Yaşam Kaya
30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde “İçimdeki Yangın – Incendies” adıyla sinemaseverlerin karşısına geçen Wajdi Mouawad imzalı “Yanık”, bu sezon İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından tiyatro sahnesine aktarılmış. Kanada yapımı film tüm dünyada büyük yankı uyandırırken, bir tiyatro metninin ne denli vurucu bir olayı aktardığını sahnelerden görüyoruz. Cem Emüler’in çevirip yönettiği ‘Yanık’ dramaturjik eksikliklerinin yanında yönetmenin harfi harfine bütün yapıtı sahneye aktarma telaşı yüzünden üç saatlik yorucu bir oyuna dönüşmüş.
‘Yanık’ta ikiz kardeşler Jeanne ve Simon, annelerinin son arzusunu yerine getirmek üzere, karışık aile kökenlerini araştırmak için Kanada’dan Orta Doğu’ya giderler. Yaşama gözlerini kapayan Newal, Lübnan iç savaşı sırasında öylesine korkunç olaylar yaşar ki, yaşadıklarını çocuklarına aksettirmemek için tüm duygularını gizli bir yere yazar. Alphonse Lebel’e emanet ettiği çocuklarını, eşyalarını aslında karanlıkta kalan noktaların aydınlanması için çok güvendiği bir adama teslim etmiştir. Çocukların annelerine karşı vefa borçlarını ödemeleri ise korkunç bir olayla sonlanacaktır.
“Yanık”ta “Arap Baharı” diye insanlara sunulan olayların temeliyle karşı karşıyayız. Dilleri ve dinleri yüzünden birbirlerine düşen insanların acımasız bir iç savaşta çaresiz çırpınışlarını izliyoruz. Sistemleri yok edilmiş insanlar kendilerini tüketirken, batılı çağdaş (!) ülkeler insanların acılarından menfaat sağlamaya çalışıyorlar. Newal’in Kanada’ya kaçışı, akabinde çocuklarının Ortadoğu coğrafyasında annesinin acılarının peşine düşmesi söylediklerimi açıklıyor. Demokrasi çığlığı atan Batı, Lübnan iç savaşını alttan alta destekleyerek, Newal gibi nice trajedilerin doğmasına sebep oldu. Şimdilerde ise Libya’da, Mısır’da, Afganistan’da, Irak’ta nice Newaller acılar içinde insanca yaşamaya çalışıyorlar. Devletleri sömürge haline getirmek için, halklar arasında kronikleşmiş düşmanlıklar üreten kapitalist ülkeler, kanla beslenen sistemlerini sömürgeleştirmek istedikleri halkların üzerinde en ağır biçimde uyguluyorlar. Sonra yaşanılan olaylar için oradaki insanları suçlayarak, hiçbir şey olmamış gibi filmler, oyunlar yazıyorlar. “İçimdeki Yangın”, “Yanık” kapitalizmin pisliklerini örtmeye yeter mi?
Aceleye Getirilmiş Bir Oyun
İstanbul Devlet Tiyatroları ile ilgili eleştirel bazı noktalara dikkat ediyor olmam kuruma verdiğim önemin göstergesidir. Mesela daha önce yazdığım “At” oyun kritiğinde, gösterinin üç saati aşan uzunluğuyla seyircileri sıktığını, metnin kısaltılması halinde oyunun müthiş bir heyecan yaratacağını yazmıştım. Yazdığım kritikten sonra duydum ki oyun kısaltılmış. İkinci perdenin hemen başındaki gereksiz at sahneleri atılmış. Şu an eminim sahnede muhteşem bir “At” oyunu var. Bu değerlendirmemi ve sonucunu yazmamın sebebine gelince; “Yanık” her anlamda başlı başına muhteşem bir konu. Fakat üç saat süren gösteri insanları inanılmaz derece oyundan soğutuyor. Bugüne dek tiyatroda gördüğümüz en şaşırtıcı final sahnesi, oyunun uzunluğu yüzünden bitkin düşen seyirciyi çok fazla heyecanlandırmıyor. Yönetmen Cem Emüler oyunu üzerinde biraz daha çalışmalı. Bağlantılar, geçişler, sahne düzeni olmamış. Özellikle gösteri boyunca sahneye akan kum (?) neyi anlatıyor, anlaşılmamış? Keskin nişancının olduğu sahne oyundan tamamen bağımsız. Kes, yapıştır izlenimi veriyor. Yönetmenin düşünceleri çok iyi, ama uygulama alanında yetersiz!
Newal’in geçliğini, orta yaşlı halini, yaşlılığını oynayan muhteşem üçlüden bahsetmek istiyorum. Emel Göksu, Fatma Öney, Iraz Yöntem sahnede üçlü saç ayağı olmuşlar. Karakterin olgunlaşma düzeyine göre mükemmel biçimde Newal’i çözümlemişler. Murat Karasu, vasiyeti yerine getirmeye çalışan noterde çok başarılı. Bazı sahnelerde söyledikleri tekrara düşse de, trajik öykü onunla rahatlıyor. Tansel Öngel, ses tonu harici oyunu sürüklüyor. Veda Yurtsever İpek biraz yavaş konuşursa daha etkili olacak.
Oyunda dramaturji alanında değişikliğe gidilmesi gereken birkaç sözcük var. “Önünde sonunda” sözcüğü “Eninde sonunda” olmalı. Tecavüz sahnesinin anlatımında kullanılan “onun apış arası benim apış arama giriyordu” cümlesi olayın canlı tanığı için fazlaca kibar kalmış.
Ortadoğu coğrafyası kan, gözyaşı, acı, ayrılık, kin, nefret… durumlarıyla çalkanırken, o coğrafyada yaşayan halkları birbirine düşürenler şu anda istediklerini elde etmiş gözüküyorlar. Kendisini temize çıkarmaya çalışan Batının yarattığı böylesi iğrenç trajediler bi’ daha olmasın diye Newal’in hayat öyküsü mutlaka izlenmeli.