Dikmen Gürün
“III. Richard” rüzgâr gibi geldi geçti İstanbul’dan… Doğrusu, zor bir işti ama üstesinden gelindi. İKSV, İstanbul Şehir Tiyatroları, Vodafone Red beraberliğinde yaşanan koşuşturmalardan geriye sadece güzel tatlar kaldı. Her zaman olduğu gibi, konuklarımız yine gelmek istediklerini söyleyerek ayrıldılar İstanbul’dan. Kim bilir, belki bir gün tekrar kesişir yollarımız…
“III. Richard” İKSV’nin bir özel projesiydi. Benzer özel projeler önümüzdeki zamanlarda da yapılacaktır kuşkusuz. Öte yandan, göz bebeğimiz Tiyatro Festivalimiz de çalışmalarını iki yılda bir temel işlevi, amaçları doğrultusunda güçlenerek sürdürecektir.
Shakespeare oyunları bu sezon da ilgiyle izleniyor, izlenecek dünya sahnelerinde. Geçen hafta Krzystof Warlikowski’nin “The African Tales by Shakespeare” (Shakespeare’in Afrika Masalları) uyarlaması başladı Liege’de. Warlikowski festival seyircisiyle buluşturmak istediğimiz Polonyalı yorumcu. Berlin’de Thomas Ostermeier’in “Othello”su da yeni başladı. Paris Odeon Tiyatrosu’nda ise Oliver Py’nin “Romeo Juliet”i perde açtı. İtalya’dan Londra’ya geçen “III. Richard”, Pekin’e uzanmadan önce yine kapalı gişe oynuyor The Old Vic’de.
‘Fırtına’
Şu sıralarda Londra seyircisini cezbeden bir başka Shakespeare oyunu da Theatre Royal Haymarket’te oynuyor. Bu yıl Haymarket’le anlaşma yapan ünlü yönetmen Trevor Nunn uzun yıllar RSC’de (1968 – 1986) ve daha sonra NT’de, Almeida’da pek çok Shakespeare sahnelemiş. Şimdi de Haymarket Tiyatrosu’nda “Trevor Nunn Yılı” kapsamında “Fırtına”yı buluşturuyor seyirciyle. Bugüne kadar 30 kez Shakespeare sahnelemiş olan Nunn,“Fırtına”yı ilk kez ele almış. Oyunda, Prospero rolünde Ralph Fiennes’ı izlemek tabii ki keyifli. Zaten, bilet bulmak da hayli zor oyuna.
“Fırtına” çok katmanlı ve Shakespeare’in sahneye taşınması en zor oyunlarından biri. Yönetmen, Shakespeare’in son yazdığı oyun olarak bilinen (1611) “Fırtına”yı ait olduğu dönemde tutmayı, günümüze taşımamayı yeğlemiş. Bunun nedenlerini açıklarken böyle bir yaklaşımın ister istemez yaşadığımız dünyanın teknik olanaklarını da devreye sokmak gibi bir olguyu gündeme getireceği ve dolayısıyla hikâyeyi geri plana iteceği görüşünü savunuyor.
“17. yüzyılda söz konusu olan ulaşılamaz mesafeler, bugünün insanı için hiçbir anlam ifade etmez” diyor. Ayrıca, politik olarak da çağımız seyircisinin Avrupa tarihini iyi bilmek durumunda olduğunu vurguluyor; “19. veya 20. yüzyıla gönderme yapacak dokunuşlar bu oyunu kolonyalizmle özdeşleştirecek bir okumanın önünü açacaktır… Prospero’nun Caliban’a ait olan topraklara göz diken bir emperyalist güç olarak yorumlanması Shakespeare’in gerçekleştirmek istediği doğa ve doğaüstü keşifleri olumsuz yönde etkileyecektir.” Oyunda, “insanlar ve insan-olmayanlar” arasındaki ilişki üzerine giderek bu çok yönlü keşfi vurguluyor yönetmen.
Ralph Fiennes, 50’li yaşlarını süren bir Prospero olarak elbette oyunun odak noktasında alıyor yerini ama onun zarif oyunculuğu yanında sivrilenler ise adeta Inigo Jones’ın (1573-1652) görkemli Masque tasarımlarını bastıran, hayal gücü inanılmaz zengin tasarım ekibi…
Sırası gelmişken 17. İstanbul Tiyatro Festivali’nde Can Yücel’in Türkçesiyle ve de Serdar Biliş’in yorumuyla Tiyatro Grup yapımı olarak Talimhane Sahnesi’nde sadece beş kez oynayan “Fırtına”ya değinmek isterim. Yönetmen Serdar Biliş’in üç kadın oyuncu çevresinde ördüğü bu oyunda Derya Alabora, Tülay Günal, Canan Ergüder’i farklı bir Prospero, Ariel ve Caliban üçgeni içinde izlemiştik. Sormadan edemiyorum, böyle bir oyun neden festival sonrası devam etmedi, edemedi?..
Cumhuriyet