Yayıncı Ragıp Zarakolu ve BDP anayasa komisyonu üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın arasında olduğu 47 kişinin önce gözaltına alınıp sonra da tutuklanması KCK davasında oldukça yaratıcı yeni bir aşamaya geçildiğini gösteriyor. Artık insan hakları, demokrasi ve barış çizgisinde yayıncılık yapmak, evinde belli kitapları bulundurmak ya da ders vermek terörle ilişkilendirilebiliyor.
Aslında bu yaratıcı buluş, 15 – 20 yıldır bilinen basit “yardım ve yataklık” etiketine benziyor. Ancak arada küçük bir fark var: Yeni anayasa çalışmalarına başlanmak üzereyken bir partinin anayasa komisyonu üyesi tutuklanıyor. Yani demokrasi getirilecekse onu getirmek “birilerine” mahsus. Demokrasi isteyen aydınlar ise bunu “hangi taraftan” istediğine dikkat etmek durumunda, çünkü demokrasiyi yanlış taraftan isteyince işin terör yanına bulaşılmış oluyor.
Eğer yayınevi işletecekseniz evinizde belli kitapları bulundurmak durumundasınız. Ancak yayıneviniz doğru tarafa hizmet etmiyorsa, artık yayıncı değil terörist oluyorsunuz.
Bir akademisyenin görevi sadece devletin resmi okullarında ders vermek midir? Kurulan alternatif bir akademide ders vermek terör müdür? Eğer bu alternatif okul doğru tarafa hizmet etmiyorsa artık ders vermek de terör eylemi oluyor.
Bir kitabı basmak, o kitabı okumak, o kitabın içinde yazanları birilerine öğretmek terörün uzantıları olarak görülüp cezalandırılıyorsa, o zaman aydınlanma faaliyetinin herhangi bir yerinde duran herkes yaptığının terör eylemi olup olmadığını incelemek durumunda. Yani biz sanatçılar ve sanat yayıncıları da otosansür filtrelerini tatkmak durumundayız. Evet, 90’lı yılları bir daha yaşamayacağımız için rahat bir nefes alabiliriz. Artık sansürden ziyade oto sansür işleyecek.
Tutuklanmalara karşı yazarlar birliğinin açıklaması, akademisyenlerin yürüttüğü imza kampanyası, uluslararası edebiyat ve yayıncılık dünyasından gelen tepki mesajları biraz olsun geleceğe dönük ümit veriyor. Ancak sanat camiasında konu ile ilgili örgütlü bir tepki henüz gelişmiş değil.
Köşe yazarı Yıldırım Türker’in şu sözlerle yaptığı çağrı oldukça çarpıcıydı: “KCK tutuklamalarına karşı can havliyle haykırmak durumundayız. Yoksa eli kulağında, ölüm kazanacak.”