Metin Boran
Çağdaş Amerikan tiyatrosunun en önemli Oyun Yazarlarından Arthur Miller’ın toplumsal bağlamı ile bireyin onurlu yaşama savaşımını anlattığı Satıcının Ölümü adlı oyunu İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmeye devam ediyor.
Arthur Miller ‘Satıcının Ölümü’nde 1929 yılında yaşanılan kapitalizmin bunalımında dönemin rekabet koşullarına ayak uyduramayan ve kendi ahlak anlayışından ödün vermeden alın teri ile geçinmeye çalışan, onurlu bir babanın verdiği mücadeleyi anlatır. Baba Willy Loman (İbrahim Raci Öksüz) karısı ve iki çocuğu ile mütevazı bir hayat sürmek için namusu ile çalışmaktadır. Karısı Linda Loman (Neşe Arat) ise çocuklarına iyi bir anne olmak için elinden geleni yapar, çocukları Biff (Ozan Yıldırım) ve Happy (H. Emre Başer) ise haylaz ve serseri yaşam sürmektedirler. Çocuklarının bu durumu hem babayı hem de annelerini üzmektedir. Oysa dönem uyanık ve ahlaksız olan herkesin para kazandığı ve varlıklı bir yaşam sürdüğü acımasız bir dönemdir. Bay Loman çevresindeki insanların nasıl para kazandığını ve hayata tutunduğunu anlamaya çalışır ancak bir türlü işin içinden çıkamaz ve bir anda kendisini ve çocuklarını bir aile dramının içinde bulur.
Arthur Miller’ın ülkesinde Amerikan Rüyası’nın sona erdiği döneme tekabül eden ve insanların kazanma hırsı ile ahlaki ve kültürel yozlaşmanın sonuçlarını iç içe kurgulayarak anlattığı Satıcının Ölümü’nü Barış Eren yönetiyor. Prof Orhan Burian’ın mükemmel çevirisi ile sahnelen oyunun dekor ve kostüm tasarımını Yıldız Köse İpeklioğlu, ışık tasarımını ise Kemal Gürün yapıyor.
Yönetmen Barış Eren, Miller’ın dönemin iktisadi ve toplumsal koşulları ile ilişkilendirerek kurguladığı aile dramını sahnede yorumlarken daha ziyade babanın ihmalkarlığını belirgin olarak öne çıkararak yorumlamayı tercih ediyor. Eren yorumunda, babanın çocuklarına karşı görev ve sorumluklarını tam olarak yerine getirmekte yetersiz kaldığını ve dönemin yükselen değerlerinin farkına varmadığının altını çizerek çöküntünün nedenini toplumsal olandan bireysel olana indirgeyerek güncel bir yorum getiriyor. Dönemin ahlaksız ve barbar çalışma koşullarının ayrımında olmayan Willy Loman ilerlemiş yaşına rağmen bir yandan eve para getirme derdindedir bir yandan da karısını aldatır ve çocuklarına da yalan söyler. Bu türden bir babalık görevi ailenin parçalanmasının ve çöküntünün en önemli nedeni sayılır Barış Eren’in yorumunda.
Yönetmenin bu yorumu üzerine oyunculuğunu kodlayarak baba rolünü yorumlayan İbrahim Raci Öksüz ayrıntıları da gözeten özenli oyunculuğu ile iyi düşünülmüş, tutarlı ve samimi bir oyunculuk örneği ile babanın dramını eksiksiz olarak ortaya koyuyor. Toplumsal yapı ve aile içindeki konumu ile mağdur edilmiş bir eş ve anne rolünü yansılayan Neşe Arat dönemin koşullarından habersiz olarak umutla yaşamaya yazgılı bir kadın rolünde baba ile duygu ve düşünce olarak uyumlu bir oyunculuk sergiliyor. Willy Loman’ın çocuklarında izlediğimiz Ozan Yıldırım ve H. Emre Başer ikilisi rollerini, sahici bir anlayışla yaşayan iki önemli figüre dönüştürme konusunda başarılı fotoğraflar veriyorlar. Diğer rollerde izlediğimiz Arif Yavuz, Ahmet Dizdaroğlu, Şenay Ünsal Dikmen, Ömer Polat, Türker Alpugan, Nilgün Öğrük Alkın, Bengü Ebru Atakan ve Gerçek Öner oyunculukları ile anlatımın başat unsurları olarak karşımıza çıkıyorlar. Bütün oyuncular uyumlu bir ses ve hareket bütünlüğü ile ortak bir dramın kotarılmasında yalansız ve abartısız oyunculuk örnekleri ile metnin dramatik düzeneğini seyirci ile paylaşıyorlar.
‘Satıcının Ölümü’, İzmir’de Devlet Tiyatrosu’nun bu sezon yaptığı en güzel prodüksiyonlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Oyun umarım İstanbul seyircisiyle de buluşturulur.