Anne Teresa De Keersmaeker ve Jérôme Bel, 3Abschied, Sadler’s Well
Mimesis Çeviri – theartsdesk.com, 22 Kasım 2011
Ne zaman sanat için fon alınması gündeme gelse “meşru başarısızlık” tabiri sık sık duyulur. Bu tür durumlarda sanatçının yeni şeyler denemesi ve bildiği şeylerin uç noktalarına yüklenmesi gerekmiştir. Çağdaş dans düşünürlerinden ikisi olan Anne Teresa De Keersmaeker ve Jérôme Bel, Mahler’in Das Lied von der Erde‘sinin (Yeryüzünün Şarkısı) final bölümü için bir koreografi yapmayı denediler ve başarısız oldular. Bu girişim sayesinde bizlere sıra dışı bir akşam yaşattılar: Bir başarısızlığın anatomisi.
De Keersmaeker’in, Kathleen Ferrier ile Bruno Walter’in 1950’lerde kaydettikleri ünlü parçayı çalmasıyla başlayan gösteri dans kadar tartışmanın da ön plana çıktığı bir iş: Ses kaydı orta yerinde kesilir ve De Keersmaeker bu hayata veda şarkısı üzerine konuşmaya başlar. Ölümcül kanser tanısı konulan Ferrier’in okuduğu şarkı, yaşayan her şeyin bir gün öleceğinin kabulü ve doğanın ölümsüzlüğünün ilham ettiği aşkın çağrışımlar hakkındadır. De Keersmaeker, şarkının ve hikayenin kendisini ne kadar etkilediğinden bahseder: Sadece insanın değil aynı zamanda tam şu anda yeryüzünün de ölmekte olduğu üzerine yapmak istediği bir işin, bu şarkı ve hikayeyle zihninde nasıl iç içe geçtiğini anlatır.
Yani, bu akşam yarım saat içinde işin özünü anladık: Abschied‘in (Veda) koreografisi yapılabilir mi? De Keersmaeker’in Rosas kumpanyasıyla çalışan Ictus topluluğu, İngiliz kontralto Sara Fulgoni’yle birlikte müziği icra ediyor. De Keersmaeker müzisyenlerin arasına bir dalıp bir çıkarken, karakteristik olarak sallanan kolları ve aksayan adımları aslında biçimsel olarak son derece düzenli olmalarına rağmen burada biçimsiz ve kaybolmuş görünüyor. De Keersmaeker erken dönem ve çağdaş müzikle yoğun bir şekilde çalıştı. Ancak Schoenberg’in Verklärte Nacht‘ıyla giriştiği deneme dışında, Romantik dönemin duygusal tınıları De Keersmaeker’ın ses dünyasında hiç de belirleyici olmadı.
Gösterinin sonu başarısızlığın derecesini gösteriyor: Seyirci alkışlayıp alkışlamama konusunda kararsız. Az önce ne olup bittiğine dair bir belirsizlik var. Jérôme Bel sahneye çıkıyor ve o da başarısızlığı kabul ediyor. Bel, Anne Teresa müziğe koreografik bir biçim vermeye çalıştı, diyor(Vurgular bana, sözler Bel’e ait). İkisi de bunun işe yaramadığını biliyordu, bu yüzden Haydn’ın 45 numaralı senfonisi olan Abschied‘i (Veda) örnek aldılar. Haydn, hamisi olan Prens Esterházy’e (Bel bunun arkasındaki motivasyonu açıklamasa da) müzisyenlerinin prensin yazlık sarayında çok uzun süre tutulduklarını ima etmek için, kendi bölümü biten her bir müzisyene teker teker sahneyi terk ettirmiş, sonunda sahnede sadece Haydn ve konser maysteri kalmıştı.
Daha sonra Ictus topluluğu, Mahler’in final bölümü için yazdığı son dört mısrayı tekrar eder: Yeryüzünün güzelliği “sonsuza kadar” (“ewig, ewig”) devam edecek, okunurken sahne üzerindeki 14 kişi birer birer sahneden ayrılır. Önceden programlanmış da olsa, bu çıkışlar aslında oldukça iyi işliyor. Ama yeterince iyi değil. Versiyon 2a’da her bir müzisyen olduğu yerde melodramatik bir şekilde “ölüyor”. Bir felaket.
Son olarak Versiyon 3’te De Keersmaeker ve piyanist yalnız kalırlar. De Keesmaeker şarkıyı çoğunlukla yarım sesle ve iyi olmayan bir şekilde gelişigüzel söyler. Yine bir koreografi girişiminde bulunur, yine başarısız olur; duygularını ifade edecek bir biçim bulamayarak sahneyi kısa koşular, itişler ve uzanışlarla doldurur. Ancak başarısız olması çok etkileyici bir şeyi doğurur. Koreografların en entelektüel, en titiz ve en düşünceli olanı bize, yani sıradan insana dönüşür. Ölümün büyüklüğü söz konusu olduğunda aşkın bir sevinçle kederi eş zamanlı olarak ifade eden bir müzik karşısında, müziğin ona ne yaptığını ifade edememesi bizim halimizi yansıtır. Biz de sanatın ne anlama geldiğini ifade edemiyoruz. Bu nedenle tiyatroya, operaya, konserlere, dans gösterilerine gidiyor, resimlere bakıyoruz. Sanatçıların bunları bizim yerimize ifade etmelerine ihtiyacımız var.
Yine de, bütün sanatçılar her seferinde amacına ulaşamayabilir. Denemeliler, başarısız olsalar da önemli değil. Beckett’in dediği gibi, “Hep denedin. Hep başarısız oldun. Olsun. Gene dene. Daha iyi başarısız ol.” De Keersmaeker daha iyi başarısız oluyor.