Orhan Alkaya ile Söyleşi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Gülsün Odabaş’ın Orhan Alkaya ile yaptığı ve Radikal gazetesinde yer bulan söyleşisini yayınlıyoruz.) Orhan Alkaya, Şehir Tiyatroları’nda sahnelediği ‘Rosenbergler Ölmemeli’de bitmeyen bir dava üzerinden büyük bir adalet trajedisi anlatıyor. Sinemasal unsurları sahneye taşıyan Alkaya, “Türkiye’de bugün hesaplaşmaya başlanılıp sonra nereye gideceğini kestiremediğimiz derin devlet yapılanmaları oluşturuldu” diyor.

‘Rosenbergler Ölmemeli’ oyununu neden seçtiniz?

Bu oyunu sahnelemek için çok doğru bir zaman olduğunu düşünüyorum. Sovyetler’in dağılması sonrası açığa çıkan belgeler, kriptolar itibariyle daha derinlemesine konular üzerine konuşabileceğimiz bir döneme geldik. Beni ilgilendiren asıl soru şu; ABD, Hiroşima ve Nagazaki’ye iki tane atom bombası attı, 300 bin kişi öldü ve kuşaklar boyunca ölümler devam etti. İnsanlığın belki de bütün zamanlarda yaşadığı en büyük şok ve dehşettir bu olay. Bu iki atom bombasının atılmasından sonra, bugüne kadar başka atom bombası kullanıldı mı? Hayır. O zaman Rosenbergler’i anlamak için bir adım daha atabiliriz demektir.

Rosenbergler davası üzerinden bir oyun seyrediyoruz. Oyun ne kadar kurmaca, ne kadar gerçek?

Oyunun yazarı Alain Decaux popüler tarihçi, tarihi oyunları var. Oyunda belgelerden hareket etmiş. Gerçek kişiler dışında kalan iki müfettiş FBI’ı, gazeteci figürü ‘iliştirilmiş’ Amerikan medyasını temsil ediyor. Diğer oyun karakterleri gerçek kişiler. Bu oyun için çok geniş bir kaynak taraması yaptık. CIA, FBI, Adalet Bakanlığı, Sovyetler Birliği kaynaklarına girdik. Bunlardan faydalanarak biz de oyuna bazı takviyeler yaptık. Mesela avukatın savunmasına gerçek savunmadan alıntılar ekledik. Julius Rosenberg’in savunmasına son mektubundan eklemeler yaptık. İnsani değeri çok yüksek bir mektuptu. Bir de oyunu parçalayarak yeniden kurguladım. Böylece oyundaki yoğun duygusal durumu dengeleme şansımız oldu.

Her oyununuzda değişik biçimler deniyorsunuz. Bu oyunda sinemasal unsurları sahneye taşıyorsunuz. Bunu tercih etmenizin nedeni?

Ben uzun zamandır, tiyatronun anadiliyle, sinemanın plan ve kurgu mantığını, kısa hikâyenin başlamayan ve bitmeyen an kullanımını, şiirin eksiltmeciliğini ilişkilendiren üslup ve biçim araştırıyorum. Rejisörlüğe, minimalist bir biçim arayarak başladım, sonra oyunlarımı farklı disiplinlerle ilişkilendirmeye çalıştım. Bu oyunda iki tane interaktif çalışan kamera kullandım. Tiyatronun avantajları yanında dezavantajları da olduğunu düşünüyorum. Oyunda kullandığımız çok yakın planlar tiyatronun imkânlarını genişleten ve oyuncuyu öne çeken bir dil arayışının sonucu.

Rosenbergler davasıyla bir tartışmayı daha açıyorsunuz. Bu davada henüz bir mutabakata varılamadı değil mi?

Julius ve Ethel Rosenberg’in atom casusu olduklarına dair bugüne kadar ortaya çıkmış hiçbir kanıt yok. David Greenglass, 2001 yılında Ethel’in masum olduğunu, kendisini ve karısını kurtarmak için Ethel’i suçladığını itiraf etti. Morton Sobell 1970’lerde hapisten çıktıktan sonra, “Julius ve ben atom sırlarını vermedik” dedi. Burada bence iki ayrı olgu var; bir tanesi komüntern dönemi, yani dünyadaki her sosyalistin iki tane vatanı vardı. İkincisi, Rosenbergler “Her zaman Sovyetler’in atom sırlarını elde etmesinden mutluyuz. Atom bombası iki tarafta da olursa eğer, böylece o korkunç silahı kullanamayacaklar,” dedi. En önemlisi ise ne o gün ne bugün suçlandıkları konuda aleyhlerinde tek bir tanık ya da kanıt olmadı.

O dönemde birçok kişi tutuklandı ve öldürüldü. Ama hiçbiri Rosenbergler kadar ses getirmedi. Sizce neden?

McCarthy başkanlığında Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi kuruldu. O dönemde Amerikan entelektüel hayatı darmadağın edildi. Hollywood’da pek çok oyuncu, yönetmen, senarist işsiz kaldı ya da muhbirliğe zorlandı. Rosenbergler son ana kadar itiraf etmeleri için zorlandılar ve idam edildiklerinde aleyhlerinde tek bir kanıt bile yoktu. Bence bu bir adalet trajedisi, bir korku ve gözdağı projesiydi. O dönemde bütün dünyada komünizm karşıtlığı vardı. Türkiye 1952 yılında NATO’ya girdi, hemen öncesinde 1951 yılında komünist tevkifatı yapıldı ve belli başlı bütün komünistler tutuklandı. Bir sürü anti-komünist hurafe üretildi ve bütün dünyada büyük bir sağcılaştırma politikası yaşandı. Türkiye’de bugün hesaplaşmaya başlanılıp sonra nereye gideceğini kestiremediğimiz ve pek bir sonuca varmadığını gördüğümüz derin devlet yapılanmaları -bizdeki adı Ergenekon, İtalya’daki adı Gladyo olan örgütlenmelerin tamamı bu dönemdedir- oluşturuldu. ‘Hür dünya’da sivil, gizli katiller ordusu oluşturuldu. Sayısız ülkede darbeler yapıldı. 12 Eylül 1980 darbesi bunların çok net bir projesidir sözgelişi. Bugünden düne bakmak öğreticidir.

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.