Zafer Diper
Aşağıdaki soru 100 Sahne İnsanına soruluyor ve alınan cevapların Tiyatronline sitesinde yayınlanacağını duyuruyor Enver Başar ve ekliyor: “Kısa da olsa bir cevap yazarsanız seviniriz. Kamuoyu için iyi bir çalışma olacağını umuyoruz. Türkiye’de tiyatro yapan tüm gurupları içeren bir şemsiye yasaya örneğin: Türk Tiyatro Yasası ya da Tiyatro Konseyi vb. bir yasaya ihtiyaç var mıdır? Neden?”
Bu konuyla ilgili, benim de içinde bulunduğum Tiyatro Yapımcıları Derneği başta olmak üzere herkes çok koşuşturdu bir dönemler, çok uğraş verildi; toplantılar yapıldı da yapıldı, araştırıldı edildi, hukukçular yardımlarını esirgemedi ve sonuçta kültür-sanat insanlarının birlikteliğinde nitelikli ve kapsamlı bir yasa tasarısı hazırlandı ve gerekli yere iletildi. Ne ki bir yanıt elde edilemedi, böyle anımsıyorum.
Anımsıyorum’un içinde “o kadar zaman geçti ki, ne zamandı, ne oldu anımsayamıyorum şimdi” de var. Hani sorulacak bir soru varsa, “o yasa tasarısı ne oldu?” biçiminde olmalı bence.
Derseniz ki geçelim şimdi bunları, yeniden girişelim işlere; hadi diyelim, olabilir; “kamuoyu için iyi bir çalışma olacağını umuyoruz”u anlayamadım ama. Kuşkusuz içerikteki duyarlığı, istemi algılayabiliyorum. Ne ki sanatçıların, sanatsal kurumların işleyişlerini koruyan bir yasaya masaya kamuoyunun ilgi göstereceğini ummuyorum. Burada başka arkadaşların mutlaka değineceği hak ve hukuk istemlerimize; vergiler, telifler, yasaklanmalar, sosyal güvencesizlikler, bunların düzenlenmesi, güvence altına alınması gibi bir sürü konulara girmiyorum. Bunlar kamuoyu için solda sıfır gelen kimi madde başlıkları bence; sanatçıymış da, tiyatrocuymuş da, yazarmış da… Yani bir kamuoyu oluşturularak elde edilecek yengiler ve kazanımlar yok ortada; çünkü bir kamuoyumuz yok görünen, bizim bağlamda… Bırakalım kültür sanatı bir yana, bu kamuoyu başkaca ne yapıyor bugünlerde? Halkın genel kanısı ve düşünceleri demek değil mi kamuoyu? Toplum yaşamının çeşitli güçlükleri ve sorunları karşısında düşünce ve bakış açılarını anlatan bir kavram? Şöyle bir bilgi var önümde: “Halkın bir konu üzerindeki düşüncesi, o ülkede herkese her konuda düşüncelerini açıkça söyleme özgürlüğünün tanınıp tanınmamasına göre, açık ya da gizli kamuoyu diye ikiye ayrılır. İnsanların düşüncelerini açıkça söylemekten korkmadıkları, rahatça açıklayabildikleri düşüncelere “açık kamuoyu”, düşünceler kanuna ve sosyal değerlere aykırı düştüğünde açıklamaktan korkuluyorsa, belirli konular hakkındaki kanaatleri ifade için de “gizli kamuoyu”ndan söz edilir. Genel bir değerlendirmeyle hür dünya ülkelerindeki kamuoyu birincisinin, totaliter veya militarist, yahut devrimci ülkelerin kamu oyları da ikincinin örneğidir…” Biraz daha ayrıntısallaştırmaya kalkarsak… Ama ta nerelere dek uzanır “kamuoyu”? Derleyip toparlayamayacaksam da konuyu, sorularım sürüyor: Peki, şimdi bu bizdeki kamuoyu açıkça haliyle, gizlisiyle saklısıyla ne durumda? Kendileri şu anda var mıdırlar, yok mudurlar? Eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı duracak bilinçte ve örgütlenmede midirler? Vardırlar da yetersizdirler! E, o zaman halk, bunu yeterliliğe, karşıtçılığa(muhalefete) nasıl dönüştürür? Yoksa toplumsal bir olgu gibi görünüp bireyin içindeki salt bir duygu, bir istek gibi kaladurmakta mıdır şimdilerde? Kamuoyu deyince, günümüzde bir ahlak sorunundan, toplumsal bulunçtan(vicdandan) mı söz edilmeli, bu mu algılanmalı yalnızca?
Pratik Aklın Eleştiri’sinde şöyle demiş, Kant: “İnsan ruhunu sürekli olarak hayranlık ve saygıyla dolduran iki şey vardır: üzerimdeki yıldızlı gökyüzü, içimdeki/vicdanımdaki ahlak yasası”. İyi de üstadım, o yıldızlar dünyamızdan o kadar çok uzakta ki…
Birgün