Melih Anık
Okuduğum yazılardan ilgimi çeken cümle, paragraf vb üzerine sıcak sıcak düşüncelerimi paylaşayım diye düşündüm. Yapabilirsem başka yazılar için de yapmaya çalışacağım. Bu tür yazılar “üstünde uyunmayacağı” için hatalı olması olanaklı, şimdiden affola!
Ayşan Sönmez “Kevin Spacey Foundation’dan Liseli Tiyatroculara Atölye” başlıklı bir yazı yazmış, eline sağlık. Orada olamayanlar için mükemmel bir paylaşım.
“Geçtiğimiz Cuma günü, 7 Ekim tarihinde, Mimesis Dergisi’nden Cüneyt Yalaz ve Burç İdem Dinçel ile birlikte Kevin Spacey Foundation’ın liseli tiyatrocular için düzenlediği atölyeye katıldık.”
Ne şans.. Keşke ben de orada olsaydım, “liseli” olarak. Bizim zamanımızda yoktu böyle olanaklar. Hoş olsaydı ben “normal” lisede okuduğum için İngilizcem yetmezdi. Yetti diyelim atölyeye seçilen 6 okul ve 20 öğrenci içine nasıl girecektim ki! Bir yazımda belirtmiştim, yurdumuza festival benzeri bir nedenle gelen sanatçılar öğrencilerle sanatçılarla buluşmalı. Fazıl Say gittiği turnelerde böyle söyleşilere davet edildiğinden bahsediyor. İKSV pahalı bilet fiyatlarını, kamu tiyatroları “yan gelip yatmalarını” (?) böylece affettirseler keşke! Biz de onlar için ağzımızı kapatır susarız. Kevin Spacey Foundation atölyeleri kendi isteğiyle yapıyormuş meğerse. Katılan gençler için sevindim. Acaba tüm atölyeyi kaydetmek serbest miydi?
“Bize atölye öncesinde gönderilen metinde, atölye yürütücülerinin CRB sertifikası sahibi oldukları ve Britanya’da verilen bu sertifikanın, öğrencilerin bu eğitmenlerle çalışmasının güvenli olduğunun belgelendiği belirtiliyor.”
Gördün mü elin oğlu neler yapıyor? Öğrencileri teslim ederken eğiticileri seçiyor. Bizde nasıl? Aklına esen “drama ile eğitim” deyip okul açıyor. Pedagoji diploması var mı yoksa duvarda mı duruyor? Deneysel oyunlarda hatta profesyonel tiyatro provalarında yapılanlar için eğiticiler böyle bir formasyondan geçmişler midir?
“Burada dikkat çeken şey, özellikle ısınma, güven ve temel fiziksel aksiyon egzersizlerinin, sahne aksiyonuna ve özelde III. Richard oyununa oldukça pratik şekilde bağlanabilmesiydi. Örneğin, “karşıt kuvvet” diye bildiğimiz, atölyede “direnç” adıyla geçen egzersiz, teknik olarak çalışıldıktan ve farklı verili durumlar içinde çeşitlendikten sonra “III. Richard’ın elinde bıçağıyla cinayet işlemeye gitmesine” bağlandı.”
Anladığım prova, yaptığın oyunla ilgili olsun. Her oyun için özel bir program hazırla. Ses-nefes ve beden çalışması gibi oyuncunun kendini hazır tutması için her gün yaptığı egzersizleri de prova diye yapma. Prova oyuncunun eğitim yeri değil oyuna hazırlandığı yer. Her oyun için “cikcikleme” yapma mesela. Yaptığının amacı olsun.
“Dikkat çeken bir diğer nokta ise, oyuncunun bedenini sahne üstüne göre eğitmesi gerektiğinin sık sık hatırlatılmasıydı. Akılla değil, bedenle egzersiz yapmanın ve mekanla ilişkide yeni sezgiler geliştirmenin, oyunculukta daha işlevli olduğunu anlattılar.”
Bazı oyuncu çok akıllıdır mesela.. Dizi ile oyunu ayarlar aklıyla. Sahneden diziye, diziden sahneye geçmesini bulur aklıyla.. Yönetmenin istediğini verir ve gider; enerjisini saklar, zamanını iyi kullanır aklıyla.. 10000 tl de vermiyorlar zaten.. “Biz akılsız yapamayız ağbii”
“Atölyeye yaklaşık 6 farklı okuldan 20 öğrenci katıldı. İngilizce eğitim alamayan, örneğin devlet okullarında eğitim gören öğrencilerin katılımı tahmin edildiği üzere yoktu. Böyle bir zorunluluğun olması atölyeyi ister istemez “seçkinci” bir yere taşıyordu. Atölyenin nasıl bir formata sahip olduğunu gördükten sonra, aslında böyle bir zorunluluk koymanın gerekli olmadığını, İngilizceyi “akıcı şekilde konuşan” ve “akıcı şekilde konuşmayan” öğrencilerden oluşan dengeli bir grup kurulabileceğini, öğrencilerin birbirine çok rahat aktarabileceğini veya çok gerekli noktalarda, atölye akışı sürerken devreye girecek bir çevirmenin veya Türkiyeli bir eğitmenin yeterli olabileceğini konuştuk.”
Şimdi aramızda “seçkinler” dolaşıyor.. Ya “öteki”ler.. Başka zaman.. Olur mu? Belki!
“Öğrencilerin Kevin Spacey ile oyun sonunda söyleşi yapmaları da atölyenin bir parçasıydı. Oyun sonrası söyleşi yaklaşık 1 saat sürdü. Söyleşiye Kevin Spacey ile birlikte Kraliçe Anne rolünü oynayan Annabel Scholey de katıldı. Öğrenciler, oyunun nasıl çalışıldığına, rollerin nasıl seçildiğine, nasıl iyi bir tiyatrocu veya yönetmen olabileceklerine, tiyatroyu mu sinemayı mı daha çok sevdiğine dair sorular sordular.”
Kraliçenin yüze daha kaç kere tüküreceğini sordular mı acaba? Ya da Hürriyet’in bu konuyla çok ilgili olması hakkında ne düşündüklerini? Sormamışlardır, bizimkiler uslu çocuklardır.
“Kevin Spacey ve Annabel Scholey, özetle söyleyecek olursam, oyunculukta eğitimin çok önemli olduğunu, oyuncunun kendini eğitmeyi asla bırakmaması gerektiğini,”
Bunu bilmeyecek ne var! Bunu herkes bilir ama YAPMAZ. Sahneye baksana bir neler var neler var.
“Kevin Spacey, III. Richard rolünü oynarken nelere dikkat ettiğini örnekleyerek öğrencilere gösterdi. Tiyatronun “o an sahnede gerçekleştiriliyor” olmasıyla sinemadan çok farklı olduğunu, oysa sinemada oyuncunun yaptıklarının montajlanarak bir başka hale büründüğünü, tiyatroyu hiçbir zaman bırakmayı düşünmediğini söyledi.”
Oyuncu diziye attı mı kendini ne gerek var tiyatroda denemeye ve göstermeye kendini? Sahneye çıkarsa da bak “babalar” ne yapıyor? Harpagon’u oyna kuru temizlemeci gibi, “seyirci buna geliyor ağbiiii” “Oyunlara yerimiz kalmamıştır”
“Ancak birkaç kare çekildikten sonra, biraz da fotoğrafçının samimi bir poz yakalamak için masum yönlendirmesi sonunda, öğrenciler Kevin Spacey’yi Türkiye topraklarına özgü bir jeste davet edip, omuzlara almak üzere bacaklarına doğru yöneldikleri anda kısmen de olsa gerginlik yaşansa bile, sonu tatlı bitti, Kevin Spacey ve gruptakiler öğrencilere teşekkür ettiler.”
İŞTE Budur! İşte BİZİM çocuklarımız.. Şahane bir poz olurdu Kevin’in kariyerinde.. BECEREMEMİŞLER yazık!
“Güven egzersizi: Johnny bu egzersizin sahne üstü algısı için çok önemli olduğunu açıkladı. Sahne üstünde akıldan ziyade bedensel sezgilerin daha yönlendirici olduğunu; mekan ve partnership algısının bu tür egzersizlerle geliştirilebileceğini açıkladı ve oyuncuların sahne üstünde hislerini tamamen farklı kullanmayı öğrendiklerini belirtti.”
Yararsız, gereksiz, boşuna… Kendine güvenir insan.. Neyi paylaşacak “star” yanındakilerle..
“bu tekniklerden birini “resistance” (direnç) egzersizini yaptırdı. Öğrenciler eşleşti. Eşlerden biri düz yolda yürürken, diğeri onu engellemeye çalışan karşı kuvvet uygulayarak durdurmaya çalıştı.”
İşte bu egzersiz tam bize göre. Çok başarılı olmuşlardır bizim çocuklarımız. Bizde hayat böyle.
“Öğrenciler iki gruba ayrıldı. Ortaya III. Richard’ın tacı koyuldu. Anne, Richard’ın bu tacı almak için her şeyi yaptığını söyledi ve 4 aşamalı bir fiziksel yönelim seti vererek/göstererek öğrencilerden bu taca ulaşmaya çalışmalarını istedi: Yerde diz çömelin, kalkın, taca doğru ilerleyin, uzanın ama yetişemeyin. Bu egzersizde direnç tekniğini kullanmayı unutmalarını istedi.”
Olmadı işte.. Biz aklımıza koyduk mu yetişir alırız o tacı, bırakmayız başkasına. Bu egzersiz en zoru!
“Sonra aksiyona yüklendi, “Kral olmaya çalışıyorsunuz ama şu halinize bir bakın. Dünyada her şeyden nefret ediyor ve yıkmak istiyorsunuz ve kimse sizi tutamaz.” Öğrenciler buna uygun yönelimler geliştirdiler. Sonra Johnny, III. Richard’ın oyunun açılış repliği olan “Now is the winter of our discontent” dizesinden “discontent” (tatminsizlik) sözcüğünü seçti ve öğrencilerden aksiyonlarını ve postürlerini bozmadan bu repliği tekrarlamalarını istedi. Sonra bu sözcüğü tükürür gibi, küfreder gibi, bağırarak söylemelerini istedi.”
Bu da uyar.. Yaşadığımız atmosfer zaten bu! Yahu bu Shakespeare bizi mi yazmış yoksa?
“Anne, öğrencilere şöyle uyarılarda bulundu: “Margaret çok kudretli bir kişi, unutmayın, soap opera karakteri değil”. İç aksiyonunuz, öfkeniz çok güçlü olmalı ama bunu dışarıya “çok ufak” jest ve mimiklerle yansıtmalısınız. Öfkenizi sözcükleri ona göre vurgulayarak vermelisiniz. Sakin olmalı ama çok güçlü lanetlemelisiniz.”
“Soap opera” karakteri değil mi? Bizde Shakespeare seyretmemiş zavallı. “Seyirci gelmiyor ağbiii “köpük ve sabun” olmayınca..”
“Atölyenin sonunda, atölye içinde yapılan tüm egzersizlerin birleştirildiği yaklaşık 2 dakikalık kısa bir sahneleme hazırlandı ve bu videoya çekildi. Bu kaydın, Richard’s Rampage’ın web sitesinde yayınlanacağı söylendi.”
Adamlar BİZE atölye yaptılar ama emin olun verdiklerinden çoğunu aldılar. Bir anımı anlatayım bu vesile ile. Bir Japon firması ile ortak bir ihale hazırlığı yapıyorduk. İlk karşılaşmada Japon mühendis bir A4 kağıt uzattı bana. Kağıda yukardan aşağı bir çizgi çekilmiş üstte bir yanda “Bizden size” diğer yanda “Sizden Bize” yazılmış. Ben anlamaz gözlerle baktım adama, açıkladı. Ben senden bir şey isteyince bu sütuna senin verdiğin cevabı da karşı sütuna yazacağım, her akşam altına tarih atıp imzalayacağız, o kadar. Ben “Neye yarayacak?” dedim. O “Bu raporları her gün bizim şirket merkezine göndereceğim. Sizin karar zincirinizi kodlayacağız” dedi. Ben gene “Ne işe yarayacak” dedim. “İlerde bir gün sizinle yine iş yaparsak bizden sonra gelenler şirketinizi tanımış olacak. Ben “Yani şimdi siz bizi tanımadan mı ortak oldunuz bize?” “Yok” dedi Japon Mühendis “10 yıl önce sizinle iş yapan bir Japon şirketinin raporlarını aldık okuduk” ANLADINIZ MI? Hani biri hasta idi kan örneği toplamıştı, HATIRLADINIZ MI?