Tiyatroda bahar iki gündeme gebedir: Festivaller ve sezon sonu verilen tiyatro ödülleri. Her iki konu da yavaş yavaş kamuoyunun gündemine oturmaya başladı.
Festivaller ve ödüller tiyatro için ne ifade ediyor? Aslına bakılırsa her ikisi de tiyatronun ritüelistik kökenlerinin değişmez birer unsuruydu. Tiyatronun henüz bir sanat sayılmadığı dönemlerde bile “kutlama” ve “yarışma” onun değişmez iki öğesiydi.
Peki tiyatronun ritüelistik kökenlerini tümüyle yitirdiği günümüz toplumunda festival ve ödül nasıl işlev kazanacak? Süreç nasıl işleyecek? Festivallerin temelinde yatan “ortak kutlama” olgusunun yeni türevlerini üretebilecek miyiz? Tek beklentimiz çeşitli kuruluşların “olay yaratacak transfer” misali sansasyonel isimleri ülkemize getirmesi mi olacak? Peki ya buluşma? O sadece klasik anlamda “gişe”de mi gerçekleşecek? İstanbul’u kuşatmak zor, hiçbir anlamda bir Avignon ya da Edinburgh değil ama bir dayanışma ağı örmek de mi mümkün değil? Çok çeşitli düzeylerde yerel ve kendiliğinden oluşmuş deneyim ve birikimleri bir çatı altında “buluşturmak” o kadar zor mu? Festival: buluşmak, birbirimizden haberdar olmak, birlikte kutlamak… Profesyoneller, amatörler, akademisyenler, eleştirmenler, yayıncılar, yazarlar… Tiyatronun tüm kesimlerinin kutlamada yerini alması şenliğin ateşini daha yükseğe çıkarmayacak mı? Bu konuda yılların deneyimine sahip çeşitli kesimleri bir araya getirerek başlayamaz mıyız işe? Neden olmasın?
Peki ya rekabetin niteliği? Kazanılan ödülün fairplay’e dayanmasının hiç mi önemi yok? Fair sözcüğünün “adalet” dışında “bir araya gelme” anlamında “fuar” sözcüğüyle eş anlamlı olması sadece tesadüf mü? Birlikte oynanan bir oyundan sonra Uzak Doğu’da adet olduğu üzere “oyuncuya” terlediği için teşekkür etmek de bir ödül değil midir? Eğer öyleyse ödüller neden küskünlükler, bezginlikler yaratır? Amacın motivasyon sağlamak olması gerekmez miydi? Verilen ödüllerin her sene farklı polemiklere vesile olması, ödülün de, ödülü verenin de prestijini zedelemiyor mu? Ödül komitelerinin kapsayıcı olmaya özen göstermemeyi tercih etmesi ödüllerin kamplaşmalar yaratmasına ve ödül mekanizmasının kendisinin tartışmaya açılmasına hizmet etmiyor mu? Ve her memnuniyetsizliğin yeni bir ödül mekanizmasının daha doğmasına yol açması gerçekten çözüm getiriyor mu soruna? Alternatif olma iddiasındaki topluluklar ana akım ödüllere dahil edilmemeleri durumunda nasıl bir tavır takınmalılar? Dahası, sanat alanında, geliştirici olmasını beklediğimiz rekabet olgusunun basit bir yarışma mantığına indirgenmesinden kaçınmamız, ödül mekanizmasını yeni bir perspektifle ele almamız gerekmiyor mu?
Brecht’in dediği gibi: “İşte bir sürü olay sana / Ve bir sürü soru.”