Ordu’da Gene Sanat Vardı: ‘2. Uluslararası Edebiyat Festivali’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Boztepe’nin eteklerine serilmiş bol oksijenli cennet Ordu kentinde, “2. Uluslararası Edebiyat Festivali” kapsamında iki gün geçirdim. Zaman olmadı, Ordu’nun tüm güzelliklerini bu kere Boztepe’ye çıkarak gözlemleyemedim, dolayısıyla mavi bir atlas gibi serilen enginler giderek derinleştikçe, kentin sakin ve hareketsiz gökyüzüyle nasıl kucaklaştığını çok yazık oldu izleyemedim, ama Ordu’da edebiyatçı dostlar arasında iki kocaman ve dolu dolu gün geçirdim. Aşağıdan bakıldığında bile yöresine mutlak hakim olduğunu belli eden Boztepe… Durgun denizin bitim noktasından başlayarak büyük vadilerle ayrılan haşin görünüşlü tepeler… Engelsiz görüş ufku… Ve işte benim hayran olduğum kent Ordu.

Taşbaşı’nda Kültür Merkezi

Evet… Ordu Belediyesinin düzenlediği “Ordu 2. Uluslararası Edebiyat Festivali”ndeydim. Arnavutluk, Bulgaristan, Finlandiya, Hırvatistan, Macaristan, Makedonya, Ukrayna, Yunanistan ve Türkiye’den 42 şair ve yazarın katıldığı Festivalin açılış töreni, Ordu Üniversitesi Taşbaşı Kültür Merkezi’nde yapıldı. Kültür Merkezi dediğim, Taşbaşı Mahallesi’nde bulunan ve XIX. yüzyılın ortalarında dikdörtgen bazilika planında yapılmış bir kilise. Çok ilginç, bir dönem cezaevi imiş, sonra akıl başa gelmiş, restore edilmiş, günümüzde Kültür Merkezi olarak kullanılmakta. Duvarları kesme taş ve yer yer de tuğla hatıllı (Duvarlardaki yatay bağlantı anlamında kullanıyorum). Perde aralığından gördüğüm kadarıyla büyük bir apsisi (Kiliselerde koronun arkasında bulunan yarım çember tasarlı bölüm) var ve bu apsis dışarıya yarım yuvarlak şekilde çıkıntılı. Bu apsisin yanında da başka iki küçük apsise yer verilmiş.

Bir Şehirde Sanat Varsa Orası Türkiye’nin Başkentidir

Festivalin açılış töreninde Ordu Valisi Orhan Düzgün, Garnizon Komutanı Jandarma Albay İsmail Güzey, Ordu Belediye Başkanı CHP’li Seyit Torun, Başkan Yardımcısı Özer Karadağ, Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu, İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi, Hürriyet Gazetesi Yazarı ve Yayın Danışmanı Gazeteci-Yazar Doğan Hızlan, Ordu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tarık Yarılgaç ve çok sayıda Ordulu vardı. Törende ilk konuşmayı Festival Direktörü Şinasi Tepe yaptı ve bir kültür kenti olan Ordu’nun ülkemizde sanat ve kültür adına hep öncüler arasında yer aldığını belirtti. Festivalin onur konuğu Hürriyet Gazetesi Yazarı, Yayın Danışmanı, üzerine ışıklar yağası Erdal Öz’ün “verdiği” ve edebiyat camiasında genel kabul gören unvanıyla “Edebiyatımızın Cumhurbaşkanı” Doğan Hızlan, Ordu Belediyesinin düzenlediği festivalle ilgili olarak: “Bir şehirde edebiyatla, sanatla ilgili bir etkinlik ya da bir festival olduğunda, öyle sanıyorum ki o zaman o kent Türkiye coğrafyasının başkentidir” dedi, alkışları kabul etti.

Doğan Hızlan doğru dedi. Dediği gibi küresel dünyada artık kültürü, edebiyatı, sanatı belli büyük kentlerin tekelinden çıkarmak gerekliydi. Zira bu yaygınlık kazanılmazsa işlev süremezdi. Artık dünyamızda ülkelerin tanıtılması şamatacı politikacılardan çok, sanatçılar aracılığıyla yapılıyordu. Bu kere de, Ordu’ya gelen konuklar bizim edebiyatımızı tanıyacaklar, bizler de onları tanıyacak, haşır neşir olacaktık. “Ordu kültür-sanatın başkenti olacak” sloganını şiar edinen Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun da Ordu’nun yüreğinin sanatla attığını söyledi, 47 yıllık Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosunun çalışmalarından söz etti, tüm konuşmalardan sonra festival yürüyüşüne geçildi. Sonrasında birisine benim de katıldığım panellere sıra geldi: “Kentlerin Kardeşliği ve Edebiyat”, “Kent ve Sanat”…

Sanatçıların, Aydınların Seyit Torun’a Olan Borcu

Festival komitesinin eline dirlik, sponsorların kesesine bereket. Ama bana sorarsanız özellikle ve özellikle el alemin fındık fıstık, kavun karpuz festivali yaptığı dönemde sanata yüreğini koyan, önümüzdeki yıl sekizincisi yapılacak “Ordu Belediyesi Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali”ni başlatan, başta Seyit Torun olmak üzere Özer Karadağ ile Mehmet Kefeli’ye sanatçılar çok şey borçlu. Bu gerçeği dile getirdim bana soru soran yerli televizyon kanallarına. Son yerel seçimlerde Seyit Torun’a “Ordu Belediyesi Uluslararası Çocuk ve Gençlik Festivali’ni kaldırıp, eskiden olduğu gibi Fındık Festivali’ni Allah’ın inayetiyle ihdas edeceğiz” vaadiyle muhalefet edenleri de anımsarsak, “Ordu Edebiyat Festivali”nin ikincisini de başarıyla kotaran Seyit Torun ve ekibine olan borç miktarımızı saptayabiliriz pekala…

Süleyman Demirel’in Yediği…

Festivalin ikinci, benim Ordu’daki son günümde Bolaman Lisesi ve İlköğretim Okulu ziyaret edildi, bu arada Bolaman Belediye Başkanı Sabri Serdaroğlu tarafından mükellef bir pide ziyafeti verildi. Bolaman, Ordu ili Fatsa ilçesinin 6 kilometre kadar ilerisinde, küçük bir koyun kenarına kurulmuş şirin mi şirin bir belde. Bir de Pontus Rumlarından kaldığı sanılan bir kalesi var. Kale bedenleri üzerinde tahminen 200 yıl önce Hazinedar ailesi tarafından inşa edilen ahşap yapı, Karadeniz bölgesi sivil mimarisinin örneklerinden biri sayılıyor, yani öyle dediler. Bu sevimli balıkçı kasabası önceleri daha da sevimliymiş, sırtını yeşile dayamış harika konaklar kasabaya renk katıyormuş. “Off the record” bilgi: Süleyman Demirel zamanında buradaki en görkemli konak yıktırılarak yerine şimdilerde Bolaman Lisesi olarak kullanılmakta olan beton yığını inşa edilmiş. Zaman içinde diğer evler de bakımsız kalınca Bolaman bir anlamda Bolaman’lıktan çıkmış. Gene de benim gözlerim, bu şirin balıkçı koyunun geçmişinden gelen izleri yakaladı. Küçük kumsal, kayalık küçük ada ve coşku yaratan güneş ile deniz… Sonracığıma şunu da deyivereyim, Bolaman’lılar çok da hatırşinas. Baksanıza, Belediye Başkanları Sabri Serdaroğlu’nu tam altı dönem üst üste seçmiş.

Yerli Derebeyleri

Bu küçük belde, taş bir kale duvarı üzerine kurulmuş ahşap bir konağın merkezinde genişleyerek oluşuyor. Yapı, denize çıkıntı yapan bir burunda, başka konaklarla devam ediyor. Hemen arkasında bulunan görkemli ahşap beyaz ev 1764 yılında Hazinedaroğlu Ahmet Bey tarafından yaptırılmış, halen onun adıyla anılmakta. Şimdilerde lokanta olarak kullanılmakta olan konağı Doğan Hızlan, Özer Karadağ ve Sabri Serdaroğlu ile gezdim. Bütün bu binalar topluluğu meğer aynı ailenin fertlerine aitmiş. Şimdi sorarım size: Yaklaşık 500 yıldan bu yana burada yaşamakta olduğu varsayılan Hazinedaroğlu ailesi, zamanında Karadeniz’in yerli derebeyleri değillerse, neymişler?

Eleştiri Değil Öneri

Gerçi sadece bir panelin konusuydu, ama Ordu 2. Edebiyat Festivali’nin ana başlığının “Mübadele, Göç ve Edebiyat” olarak saptanması bence pek yerinde olmuş. Ama serde eleştirmenlik var ya, söylemeden duramam. Böylesi festivaller bence Türk edebiyatı yeniden keşfedilecekmişçesine iddialı olmalı. Yazdıklarıyla edebiyatımızda derin izler bırakan, ancak üzerine pek konuşulmayan isimler birer ikişer küllerinden doğmalı. Festivale akademik çevrelerin de ilgisi sağlanmalı. Modern Türk Edebiyatı’nın kilit adları bilimsel çerçevede konuşulmalı. Artlarında bıraktıkları çarpıcı metinlerle, romanlarla, şiirlerle okurlarını hâlâ derinden etkilemeyi sürdüren edebiyatçılarımız bütün yönleriyle masaya yatırılıp incelenmeli. Konferans dizilerine her günün sonunda yapılacak yuvarlak masa toplantıları eklenmeli ve edebiyat dünyasından önemli isimlerin bu toplantılara katılmaları sağlanmalı. Bestelenmiş önemli şiirler (örneğin Ataol Behramoğlu’nunkiler, Behçet Necatigil’inkiler) seslendirilmeli.

Ordu Belediyesine, Başkanları Seyit Torun’a ha gayret!

“Sanatta Örnek Belediye”liğini her yıl kendini aşarak sürdürmeli.


Uyan Artık Halkım!

İlk değil bu!

Bu, Van ilimizde yaşanan 28. deprem.

Son 15 yılda yaşananların en büyüğü diyorlar.

Van’da aç açık binler, an be an bin artı bin dert doğururken, kerpiç evler içinde yaşayanlara mezar olurken, devletin sorumlusu olan sorumsuzlar yoksulluğun, yanlış yapılanmanın, denetimsizliğin, yandaşlara ihale edilen kamu binalarının ölümleri artırdığını söyleyemiyorlar.

Çünkü korkuyorlar.

Halkımız, aşağılık siyasilerin otuz yıldır bölgeye yatırım yapmak, konut, barınma, altyapı gibi hizmetleri depreme dayanıklı olarak gerçekleştirmek yerine, bugüne değin F-16’lara, Skorsky’lere, TOMA’lara, panzer ve tanklara kendi çıkarları için milyonlarca dolar akıtıyorlar. Toplanan 40 milyar lirayı ne halt ettiklerini açıklayamıyorlar.

Onların umurlarında değil depremler, depremlerde ölenler, iç savaşta gencecikken mezarlara girenler.

Umurlarında değiller; çünkü onlar için savaş ve silahlanma ve de uydurmasyon “güvenlik” operasyonları her şeye değer.

Uyan artık ey halkım!

Depremden hemen sonra bölgeye giderek yurttaşın yanında olduğunu ilan edenler, bil ki bölgeleri birer savaş alanına çevirenler, seni sömürenler.

Onlar senin konut, can ve mal güvenliğin için önlem almak yerine, yaşadığın bölgeyi otuz yıldır yıkımla, yangınla, savaş alanına döndürenler.

Aç gözünü, uyan artık be halkım!

Artık yeter!

Evrensel

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla