da kitabın, makalenin, yazının baskı görmesi başka bir ülkenin edebiyatını dolaylı olarak geriletir. Çağdaş sanat anlayışının değişmez, evrensel gerçeğidir bu.

Bu gerçekle yüzleşmeyi göze alamıyor bugünün rant ve şantaja dayalı matbuat piyasası, gazete ve görsel medyası. Bunun iki sebebi var, birincisi korkuyorlar, ikincisi ise anlamıyor ve bilmiyorlar.

Sanatla barışmaya bir türlü yanaşmamış, farklı ses ve renkleri tolere ederken bile gizli bir nefret duygusu yaşayan bir zihniyetin hüküm sürdüğü kötü zamanlar…

Ama sanat kendini yaşatır on bin asır öncesinde olduğu gibi bazen değişerek, kimi zaman dövüşerek, ama her daim dönüşerek…

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla