Mehmet K. Özel
Kardeş Türküler’in gelenekselleşen Eylül Açıkhava konserlerine en son altı sene önce gitmiştim. Özlemişim.
Bu akşam Açıkhava’da -manşetlerimize pelesenk olmuş bir tabirle “enfes bir müzik ziyafeti” vardı. Müziğin ötesinde birlikte olmak, özgür olmak; saygı, sevgi ve kardeşlik vardı.
Bu akşam Açıkhava’da Onno Tunç’u andık, yarın (15 eylül) yaşgünü olan Hrant Dink’i andık, söylediği Kürtçe türkü mahkeme tarafından “tahrik” olarak kabul edilen Emrah Gezer’i andık; Filistin’li çocukları, savaşlarda ölen bütün çocukları andık; Kurmanci, Çeçence, Ermenice, Lazca, Arapça, Mawwal, Kürtçe ve Türkçe şarkılar söyledik; Okmeydanı Halkevi Çocuk Korosu, Arto Tunçboyacıyan, Ara Dinkjian ve Sezen Aksu’yla beraberdik; sahne en kalabalık olduğu anda 65, Açıkhava Tiyatrosu basamaklarına kadar dolu 5000 kişiydi; sahnede çağdaş dans yapıldı, horon tepildi, Süryani kültüründen esinli danslar edildi, bizler halay çektik; “vazgeçtim”de Sezen Aksu’ya hep birlikte eşlik ettik, bir ağızdan “Delale”yi söyledik; nane şekeri yedik; “Sarışınım”la havaya girdik, “Kara Üzüm Habbesi” ile coştuk; “her gün dünyaya doğan bir insan”a inandık; kardeşliğe tanık olduk, kardeşliğe inandık; bir daha 6-7 eylüller, 11 eylüller, 12 eylüller olmasın dedik; barış istedik, barışa özlem giderdik.
Açıkhava’da bu akşam üç saat boyunca sanki başka bir ülkedeydik; bir gün olmayı/ulaşmayı umut ettiğimiz diyarda…