[Konya Devlet Tiyatrosu müdürü Tomris Çetinel ile Konya Postası Gazetesi muhabiri Ayşegül Kurt’un gerçekleştirdiği söyleşiyi yayınlıyoruz]
Ayşegül Kurt: Biz sizi tanıyoruz ama bilmeyenler için Tomris Çetinel kimdir? Kendi sözcüklerinizle kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Tomris Çetinel: Çok duygusal aslında sevgi dolu, çok sabırlı, mesleğini yaşamında her şeyin önünde tutan, yaşı ilerledikçe zaman zaman acaba doğru mu yaptım diye kendini sorgulayan(bu yıllarda bunu yapıyorum çünkü), ama her şeye rağmen mesleğini her şeyin önünde tutmaktan da vazgeçmeyen, enerjisi yüksek – ki nerdeyse 60’lı yaşlarıma merdiven dayıyor olmama rağmen- her yeni işle her yeni projeyle yeniden doğuyorum. Tomris Çetinel bir tiyatro sevdalısı, insanı seven insana dair her şeyi sevebilen, bu yıla kadar affetmesini bilen –bu zor bir şeydir çünkü- sadece bu yıl biraz daha affetmek yerine yaralandığı zaman affetmeli miyim diye soran biri oldu. Ama bunun dışın da genel olarak baktığınız zaman hayatın içinde Tomris Çetinel bir annedir bir tiyatro oyuncusudur. Kendini tiyatroya adamış hayatta başka bir şey bilmeyen, başka bir yaşam biçimi tanımayan, ama bütün bunların yanı sıra yeri geldiğinde örgü ören, dikiş diken, dantel yapan hayattaki zor anları da bunlarla hafifleten biri.
Ayşegül Kurt: Peki tiyatroya nasıl başladınız? Sizin başladığınız dönem de tiyatro çok yaygın değildi?
Tomris Çetinel: Her zaman söylediğim bir şey vardır, benim tiyatro sanatçısı olmak gibi bir fikrim yoktu. Ama her zaman tiyatroyla iç içe oldum. Tiyatro oyunlarına çok gittim. Bunda annemin katkısı çok büyüktür. Küçük skeçler yazdım. Ortaokul ve lisede okulda onlar oynandı. Kendimde tabi o skeçlerin içinde başrolleri daima ben oynadım, edebiyat kolu başkanıydım. O nedenle özel günlerde okulda olan kutlamaları düzenleyen içinde yer alan biriydim. Türk Dil Kurumunun fark edip orda Türkiye’nin çok değerli dil bilimcileri, şairleri ve yazarları tanıyan, tanıma şansına erişen biriydim. Sonra lise bittiği zaman gazeteci mi avukat mı olsam diye düşünürken birdenbire kendimi Ankara Devlet Konservatuarı tiyatro bölümünde buldum. Ankara Devlet Konservatuarını özellikle belirtiyorum çünkü şimdi ki gibi her aklına gelen üniversite bir tane konservatuar açmıyordu. Çok değerli öğretmenler vardı, o dönemden mezun olan sınıf arkadaşlarıma dönem arkadaşlarıma bakıyorum hepsi Türkiye’de köşe taşlarında bulunuyorlar. Okulumun tek oluşu ise benim için hep bir övünç kaynağı olmuştur.
Ayşegül Kurt: Okuldan sonra ki hayatınızı nasıl belirlediniz?
Tomris Çetinel: İzmir devlet tiyatrosunda stajyer sanatçı olarak başladım. Sonra istifa ettim devlet tiyatrosundan, özel tiyatrolarda çalıştım. 3- 4 yıl kadar…
Ayşegül Kurt: Gençlik heyecanı mıydı devlet tiyatrosundan ayrılma isteğiniz?
Tomris Çetinel: Evet, tabi gençken çok korkusuz oluyorsunuz. O dönem biraz da siyasi yapı çok hareketliydi. Bende devlet tiyatrosundan istifa edip siyasi söylemleri olan bir iki tiyatroda çalıştıktan sonra tam tersi bulvar komedisi ve kabare Levent Kırca – Nisa Serezli ile birlikte çalıştım. Yani hayatın içinde bir çok şey denedim ve çok şeyi gördüm. Bundan da çok mutluyum, gözüm arkada değil. Fakat birkaç yıl sonra yuvama döndüm ve o yıldan beri buradayım.
Ayşegül Kurt: Peki ailenizin tiyatro sevdanıza tepkisi ne oldu?
Tomris Çetinel: Oof of, beni tiyatroyla tanıştıran kişi annem olmasına rağmen, o dönemde şöyle bir şey vardı devlet konservatuarına girebilmek için mutlaka bir veliye ihtiyaç vardı. Ve hayatım boyunca hep annem velim oldu okullarda, babam çok yoğun çalışan biriydi. Fakat annem dedi ki hayır, biz müftü sülalesiyiz asla böyle bir şey olmaz. Memlekette insanlara ne diyeceğiz? Seni panayırlarda, çadır tiyatrolarında deniz kızı Eftelya gibi sanırlar anlatamayız dedi. Ve son gün kayıtlar kapanacak ve o gün müracaat etmezsek yerime yedek girecek. Birçok insan arasından seçilmiş bir avuç insanız. Böyle bir şansı yakalamışken, babamla konuştum döndü bana dedi ki;’’ Bana bir söz vereceksin, velin ben olacağım anneni de ikna edeceğiz. Hiçbir zaman-bunu özellikle belirtiyorum- artizzz olmayacaksın, bohem yaşamayacaksın, magazin pek bilinmezdi fakat ulu orta yaşamayacaksın namusunla, şanınla, şerefinle bir sanatçı olacaksan ben bu izni vereceğim dedi ve böylelikle başladım.
Ayşegül Kurt: İyi ki de başlamışsınız… Peki okul arkadaşlarınız köşe taşları dediğiniz insanlar. Haluk Bilginer, Derya Baykal, Melek Baykal, Mehmet Ali Erbil. Hatırladığınız net bir anınız var mı?
Tomris Çetinel: Hepsiyle o kadar çok anım var ki. Üst sınıfımda alt sınıfımda o kadar değerli insanlar vardı ki çok fazla anı var. Tabi ki bunlar çocukluk anıları yaramaz anılar, çünkü herkes ilk gençliğinde hem yaramaz hem çocuktur. Ben liseyi bitirmiş olmama rağmen konservatuarın özelliği galiba biz hepimiz küçük yaramaz çocuklardık. Fakat bir o kadar da çalışkan çocuklardık. Öğrenmeye aç, sadece tiyatro değil opera, bale, senfoni bunlara giden dünyaya gözlerini ve yüreğini açmış çocuklardık.
Ayşegül Kurt: Zaten başarıyla gelinmiş bir zirve söz konusu her biriniz içinde, yeni gelen nesille arada çok fark var…
Tomris Çetinel: Kesinlikle birincisi eğitim farkı, ikincisi ise direnç farkı var. Bizler canımız biraz yanınca vazgeçen ya da terbiyesizleşen hatta şöyle diyeyim daha kibar üslupsuz davranan gençler değildik. Öğretmenlerimiz bizim için çok önemliydi. Eğer herhangi bir konuda ters tavrı olmuşsa hemen kendimizi sorgulardık, öğretmenimizi yargılamazdık. Bizde ne eksik var diye bakardık. Hep öğrenmeye açık olduk. Ben hala öğreniyorum. Ama genç kuşak biraz fazla ben merkeziyetçi, ben diyen bir kuşak. Onun içinde üzülüyorum ben dediğiniz zaman oldunuz demektir, erken olursanız düşüveririsiniz. Kurda kuşa yem olursunuz. O yüzden ben hala olgunlaşmaya çalışıyorum…
Ayşegül Kurt: Oyunlar oynuyor yönetiyorsunuz. Ve kendinizi karakter oyuncusu olarak nitelendiriyormuşsunuz. Ne demektir ‘karakter oyuncusu’ ?
Tomris Çetinel: Bir jönfi vardır bir jön karakter vardır birde karakter oyuncusu vardır. Jönfi denilen genç, güzel, cici kızlar. Ben yapım gereği de galiba hiçbir zaman su kızı gibi dolaşan kızlardan olmadım. Gençliğimde bir iki öyle rol oynadım. Orda da karakter oyunculuğu vardır ama gençtir. Karakter dediğimiz zaman toplumdaki her türlü insan diye düşünüyorum ben. Yaşlı kadında oynadım, hüzünlü, hizmetçi, komik kadında oynadım. Çocukları öldürülen bir anada oynadım, köylüsü kentlisi aklınıza ne gelirse… Ama bütün bunlar şöyleydi; karakter olduğu zaman derinlemesine incelersiniz. Daha çok o kişi olursunuz…
Ayşegül Kurt: Ve sizde bunu tercih ettiniz?
Tomris Çetinel: Evet ben çok mutluyum çünkü karakter oyuncusu olmak zenginliktir. Jönfi dediğiniz ise gençlikte evet güzeldir fakat yaşınız bir süre ilerledikten sonra kimse size genç kız rolleri de vermez eğer karaktere dönemezseniz çok mutsuz olursunuz.
Ayşegül Kurt: Sadece tiyatro değil, seslendirme çalışmaları ve sinema oyunculuğu da yaptınız. Hala devam ediyor musunuz?
Tomris Çetinel: Bunlar her tiyatro oyuncusunun mesleği ile ilgili yaptığı yan işler. Ben İkili Oyunlar diye Bilgesu Erenus’un yazdığı bir senaryoda oynadım. Tarık Akan ve Zeliha Berksoy ile birlikte. Dizilerde çok oynadım fakat bir tane filmim var.
Ayşegül Kurt: Dizilerden hatırladıklarınızdan var mı hiç aktaracağınız?
Tomris Çetinel: Üzerinden çok zaman geçti ama her hafta yayınlanan ilk çocuk dizisi Oyun Treni vardı. Daha sonra Kiralık Konak, Deniz’in Kanı, Çözülme… Seslendirmeye gelince öğrencilik yıllarımda başladım hala yapıyorum.
Ayşegül Kurt: Peki dizi ya da filmlere devam etmek istemez misiniz?
Tomris Çetinel: Hala ediyorum aslında ama burada idarecilik yaparken bir başka işle uğraşmak zor, fakat buradaki idareciliğim bittikten sonra devam edebilir.
Ayşegül Kurt: Merak ettiğim bir diğer konu enerjinizin sırrı. Hem burada Konya Devlet Tiyatrosunda müdürlük, oyun oynuyor yönetiyor turnelere gidip geliyorsunuz. Nasıl başarıyorsunuz?
Tomris Çetinel: Hem Alanya’da konservatuarda hocalık yapıyorum ve orda bir oyun yönetiyorum. Burada Selçuk Üniversitesinde oyun yönetiyorum ve hocalık yapıyorum. Turneler yapıyorum. Mesleğimle ilgili dünyanın neresinde enteresan bir şey varsa kalkıp oraya gidiyorum. Oyun seyretmek için bile gidiyorum.
Ayşegül Kurt: Bu çok zor bir şey ama. Mesleğinize bağlılığınız mı enerjiniz?
Tomris Çetinel: Bütün bunlar beni çok heyecanlandırıyor ve diri tutuyor. Eğer bunlardan bir kaçı eksik olsa inanın bana ağrılarım acılarım hastalıklarım ortaya çıkar. Ben hayatı bir oyun kabul ediyorum ve bu oyunu oynamayı çok seviyorum.
Ayşegül Kurt: Sürekli takip edenler bilirler Konya Devlet Tiyatrosu’ndan bilet almak istediğiniz zaman en az bir hafta önceden biletinizi almanız gerekiyor. Sürekli dolup taşan bir tiyatroyu çok güçlü bir kadın profiliyle yönetiyorsunuz. Peki, Konya seyircisini nasıl buluyorsunuz?
Tomris Çetinel: Tiyatro bir alışkanlık işidir. Konya Devlet Tiyatrosu 97 de kuruldu, ilk yılları tabi alışma dönemiydi. Seyirci tiyatroya tiyatro seyirciye, sanatçı arkadaşlar buraya alışmaya çalıştılar. Doğru işler yaparsanız, halkın beğendiği değil ama; çünkü böyle bir söylem var ve ben buna çok karşıyım. ‘Halk bunu istiyor’. Estağfurullah, halkı küçük görmeye kimsenin hakkı yok. İyi işler yaptığınız zaman halk bunu alır. Onların hem hoşuna gidecek hem sanatlı bir iş yapacaksınız ve bir estetiği olacak, kendi tiyatronuzla ilgili geleneksel işlerle batılı tiyatrodan örnekler vereceksiniz. Bu dengeyi iyi kurarsanız, iyi işler yaparsanız seyirci geliyor. Ve nitekim Konya seyircisi alıştı.
Ayşegül Kurt: Aslına bakılırsa sizi sadece devlet tiyatrosu içinde değerlendirmemek lazım, Konya sizi kabullenmiş. Tomris Çetinel denildiği zaman insanların yüzünde kocaman bir tebessüm oluşuyor(Gülüyor.) Bunu başarmak da önemli araya mesafe koymadan…
Tomris Çetinel: Sanatçı olmak demek halktan kopuk yaşamak demek değildir. Daima insanların içindeyim, pazara gidiyor beni pazarda pazar arabasıyla görüyor. Alışveriş merkezinde elimde torbalarla bende onlarla birlikte yorulup bir banka oturuyorum. Ve kendinden görüyor. Örneğin biraz farklı giyiniyorum birazda seviniyorum kendimin bir şeyler yaratmasını ‘’A o boncuklar ne güzel nerden aldınız?’’ dedikleri zaman kendim tığla yaptım deyince hoşlarına gidiyor.
Ayşegül Kurt: Oyunlara nasıl motive oluyorsunuz?
Tomris Çetinel: Prova dönemlerimiz bizim için çok önemlidir işin mutfağıdır ve en zevkli zamanıdır. Doğum sancısı gibidir. Düşünün ki ilk elinize bir teksti alıp okuyorsunuz sonra ona can vereceksiniz. Can verdikten sonra sizden bir şey olmayacak, kimi oynuyorsanız o olacaksınız. Bu çok sancılı bir süreç, çok iyi gözlem gerekiyor. Ruhunu, beynini, vücudunu özgür bırakmak gerekiyor. Sanatçının özgürlüğünden bunu anlıyorum, işte motive olmak da elimize teksti aldığımızda o canlandırdığımız kişinin hangi dönemde yaşadığını ne yer ne içer en yakınındakilerle ilişkileri nasıldır bunları çözmek anlamakla başlıyor. Yürüyüşünüzden elinizin kolunuzun duruşuna kadar her şeyi değiştiriyorsunuz. Motivasyon olarak herkesin mutlaka kendine özgü yöntemleri vardır. Yeni bir oyuna başladığımız zaman ben evime misafir kabul etmiyorum. Çünkü o rolle yatar o rolle kalkarım. Eğer istersem ben bir arkadaşıma gitmeyi, bir kafede oturup kahve içmeyi isterim. Oyun çıkana kadar kampa giren sporcular gibi oluyoruz.
Ayşegül Kurt: Gılgameş’i nasıl kusursuz planladınız? En başından beri nasıl bir süreç? Bu sürecin keyifli ve sıkıcı anları neler?
Tomris Çetinel: Gılgameş’e ilk hazırlığımız mayısın sonunda yani sezonu bitirdiğimiz dönemde başladı. Ben o yaz sadece 4 gün tatil yapabildim. Yönetmenimle birlikte tai-chi öğrendim önce. Çünkü vücudun çok esnek çok yumuşak olması gerekiyordu. Daha önce bir şans eseri şamanları seyretme şansım olmuştu, oyundaki Gılgameş biraz da şaman kültürünün içindeydi güneş dil teorisinden yola çıkılmıştı. Her gün kesintisiz hareket, tai-chi ve müzikle birlikte vücudumu, konuşacağım dili çalıştık. Çünkü Gılgameş’te kadın ve erkek olmak üzere bir değil birçok karakteri canlandırıyorum. Sonra Ankara’ya müzeye gittik. Anadolu Medeniyetleri müzesindeki gravürlere, fresklere resimlere o resimlerde ki duruşlara, el kolların hareketlerine bakarak fotoğraflar çektik. Makyajın nasıl olacağını çıkarttık. Her karaktere özel bir ses ve duruş çıkarttım. Sesler oturana kadar da bayağı uzun bir prova dönemi geçirdik. Ekim ayında seyirciye merhaba dediği zaman uzun bir çalışma dönemi geçmiş oldu. Provaların sonunda gelen kostüm 15 kg ağırlığında, bir şaman davulu beklerken 3 şaman davulu geldi. Bir saç geldi iki kilo ağırlığında. Sopa dansları öğrendik. Sonra bunları ayıkladık, çünkü çalışmamızı çok geniş tuttuk ve ortaya Gılgameş çıktı.
Ayşegül Kurt: Tiyatronun bu açıdan da farklı bir havası da var, oyunu her izlediğimizde bambaşka bir tad alıp başka bir yönünü keşfediyoruz. Sizin bu açıklamalarınızdan sonra eminim bambaşka bir açıdan bakıyor olacağız Gılgameş’e… Peki aynı durum sizin provalarınız içinde geçerli mi?
Tomris Çetinel: Gılgameş provalarımızı bizde videoya çekip sonra stüdyo çalışması olarak da kaydettik, bizde duruyor. İlk harekete başladığım gün, on gün sonrası, ilk tai-chi ve zamanla yumuşayan vücudun geldiği nokta. Fakat benim için çok keyifli bir süreç oldu.
Ayşegül Kurt: İstanbul’da yakın zamanda Gılgameş oynayacaksınız sanırım.
Tomris Çetinel: Evet, o yüzden de böylesine tuhaf bir saçla dolaşmak zorundayım. Yoksa hiçbir kadın böylesine tuhaf bir saçla dolaşmak istemez. Mecburen o iki kilo ağırlığındaki saçı arkadan tutturabilmek için önü kısa arkası uzun. Bundan önce de belirli aralıklarla başka oyunlar için saçımı kazıtmak zorunda kaldım. Birisi 1 yıl birisi 1.5 yıl dazlak gezdim. Gün aşırı ustura vuruldu. Önemli olan neyi niçin yaptığınızı bilmek, kendinizden ve yaptığınız işten utanmamak. Siz normal davranırsanız da toplum sizi öyle kabul ediyor.
(Röportajımızın devamını gelecek hafta ki Kültür-Sanat köşemizden okuyabilirsiniz.)