Savaş Aykılıç
1.) Unima İstanbul Karagöz Yapım ve Oynatım Kursu Mezuniyet Töreninden İzlenimler
Halis Kurtça Kültür Merkezine Nasıl Gidilir
Yakacık’tan çıktım yola, haydi benim bu dünyaya garip gelmiş tiyatrocum, yolun açık ola… Alpay’a telefonda soruyorum: “-Bu Halis Kurtça Kültür Merkezi nerededir, nereden gelinir?” diye… Göztepe’de diyor, sonra da yanındakilerden tarif alarak bana iletiyor: “-Kadıköy minibüslerinin kalktığı yerden Fikirtepe-Gözcübaba minibüsüne bin, önünden geçiyor…”
Karagöz’ün Yaşayan Üç Büyük Çınarı
Uzatmayalım altı yaşımdaki kızım Başak ile oraya vardığımızda saatler beşi gösteriyordu (kol saatim ve cep telefonumdaki saatler…J) Biraz erken gitmişiz, baktım Karagöz sanatının yaşayan (benim bilebildiğim kadarıyla) ülkemizdeki en büyük ustaları yan yana oturuyorlar: Tacettin Diker, Orhan Kurt ve Metin Özlen… Üçünün de önünde saygıyla eğiliyorum…
Hz. Muhammed Karagöz Perdesinde
Bu dev isimleri bir araya getiren Alpay Ekler yapmış yine yapacağını!… Geçen sefer Aralık ayında CRR’de gerçekleştirdiği “Tasavvufi Karagöz” oyununda, sessiz sedasız bir devrim yapmış ve Hz. Muhammed’i perdeye çıkarmıştı; elbette ki minyatürlerimizde olduğu gibi yüzü peçeli olarak…
Bayan Karagözcüler Geliyor
Bu sefer de bir başka devrim yapmış; Kadın Karagözcüler yetiştirmiş… Mezunların toplam yirmi üç kişiden yarısı kadın… (Aslında “bayan” diyecektim ama feministler buna çok kızıyor, korkumdan “kadın” diyorum… J) Şaka bir yana ülkemizde kadınların ellerini atmadıkları bir şeyin yaşayamayacağına inanıyorum ben ve Karagöz’ün emin ellerde olacağına inanıyorum gelecekte…
Törende Karagöz Musiki Konseri Ve Karagöz Oyunu İç İçe
Derken efendim törenden önce Karagöz Musiki Konseri ve Karagöz Gösterisi başladı… Alpay yapmış yine yapacağını… Sahneyi ikiye ayırmış, sağda bir dikdörtgen Karagöz perdesi, sağda önde müzisyenler ve arkada yirmi üç genç Karagözcü… Hem koro olup Karagöz şarkılarını söylüyorlar hem de her şarkıda birer sağa kayıp ikişer ikişer Karagöz oyunundan bir sahne oynatıyorlar…
Küçük Bir Reji Önerisi
Tabii ben bu oyunu çözene kadar oyun yarılamıştı ve ben hala neden yengeç gibi her sahne başında yan yan yürüdüklerini anlamaya çalışıyordum… Halbuki her ikili Karagöz gösterisinden sonra sahne önüne gelip selam verselerdi hem biz az önce Karagöz ve diğer tipleri kimlerin oynattıklarını daha yakından görebilecek hem de belki de alkışların dozu onların yetenekleri ve başarıları konusunda bir fikir verebilecekti…
Alkışlar Karagöz Musiki Topluluğunun Şefi Levent Çelik ve Müzisyenlerine
Böyle bir Karagöz gösterili musiki ya da musiki korolu Karagöz gösterisi eminim dünyada ilktir… Al bu şarkıları-türküleri-semaileri albüm yap, yok satsın… Koroyu çalıştıran, müzisyenleri organize eden şef Levent Çelik’i de huzurlarınızda ayakta alkışlıyorum…
Canavar Gibi Yeni Bir Nesil Tiyatrocu Yetişiyor
Mezunların bazılarını bizzat tanıyorum: Ata Camuz, Sibel Tomaç, Deniz Karalar, Bülent Aksu vb. GSM’den öğrencilerimiz… Özellikle bu üçü kendilerini ustaları Alpay Ekler’in yanında çok geliştirdiler… Geliştirmeye de devam ediyorlar hem Alpay’ın Kukla ve Karagöz atölyesinde hem de Kocaeli Tiyatro Bölümü’nde…
Seneye Neden Ben De Bu Karagöz Kursuna Gitmek İstiyorum
Ana!… Kursiyerler içinde bizim Selçuk Delipınar da var… Seneye vakit bulabilirsem ben de mutlaka katılacağım bu Karagöz kursuna… Neden?… Çünkü sadece büyük ustalardan ders almak değil, sadece oynatmak da değil; bizzat derisini kesmek, boyamak, süslemek, tasviri bizzat üretmek… bunlar çok önemli… gerçek bir Karagöz ustası (Orhan Kurd hocanın her karşılaşmamızda bana ezber ettiği gibi 😉 Karagözcü hem bir ressamdır; tasvirleri kendi yapar; hem bir müzisyendir; perde gazellerlini bizzat canlı okur ; ayrıca Karagöz’ün tamamı bir müziktir-bestedir ;hem de oyuncudur ; her tasviri sesini değiştirerek canlandırır…
Banttan Karagöz Olur Mu
(İsmi lazım değil, bilenler bilir, fi tarihinde İstanbul’da bir ödenekli kamu tiyatrosunda bir Karagöz izlemiştim, Karagöz dahil tüm seslendirmeler banttandı… ve canlı Karagözün canına okunmuş, Karagöz cavlağı çekmişti, yani imamın kayığına binmişti, yani efendim mort olmuştu…J )
Karagöz Sanatı Tiyatro ve Oyunculuk Sanatının Özüdür
Dünyada her ülkenin sanatta ve tiyatroda kendi biçemi/üslubu/tarzı (vb…J) vardır… Bizim kendi şahsımıza özgü tiyatromuzdur Karagöz… Ortaoyunu, Karagöz’ün “perdeliye”, sahneye çıkmış halidir… Karagöz, bir ilk oyuncu (Thesbis), bir ilk anlatıcı/meddah, Türkiye Tiyatro Tarzının özüdür… Kökleri ilk şamana, ilk büyücüye, ilk sanatçıya dayanan ressam, müzisyen ve oyuncudur o…
Platon’un Mağara Benzetmesi ve Karagöz
Karagöz’ün özü düşüncedir… İde’dir… Platon’un idealar dünyasını anlatmak için başvurduğu “Mağara Benzetmesi”ndeki “gölgeler”-“insanlar” aslında duvara yansıtılan kuklalardan başka bir şey değildir ki bir gölge oyunu, bir gölge tiyatrosu benzetmesi üzerinden tarihte ilk defa “bu dünya ve öte(ki) dünya” inancı dile getirilmiştir…
Halk, Demokrasi, Eşitlik ve Kadın Karşıtı, Köleci ve Elitist Aristokrasi Savunucusu Platon İdeal Devletinden Ozanları Neden Kovdu
Platon’un zamanındaki kuklalarla yapılan (eklem yerlerindeki deliklere kadar tam bir Karagöz tasvirini verir) gölge oyununun bizim anladığımız anlamda Karagöz ile akrabalığı ya da ilişkisi şimdilik bir sır… Ancak aşırı muhafazakar Platon’un ozanları “ideal devlet”ine sokmadığı ve onları oradan kovduğu” hiç de sır değil…
Kadın Yöneticilere Karşı Ataerkil Bir İdeal Devlet Öngören Platondan Günümüzde En Çok Etkilenenler İnanç Adına Kadına ve Sanata ve Tiyatroya Uzak ve Düşman Ataerkil Kültür Değil Mi
Neden bu büyük filozof sanatçıları ideal devletinde istemiyordu acaba?… Duygu ustası sanatçıların aklı baştan çıkarabileceğinden çekindiği için!… (Ozanlar ve oyuncular kötünün değil iyinin taklidini yapmalıydılar ona göre sadece…) Ozanlar tehlikeli olabilirdi ideal devlet için çünkü inancı bile sorgulamaktan çekinmezdi bunlar… (Aristokrasi) sistemini bozabilir hatta yıkabilirdiler düşünceleriyle ve eleştirel akıllarıyla…
Tanrıları yeri geldiğinde eleştiren, yeri geldiğinde yeren, yeri geldiğinde hicveden İonyalı ozanlardan, özellikle de tragedya ve komedya ozanlarından hiç haz etmediği de ortadaydı…(Kendisi de bir aristokrat olarak, demokrasi karşıtı köleci aristokrasi yönetiminden yana olan Platon ozanların aksine müzisyenlere-MÜZİK DİYE MARŞLARI KASTEDİYOR OLMALI- yer vermiştir ideal devlet düzeninde…)
Karagözün Bursa Camii Efsanesi Sünni İslam’ın Karagöz’e Bakış Açısının Özetidir Bir Başka Okuma İle
Biz dönelim Karagöz’e… Karagöz de kör inanca karşıdır, eleştirel aklın sesidir o… Bursa Camii hikayesi her şeyi ne kadar da açıkça ve acımasızca özetler aslında; Karagöz, (Anadolu’ya) cami inşasını geciktirdiği için boynu vurulur padişah tarafından!… Nokta…
Çarşı Pazardan Meydanlardan Tekkelerden Çocukların Oyun Kutusuna Kadar Düşen Karagöz (Canlı Karagöz Adı Altında Yozlaştırılıyor Günümüzde, İlle Karagözü Çıkaracaklarsa Ortaoyununu Çıkarsınlar Sahneye; Ortaoyunu Karagözün Sahneye Çıkmış Halidir Ne De Olsa)
Siz bakmayın Karagöz’ün günümüzde sterilleştirilmiş, ağzına biber sürülmüş, Tuzsuz Deli Bekir’in aksine ağzına tuz koyularak ayıp laflar etmesi önlenmiş, deyim yerinde ise sansürlenmiş, eleştirel aklı ve en büyüğüne varana kadar devlet yöneticilerini eleştiren sivri dili törpülenmiş; çocuk oyunları seviyesine düşürülmüş olduğuna…
Karagöz Kent Ve Kır Sınıflarının Tasvir Biçiminde Bir Resmigeçididir
Külyutmaz ve haktan ve haklıdan yana olan halkın Keloğlanıdır Karagöz… İdeallerle gerçeklerin çatışmasının; Karagözle Hacivat arasındaki muhavere/atışmasının üzerinden şehir/kent ile kır yarışmasının alegorisidir Karagöz… Osmanlı toplumunun özü özeti, Hitit Yazılıkaya’daki 1001 Anadolu tanrı ve tanrıçasının resmigeçit yapması gibi; İstanbul’un ve Anadolu ile Osmanlının üç kıtadan tiplerinin perdedeki tasviridir Karagöz…
Halkın Sesidir Karagöz
Merkezin (başkent İstanbul) ile taşranın; yönetenler ile yönetilenlerin; üretenler ile bölüştürenler arasındaki gerilimin estetize edilerek hesaplaşıldığı mecazi bir arenadır Karagöz… Karadenizlisinden Rumuna, Rumelilisine, Arap’ına, Acemine zengin kültür ve yaşayışlarının, konuşma biçimlerinin ve birbirleri ile ilişkilerinin ve iletişim ya da çoğu kez iletişimsizliklerinin ve buradan doğan yanlış anlamaların ve komedinin oyunudur Karagöz…
Karagöz Edebiyle Yapar Eleştirisini
Yine de önlemlerini alır, sanatını sağlam kazığa bağlar, oyunun sonunda “her ne sürçü lisan ettiysek affola” diyerek af diler oyunun sonunda, gönül alır alınanlar kırılanlar, gücenenler, gönül koyanlar, kızanlar olursa diye… Oyunun başında ise uyarır izleyicisini ; kendisini garantiye alır ; perdedeki yansıyanlar bir gölgedir, hayaldir ancak ; aman gerçek sanılmaya ; yeni bir dünya, başka bir dünya, gölge dünyasıdır aman ha…
İşveren (Aristokrat) Hacivat, Emekçi (Halkçı-Demokrat) Karagöz
Hacivat çoğu zaman bir “işveren”dir; Karagöz ise işverenin verdiği işi yapan (ya da yapayım derken yüzüne gözüne buluşturan ama oyunun sonunda aşıkları buluşturan, doğruların ve gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayan, oyunun sonunu tatlıya bağlayan) bazen konağın bekçisi, bazen de dükkanın bir işçisi, bir emekçidir…
Karagöz ve Hititler
Karagöz’ün Pir’i sayılan Horasan’ın Kuşter şehrinden gelen Şeyh Küşteri’ye sormak gerekir: Karagöz ve Hacivat’a Hititlerin (İvriz Kaya Kabartmalarındaki) ekin ve üzüm tanrısı Tarhuzza ile Hitit krallarının kısa pantalonlu, uçları kalkık çarıklı bir elleri aşağıda bir elleri yukarıda (tıpkı Karagöz gibi) yandan tasvirlerindeki elbiseleri niçin geçirmiş?
Karagöz ve Hacivat’ın Kostümü Hitit İvriz Kaya Kabartmalarından Alınma
Bu benzerliğe (birebirliğe) ilk kez (söylemesi ayıptır; bu satırların yazarı) tiyatronline’daki “Hititler ve Karagöz” yazımla –karşılaştırmalı iki resim eşliğinde- bendeniz dikkatleri çektim sanıyordum… Oysa yine internette karşılaştığım bir yazıya göre bir Kültür Bakanlığı Folklor Araştırmacısı da bu benzerliğe –fotosuz- vurgu yapmış bir yazısında…
Her Daim Güncellenen Gelenek
O gün bu gündür bazen kaynak vererek, çoğu zaman vermeyerek (ne de olsa internet yazısı diyorlar herhalde…) bu konu üzerine araştırmalar yapıldı, tezler yapıldı/yazıldı ve yazılıyor… Hiçbiri de doyurucu bir cevap veremedi… Belki de bu sorunun cevabı Fatih’tedir… Bence Fatih, kendi mezarını tam da Doğu Roma İmparatorluğu’nu kuran I. Konstantin’in mezarının üzerine neden yapılmasını vasiyet etti ise ve mezarı da gerçekten oraya neden yapıldı ise; Şeyh Küşteri de Hitit Tanrı ve Kral tasvirlerini onun için aldı ve yeniden tasarladı…
2.) Tiyatro Merdiven’in “Ne Oldu Bize” Oyunundan İzlenimler
Geleneksel Tiyatromuza Ne Oldu
Oyunun daha afişinden başlıyor bizi şaşırtmaya Alpay Ekler : “2 Perde, Çağdışı Komedi” diye başlık atarak…”Çağdışı” burada iki anlamlı kullanılmış olmalı: 1.) “Biz çağdaş komedi yapıyoruz kalıpları dışında bir komedi hazırladık…” denilmek isteniyor gibi algılıyorum. 2.) “Biz bu oyunla bizzat genelde eğitimli sanat ve tiyatro dünyamızın ‘Gelenek(sel) Tiyatromuz (Karagöz, Ortaoyunu, Köy Seyirlik vb.) günümüzde çağdışı bir tiyatrodur’, önyargısını sorgulamak amacındayız…”, denilmek isteniyor diye yorumluyorum…
Batılılaşma ve Batı Tiyatrosu Geleneksel Tiyatro Karşılaşması
Doğu ve Batı Tiyatrosu’nun çatışması, karışması, harmanlanması, sentezi deneyleri kısaca “Cumhuriyet Dönemi Türk(iye) Tiyatrosu” demektir bir bakıma… Osmanlı’nın Batılılaşma istekleri ve çalışmaları ilk önce denebilir ki askeri ve sanatsal alanlarda oldu; Yeniçeri Ocağı ve Hacıbektaş-ı Veli geleneği ortadan kaldırıldı ve yerine duruma göre “Nizam-ı Cedid” kıyafeti giydi askerlerimiz duruma göre artık Allah ne verdiyse o dönemde en çok borç alarak tavizi pardon kapitülasyonları kime verdiysek (sırası ile Fransız, İngiliz, Alman vb. ki şimdilerde moda Amerikan (!)…) o ülkenin askeri kıyafetlerini örnek aldık kendimize…
Batılılaşma İle İlk Önce Saray Batı Tiyatrosuna Yöneldi
Tabii ki sathi, şekilden… Asla özden değil… Müziğimiz de aynı travmalara uğradı denebilir… Saraydaki Bizans kökenli Türk Müziği yerini Batı Müziği’ne bıraktı… Saraydaki Karagözcülerin ortaoyunu ustalarının ve ünlü meddahların yerini Batıdan turneye gelen operalar ve azınlıkların (en çok da Ermenilerin yaptıkları) Batı Tarzı tiyatrolar ve oyuncular aldı…
Halk Tiyatrosundan Batı Tiyatrosuna Geçişte Kırılma Noktası: Güllü Agop’a Verilen Tiyatro Yapma Tekeli
“Osmanlı Dram Kumpanyası” kurucusu ”Kırk yılın Güllü Agop’u bir gecede Müslüman oldu ve saraya alındı… Batılılaşma önünde en büyük engel olarak görülen Geleneksel Tiyatromuz ortadan kalkması için saray, Güllü Agop’a on yıl süre ile İstanbul’da tiyatro yapma tekeli verdi… Bu da bizim Karagözü, Ortaoyununu, Meddahı bitirdi…
En Doğru Tarih Henüz Yazılmayandır
Türkiye Tiyatrosu ne yazık ki henüz bu travma ile yüzleşememiş, hesaplaşamamış ve bu yüzden de hastalanarak sağlığını hiçbir zaman tam anlamıyla kazanamamıştır… Bu konunun kıyısından köşesinden geçen oyunlar arasında örneğin Haldun Taner’in “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” ise sonuç olarak Ermeni kökenli oyuncularımızın ülkemizde Batı tarzı bir tiyatronun kurulmasına verdikleri desteğin kutlanmasından ibarettir, denilebilir…
Taner’in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı Oyunu ve Bu Oyundaki Çağdaş Türk(iye) Tiyatrosunun Gelişim Evreleri
(Anımsanacağı üzere bu oyunda bir Fransız piyesi birinci perdede Thomas Fasulyacıyan “çeviri”si ile, ikinci perdede Ahmed Vefik Paşa “adaptasyonu” ile ve üçüncü ve son perdede ise Küçük İsmail tarafından “Tuluat Oyunu” olarak oynanıyordu…)
Batı Tarzı Türk Tiyatrosunda Çeviri-Adaptasyon ve Sentez Dönemleri
Şifreler çok açık : Taner, Çağdaş Türk(iye) Tiyatrosu’nun bu çeviri-adaptasyon ve sentez üçlemeden geçerek geldiğini ve evrimleştiğini savlıyordu…Şimdi bakalım gerçekten öyle mi idi? Batı tarzında yazılmış ilk tiyatro yazarımız kimdir ve eseri hangisidir?
Türkçede Batı Tiyatrosu Formatında Yazılan İlk Eser Olan Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” Özde Bir Karagöz Oyunudur
Cevap : “Şinasi” ve “Şair Evlenmesi”dir. Buraya kadar herkes bilir de Şair Evlenmesi’nin sahnelenmesini ve Batı tiyatro dili ile yazılması dışında (yani biçimi) her şeyiyle bu oyun bir ortaoyunu ve bir Karagöz metninden farksız olduğunu konunun uzmanları dışındakiler pek bilmez…
Formül Batıdan Biçimi Bizden De Özü Alarak Sentezlemek
Formül bulunmuş, maya tutmuştur: Batı Tiyatrosu’ndan biçimi ile Geleneksel Tiyatromuzun özünü harmanlayarak bir senteze gitmek… Bu formül, iyi kötü, Ahmed Vefik Paşa’dan Müsahipzade Celal’e, ondan Haldun Taner’e, Oktay Arayıcı’ya, Turgut Özakman’a, Ferhan Şensoy’a ve Yılmaz Erdoğan’a kadar pek çok oyun yazarımızca bir “gelenek” olarak kullanılmıştır, denilebilir…
(Dikkat edilirse mütevazı davranarak kendimi katmadım, onu da bir zahmet ben öldükten sonra izimden gelen öğrencilerim yapsınlar… 🙂 …)
Hangi Batılılaşma
Niye bir türlü Batılılaşamıyoruz?!… Neden onlar gibi kapitalist, emperyalist olamıyoruz?!… Neden kalın kafalarımız almıyor Batı Müziğini, sanatını, tiyatrosunu?!… Neden kendi geleneklerimizde, ilkelliklerimizde, gericiliklerimizde bunca ısrar ediyoruz?!…
Tiyatro ve Sinema Seyircimiz Ters Orantılı Mı Artıyor
Amerikan Sineması ve Türkiye kotası yüzünden altmışlı yılların patlama yapan sineması yetmişli yılların sonunda iflas etmiş, seks filmleri ile dejenere bir şekilde can çekişiyordu… Günümüzde ise yerli film sayısında da seyircide de tarihinde görülmemiş bir patlama ve sıçrama yaşıyor sinemamız… Dayatma sanata karşı koyuyor, Çanakkale’deki gibi inatla hırsla, bir vatan meselesi gibi direniyor milletimiz…
Güllü Agop’un Suçu Ne
Biz dönelim yine Güllü Agop’a tiyatro yapma ayrıcalığı (tekel) verilerek geleneksel tiyatromuzun nasıl katledildiği meselesine… (Ermeni asıllı vatandaşlarımızın bu meselede elbette ki masumdular, zira Batı sanatını, modasını ilk onlar alıp uyguluyor ve takip ediyorlardı tüccar ve burjuva sınıfı olarak ve doğal olarak…)
Batı Tarzı Tiyatro Tekel İle Dayatılırken Halk Tiyatrosu Da Direniş Kararı Aldı
Halkımız da saray ve padişahlarımız kadar hızlı Batılaşamamış olmasından olacak (bir çeşit radyoda Türk Müziğinin yasaklanıp Batı müziğine izin verilmesine benzeyen bu “tekel”e karşı) hiç beklenmeyen bir şey oldu: Gelenekselciler ilk kez birlik oldu/kurdu ve direnmeye, yaşamaya, karşı koymaya karar verdiler!…
Tiyatro Tekeli Yan Ürünü Olarak Ortaya Çıkan Operet Ve Tuluat Tiyatroları Ve Oyunları
Diğer azınlık (Ermeni) ve Türk kumpanyaları ve oyuncuları birleşerek “tiyatro tekelinin müzikli piyesleri kapsamadığı” yorumu ile Operet Tiyatroları kurarak Türkçe operetler sahnelemeye başladılar… Bir kısım halk tiyatrosu geleneğinden gelen tiyatrocular da, operetçilerinkine benzer bir gerekçe ile: “tiyatro tekelinin sadece yazılı metinleri içerip doğaçlama –tuluat oyunlarını kapsamadığı” yorumu ile Tuluat Tiyatroları kurarak tuluat oyunları sergilemeye başladılar…
Güllü Agop’un Kurduğu Gedikpaşa Tiyatrosu Batılı Anlamdaki Türk(iye) Tiyatrosu İdi ve Şehir ve Devlet Tiyatroları’nın İlk Prototipi İdi
İyi ama bu nasıl olacaktı?… Tekel engeli nasıl aşılabilir, ortadan kaldırılabilir ya da uygulanamaz kılınabilirdi?… Tekel yasası açıktı : “1870 yılından itibaren on yıl içinde Türkçe komedya, dram, tragedya ve vodvil oynama tekeli Güllü Agop’a verilmişti”… Güllü Agop’un kurduğu ilk özel tiyatro aynı zamanda Şehir ve Devlet Tiyatrolarının öncüsü, bir prototipi idi… Yerli ve çeviri oyunların dramaturginin yapılması edebi heyeti, profesyonel yüz civarı oyuncusu olan ve bir sezonda pek çok oyun çıkaran bir çeşit tiyatro fabrikasıydı Gedikpaşa Tiyatrosu…
Batı Tiyatrosu İle Geleneksel Tiyatro Sentezi Deneylerinin İlki Olarak Operetler ve Tuluat Tiyatroları Dönemi
İşte geleneksel tiyatromuzu Batı tiyatrosu formu ve görüntüsü altında yaşatmaya devam eden ve tekelin kırılmasını sağlayan “Operetler ve Tuluat Tiyatroları Dönemi” böyle başladı… İstanbul’da ne kadar ortaoyunu kolu, kumpanyası, Karagözcü, kuklacı, hokkabaz vb. varsa hepsi operet ve tuluat tiyatrosuna dönüştüler…
Sistem Dışı Denetimsiz Vergisiz Halk Tiyatrosu Sisteme Dahil Oluyor
Artık ortaoyunu ortadan kalkmış, İtalyan Tiyatrosu denilen kapalı mekanlarda kılık değiştirmiş olarak yaşamını sürdürmeye başlamıştı… Bir bakıma bu sanatçılar böylelikle açıkta değil de kapalı mekanlarda icrayı sanat eyleyerek tiyatro kirası ödemek zorunda kalıyor ve vergi denetimine tabi olarak devletçe kontrol altına alınmış oluyorlardı…
Haldun Taner’in “Sersem Kocanın …” Oyunundaki Üç Dönem
Dolayısıyla Haldun Taner ustanın çeviri-adaptasyon-tuluat üçlemesi ve evrim kuramı (“Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” oyunu özelinin dışında) Osmanlı Dönemi Türk(iye) Tiyatrosu’nun bütünü için pek de geçerli görünmüyor…
Oysa Bizzat “Keşanlı Ali” Oyunu Bile Operet Formundadır
“Keşanlı Ali Destanı” her ne kadar “Müzikli Oyun” olarak anılsa da temelde gevşek dokulu ve bağımsız sahnelerin şarkılarla birbirine bağlandığı (yerli ve Karagöz ve Ortaoyunu orjinli tiplerin yer aldığı) Operetler Dönemi ve “Geleneği”nden başka bir şey olmadığını söylemek mümkündür…
Çağdaş Türk(iye) Tiyatrosu, Batı Tiyatrosu İle Geleneksel Halk Tiyatrosu’nun Sentezidir Ve Bu Sentez Denemeleri Adaptasyonlarla Başlamış Operetler Ve Tuluat Tiyatroları Ve Oyunları İle Geliştirilmiştir
Sonuç olarak Türk(iye) Tiyatrosu dıştan Batı, içten Halk Tiyatrosu’nun bir sentezi olduğu ileri sürülebilir… Tekel ve yasak başarılı olamamış Halk Tiyatrosu ve Geleneği form değiştirerek Operet ve Tuluat Tiyatrolarında ve oyunlarında yaşamaya devam etmiştir.
“Ne Oldu Bize” Oyunu İşte Bu Batı Tiyatrosu İle Geleneksel Halk Tiyatrosunun İlk Karşılaşmaları Ve Çatışmalarını Konu Alıyor
Bu kısa girizgahtan (!) sonra şimdi artık “Ne Oldu Bize” oyununun izlenimlerine geçebiliriz…Oyunun yazarı ve yönetmeni Alpay Ekler yine yapmış yapacağını!… Oyun komedi ile başlayıp çarpıcı bir dramla nihayete eriyor…
Epizodik Anlatımla Başlayan Oyun Konulu Bir Oyuna Dönüşüyor
İsmail Dümbüllü’nün kavuğu ile gömülme vasiyeti, Kel Hasan Efendi’nin yoksul ve hasta geçen günleri, Cin Baba’nın Darülaceze macerası vb. öykülerden oluşuyor oyun…
Sahnelerin Çokluğu ve Reji
Oyundaki zaman çemberi (skalası) fazla geniş ve yer –zaman birliği ya da bağlantısı kurmakta zorlanıyor seyirci… Olay birliğine gelince… Gerçekten tek bir olay olsa daha mı iyi olurdu ne?…. Oyunun başındaki arka arkaya çalıp söylenen şarkılar birinci perdenin finaline, ikinci perdenin başına ve oyunun finaline dengeli bir şekilde dağıtılması rejiyi daha bir toparlayabilir gibi geldi bana…
Tiyatro Merdiven Geleneksel Halk Tiyatrosu Birikimi Üzerine Deneysel Bir Çalışma Yapmış
Oyunda kullanılan meddah ve Karagöz eklektik kalmış gibi, eritilirse hazmı gözlere iyi gelebilir…Oyun bu hali ile daha çok bir Deneme Tiyatrosu niteliğinde izlenimi edindim ben… (Ayla Algan hocamız hep “Picasso’nun aramadığını/denemediğini; ilk yapışta bulduğunu” söylerdi… Beklan Algan hocamız ise gülerek Aziz Nesin ile Çetin Altan arasında “Adsız Oyun”un galası sırasında şöyle bir diyaloğun geçtiğini anlatmıştı: “-Bu çocuklar neyi deniyorlarmış Aziz?”… “-Neyi deneyecekler, Çetin, sabrımızı!”…
Biçim Değişebilir, Dönüşebilir, Ölebilir Ama Öz Biçim De Değiştirse Kılık Da Değiştirse Yaşamaya Devam Edebilir Tıpkı Geleneksel Halk Tiyatrosunun Çağdaş Tiyatromuzun Özünde Sentezlenerek Yaşaması Gibi
Bu oyun bu konuda yapılacaklar için iyi bir başlangıç olarak kabul edilebilir… Hoş bir derleme olmuş… Bu konunun üstüne gidilecek ise bu oyunda olduğu gibi Geleneksel Tiyatromuzun biçimine fazla takılmamak gerektiğine inanıyorum… Geleneksel Tiyatroyu öz değil de biçim olarak görür ve gösterir, bu biçimi vurgularsak şimdiye kadar yapılagelen denemelerden ve çalışmalardan farklı bir özgün yaklaşım göremeyebiliriz…
Geleneğin Biçiminden Mi Yoksa Özünden Mi Daha Fazla Yararlanmalıyız
Biçim değil biçem önemli olmalı; tarz; üslup… Ki o da özümsenip yapısı ortaya çıkarılarak günümüze aşılanabilir… (Mevlana’nın da yedi yüz yıl önce dediği gibi: “Dünle ilgili ne vardıysa dünde kaldı, bugün yeni şeyler söylemek zamanıdır cancağızım…”)
Oyuncular
Gürkan Sinan özellikle Kavuklu rolünde döktürüyor… Ahmet Özturan da Pişekar’da aynı şekilde… Oyunun sürpriz çıkışını yapansa Kavuklu Arkası rolüyle Ufuk Uçar… Bacı rolünde izlediğim Sibel Tomaç bugüne kadar izlediğim tüm bacı rollerinin en iyisi…
Anjel’de Deniz Gül, Eliza’da Lerzan Helvacı, Kerem’de Barış Baş, Bayram’da Deniz Karalar, Aret ve Garabet’te Ruşen Gülen, Hayrettin-Mustafa-Baba’da Osman Alınca iyi…
Karagöz oynatıcısı Deniz Karalar, Yardakta Fatih Tezol başarılı…
Kostümler harika (Sibel Tomaç), müzikler dört dörtlük (Alpay Ekler; gitarda Bülent Aksu) …
Hem eğlenmek hem atalarımızın tiyatrosu ile bir nostalji yaşamak hem de tiyatro tarihimizin bilinmeyen bir dönemine daha yakından bakmak isterseniz… Kaçırmayın…
1 Yorum
“kültürümüzü, sansürlemeden, siyaseten budayıp cılızlaştırmadan yaşatmak bizlerin sadece bize değil, dünya’ya olan sorumluluğudur. evrensellik komplekslerden arınmak ve özgür düşünebilmekten geçer. karagöz’ü sansürlemek kimsenin haddine değildir. karagöz’e musevi kültürünü, rum kültürünü, ermeni kültürünü, türk kültürünü kimse yasaklayamaz. o bir halk tiyatrosudur. bir halk kendini inkar edemez. toramanlısı da, siyasal taşlamalısı da, yaban domuzlusu da bu halkın kültürüdür.”
böyle subjektif düz ayak yorumları bir kenara bırakın da
benim soruma cevap verin
madem
şu karagöz müsveddesi
musevi kültürünü ermeni kültürünü ihtiva ediyorsa
benim ramazanlarımda niye hortlatıyor,
kış uykusundan uyanıyorsunuz
“türk milletindenim islam ümmetindenim garp medeniyyetindenim” ziya gökalp’ın garaip sentezi….
el insaf !
insan kendisini bunlardan yanlızca birinin cihetinde hissedemiyorsa benim onun için hissedeceğim şey açıktır
suretler….