Zafer Diper
Bizim ufaklık hanidir büyümüş görünüyor gözüme. Öyle derli toplu akıllı uslu bir yaklaşımı var ki bana karşı şu son günlerde, sorma gitsin! Yumuşakça sarılıyor, elimi o yumuk mu yumuk avuçlarının arasına alıyor ve özlem giderircesine soruyor: “Görüşemiyoruz bu günlerde?” “Eh işte çalışıyorum, biliyorsun…” “N’apıyorum, nasıl gidiyor diye bakan eden yok ha?” “Yakında çörekleneceğim başına gene, merak etme!” “Ne zaman acaba?” “Bitmiyor bir türlü şu şey,” diye kısaca yanıtlıyorum. “Ben sana sorayım öyleyse, senin ‘şu şey’ ne zaman bitiyor?” “Dedim ya, az kaldı.” Tırnaklarıyla avucumu gıdıklayarak “Şeyini sevsinler senin!” diyor. “Dalga geçmesen. Çünkü, şey…” diyorum; “Ne olduğunu ben de tam bilemiyorum…” “Şöyle bir göz gezdirdim de çalışma notlarına; haklısın valla, yok yok…” “Yok öyle değil; tarihsel süreçte, savaşlardan başlayacağız, Osmanlıdan… Sonra I ve II. Dünya Savaşı, ardından Soğuk Savaş Dönemi, ‘68 kuşağı, Vietnam; böyle günümüze dek geliyoruz…” “Yeniden onlarca kitap okudunuz, notlar aldınız, müzik de var, Haluk Çetin gitarıyla söyleyecek sahnede… Of anam of… Tiyatro diye her zaman yeni bir oyun yapacağınıza, çeksen şöyle kitaplıktan bir piyes, hazır yazılmış, onu oynasan; oh ne rahat yani…” “Ben oyundan hoşlanmıyorum pek ufaklık!” “Hadi canım, senin yaptığın tiyatro değil mi? Tiyatroda gördüğümüz de bir oyun?” “Doğrudur, sonunda bir oyun diyebiliriz; ama nasıl bir oyun?” “Hah işte, soracağım da buydu; acıklı mı, komik mi?” “Güldürü mü, dram mı demen daha doğru olurdu.” “Peki her neyse… Bu şeyin şeyi ne?” “Sanırım bir ad vermeye kalksam…” “Hadi ver de, beni sevindir!” “Şiirli müzikli filmli dramatik belgesel sunum…” Tanımlamamın devamı gelecek miydi bilemiyorum, o kesiveriyor minik kahkahacıklarla. “Gülme!” diyorum, “canım sıkkın zaten…” “Sen yaparsın, yaparsın, canını sıkma!” diye destek veriyor. “Ona değil de, İzmir’de olan bitenlere üzülüyorum.” “Ne olmuş İzmir’de?” “Çok düşündürücü olanlar,” diyorum. “Geçen mayıs ayının ilk haftasında, başta İzmir olmak üzere Ege bölgesinde kimi yerlere ve geçen gün yine İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlar yapıldı.” “Ne diye?” “Hesap kitap işleri gibi gözüküyor. Kim ne almış, kim nerden ne vermiş, yasalara uygun, doğru mu yapılmış yanlış mı? Ve bizim Alaattin de tutuklanmış.” “Kim o?” “Çok eskilere gider onunla tanışıklığım, arkadaşlığım. Aysa organizasyonun yöneticisi. Türkiye’de sanatçıları tiyatroları kitlelerle buluşturan önemli bir kuruluştur Aysa. Hem yalnızca İzmir’de değil, Türkiye’nin birçok yerinde sürdürürler etkinliklerini.” “Neden tutuklanmış ki?” “Örgüt üyeliği ve ihaleye fesat karıştırmak…” “Ne örgütüymüş?” “Bildiğimce sanatsal kültürel bir örgütlenmenin dışında başkaca bir işi gücü yok… Bir de gene organizatörlerden tanıdığım bir arkadaş Hakan Say, onunki de…” “Ne ne söyle…” “Örgüt kurmak ve ihaleye fesat karıştırmak onun ki de… İlginç olan, tutuklanan insanların bu bir bölümü kültür sanatla ilgili organizatörler… Son tutuklamalarda da öyle, içlerinde tanıdığım organizatörler var gene… Sanırım CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle ilişkilendiriliyorlar.” “O da ne demek?” “Başta İzmir’de kültür sanata darbe vurmak demek! Şimdi Alaattin ve diğer arkadaşlar suçluysa, ben bir vatandaş olarak merak ediyorum hani, suçları ne? Ayrıca Alaattin’in sağlık sorunları da vardı; içeride nasıl esenliği? Aysa’yı yürütenlerden biri de kardeşi Necip. Telefonla konuştum geçen hafta, durum ne?” diye. “İçerde daha…” dedi. “Peki suçlama, suç neymiş?” “Biz de bilmiyoruz ki !”dedi. “Nasıl yani?” dedim… “Altı aydır yatıyor ama hala iddianame falan yok ortada…”