Zafer Diper
“Soğuk” sözcüğünü duyduğumda, “cana yakın olmayan insan” çağrışsa da, en başta doğadır gözümün önünden kare kare görüntülerle geçip giden; kar, tipi, örter tüm renkleri dondurarak, birleşiminde olan tüm renklere inat o ak be ak örtüsüyle…
Kış geliyor…
Nasıl dayanılır ona deprem vurmuş Van’da? Hele sokaklarda, hele hele çadırlarda?!
Şimdi daha Kasım ayının ortaları…
Kent boşalacakmış… Göç başlamış…
Okuyorum basında: “Başbakan konuşmasında kalıcı konutları Ağustos sonuna kadar bitirmeyi planladıklarını söyledi.”
Kim kalır kim gider,
Ne biter ne bitmez,
Bilinmez…
(Şimdilik)
26 Temmuz 2011 tarihli yazımda, “Yargı” oyunuyla çağrılı olduğumuz kente, Van Festivali’ne değinmiştim… Güzel ağırlandığımız, güzel bir festival kotarılmıştı sonuçta. Yeni insanlarla tanışmış, arkadaş olmuş, Van Devlet Tiyatrosu’nda sanatçı dostlarla söyleşmiştik. Akdamar’ı, adadaki o ünlü kiliseyi de görmüştük bir gündüz gezimizde, o sıcak günlerden birinde…
Şimdiyse içim dışım sopsoğuk…
Hiçbir güvenliğin, hiçbir güvencenin olmadığı şu topraklar üstünde sallanaduran, yalnızlık duygusuyla buza kesmiş bir korkuluğum, Van’da olup bitenleri düşünürken ve olup bitemeyenleri ve de olup bitemeyecekleri…
Uğulduyor kulağımda Nâzım usta:
Hava puslu, soğuk
Kırlar koyu, kırmızı
Saman sarısı, ölü yeşil
Kış gelmek üzere oysaki gönül
Kışa girmeye hazır değil…