Şebnem Sözer
Metin And’ın kültürümüzdeki oyun kavramını incelediği ve Anadolu’da bulunan geleneksel oyunların zenginliğini – dramatik oyunlar, halk oyunları ve genel anlamıyla oyunlar – bir arada göz önüne sermeyi amaçlayan “Oyun ve Bügü”[1] isimli son derece zengin araştırmalarla dolu kitabı ilk kez 1974 yılında yayınlanır. Kitap 2003 yılında bazı eklerle genişletilmiş olarak yeniden yayınlandığında, ikinci baskıya yazılan önsözün arkasına 1974 yılındaki özgün önsöz de konur. İkinci baskıya önsözünde yazar, kitabının ilk baskısından sonra Anadolu kaynaklı geleneksel malzeme üzerine kendisi ve öğrencilerinin yürüttüğü çalışmaların nasıl bir gelişim geçirdiğini anlatır. Yıllarca bir yandan geleneksel sanatlara ait olan malzemeyi incelemiş, öte yandan bu malzemenin nasıl “seyirlik” hale geçirilebileceği üzerine çalışmışlardır. Metin And dramatik köylü oyunları için “seyirlik” kelimesini ilk kez kendisinin kullandığını da belirtir. 2003 tarihli önsözün sonuna doğru, yakın zamanlarda kurulan ve tüm dünyaya özgün Anadolu kültürünü tanıtmakta olan Dansın Sultanları (sonraki adıyla Anadolu Ateşi) grubunu Anadolu kültürünün zaferi olarak över.
Kitabın devamında yer alan ve 1974 tarihli ilk baskıya ait olan önsöz ise oldukça kısadır. Burada yazar, elimizdeki kitabın gerçek önsözünün, kitabın kapağında yer alan resim olduğunu söyler. Resimde karşılıklı dans eden iki şaman vardır. Metin And’a göre bu resim tek başına bu kitabın anlamını vermektedir. Fakat sözü geçen resim 1974 yılındaki baskının kapağında yazarın tarif ettiği biçimde yer almışken, 2003 yılındaki baskının kapağında resimdeki şamanlardan biri yok olmuştur. Nedense yeni baskının kapağını hazırlayan grafik tasarımcı resmin tümünü koymayı gereksiz görmüş; herhalde resmin aslına şöyle bir baktıktan sonra “doğal olarak” (yüzü diğer şamana dönük olduğundan) sırtı bize dönük olan soldaki şaman yerine, yüzü bize dönük olan sağdaki şamanı seçerek ona zoom yapmış, geri kalan kısmı kırpıp atmış ve son bir hamleyle soldaki şamandan artakalan kol ve bacak figürlerini de temizleyerek bize yeni bir kapak (yeni bir resim) hazırlamıştır. Artık karşımızda karşılıklı dans eden iki şaman yerine, tek başına bize doğru dans eden yalnız bir şaman vardır. Peki bu yeni kapakla beraber eşlikçisini kaybeden şamanın başına ne gelmiştir? Ve daha da önemlisi bu yeni kapak neden Metin And dâhil kimseyi rahatsız etmemiştir?
Burada belki de öncelikle “seyirlik” teriminden ne anladığımızı tartışmamız gerekiyor. Metin And kitabında çocukken bir gemi yolculuğunda karşılaştığı horon oynayan yolculardan bahseder. Çocuk haliyle onları bir süre izlemiş ve sonra sıkılmıştır. Sıkılmasının sebebini horon oynayanların yalnızca kendileri için oynuyor olmalarına bağlar. İleride Anadolu’nun bu değerli malzemesinin nasıl seyirlik hale getirebileceğinin arayışına düşecektir.
Peki seyirlik hale gelen geleneksel malzemenin başına ne gelir? Aslında grafik tasarımcı tarafından yalnızlaştırılan şaman, Anadolu Ateşi’nin Anadolu halk oyunlarına yaptığı muamelenin aynısını görmektedir. Bunun ismi “bağlamından koparma”dır. Bir şey kendi bağlamının içindeyken, kendi yerinde, yuvasındayken henüz bir “şey” haline gelmemiştir; etrafıyla uyum ve alışveriş içindedir. Ne zaman ki yerinden sökülüp bir başka yerde sergilenmeye götürülür, işte o zaman “bakılacak, ama paylaşılamayacak” bir “şey” haline gelir. Artık kendisi değildir; içi boşalmıştır; bu haliyle ne kendine yabancı kültürlere ne de içinden çıktığı kültüre bir şey ifade etme gücüne sahip değildir. Bu, iki şamanın gerçekleştirdikleri “eylem”in –ki bu eyleme dans adını veren modern kuramdır– kendi bağlamı içinde seyredilme özelliğine sahip bir şey olmadığı anlamına gelmez; ama bu eylem asla salt seyirlik bir şey, sadece karşısına geçilip uzaktan seyredilen bir gösteri değildi. Seyirlik hale gelen yalnız şaman ve geleneksel Anadolu halk oyunları, Batı’nın, sömürgeleştirdiği pek çok ülkenin geleneksel sanatlarına yaptığı muameleye uğramıştır – bu örnekte bunu Doğulu bir modern kültür kendi geleneksel malzemesine yaptığı halde. Örneğin bugün Endonezya’nın önemli turistik çekim noktalarından biri olan Bali kentinde, pek çok geleneksel oyun/ritüel, turistlere sunulacak biçime sokularak para karşılığı sergilenmektedir. Turistler ellerinde fotoğraf makineleri hemen her gün çok sayıda yerde eşzamanlı olarak gerçekleşen bu etkinlikleri izlemeye gidiyorlar. Örneğin iki, üç oyuncunun bir kaplan kostümü içine girerek yaptıkları “dansı” (bir şamanın yaptığına dans demeyeceği gibi bir Balili de herhalde buna dans demezdi) izliyor ve alkışlayıp takdir ediyorlar. Oysa izledikleri şey yalnızca boş bir biçimdir. Ben bu kaplan dansının ilk önce turistlere yönelik olan versiyonunu para vererek izledim.[2] Daha sonra kasaba halkının kasabanın buluşma mekânında toplanıp sabaha kadar gölge oyunu dâhil pek çok geleneksel oyunu birlikte paylaştıkları bir gece aralarına karışıp ücretsiz olarak yeniden izledim. “Kaplan dansı” aslında maymun ve kaplan arasında geçen bir hikâyenin parçasıymış. Bu oyunda, kaplanın girişi ve etkileyici dansının ardından oyuna bir maymun girer. Oyunda kaplan maymunu (maymun kılığına girmiş bir oyuncuyu) yemek üzere yakalar; maymun, kaplan eğer kendisini yemezse ona başka bir yem bulup getireceğini söyler, kaplan bu teklifi kabul eder; maymun kılığındaki oyuncu seyircilerin arasına dalıp kaplana yem olarak vermek üzere o sırada orada bulunan çocukları kovalamaya başlar, yakaladığını kucaklayıp kaplana götürmeye çalışır. Maymunun kovaladığı çocuklar hem korkup hem çok eğlenerek çığlıklar içinde sağa sola kaçışırlar. Bu temel yapı ve oyunun onu seyredenlerle kurduğu ilişki biçimi, Metin And’ın Oyun ve Bügü’de anlattığı Anadolu köylülerine ait oyunlarla neredeyse tamamen aynıdır.
Endonezya’da turistik gösterilere rağmen turistik olmayan toplantılar neyse ki halen yaşıyor. Türkiye’de de Anadolu Ateşi’nin danslarının yanında neyse ki halen çeşitli yörelerde çeşitli halk oyunları kendi bağlamı, kendi yeri, kendi yurdunda oynanmaya devam ediyor. Horon, ya da halay, ya da semah, ya da Maçka Düz Horonu, ya da Garibin Halayı, ya da Tokat Semahı, ya da Anadolu’nun X yöresindeki Köse Oyunu, Deve Oyunu, Saya Gezme oyunu; bunlar oyun mudur, dans mıdır, tiyatro mudur, seyirlik midir, değil midir; belki de bunlar yanlış sorulardır. Horon horondur ve başka bir şey değildir; ve semah semahtır ve başka bir şey değildir; bütün bunların başka bir şey olmaya ihtiyacı da yoktur, daha çok kendileri gibi kalmaya ihtiyaçları vardır. Yapayalnız ve ölü birer biçim olarak isimlendirilip göz önüne sunulmak yerine, kaybolmaları, yitip gitmeleri belki de çok daha iyidir. Belki de bize doğru dans eden yalnız bir şamanı değil de daha çok karşılıklı dans eden iki şamanı yadırgadığımız günümüzde, Metin And ve öğrencilerinin Türkiye’nin geleneksel performans sanatları üzerine gerçekleştirmiş oldukları son derece incelikli ve değerli çalışmalara, “seyirlik” kavramını sert bir şekilde sorgulayarak yeniden bakmamız gerekiyor.
[1] Metin And, Oyun ve Bügü: Türk Kültüründe Oyun Kavramı, 2. Basım, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2007.
[2] Eylül, 2006.