Zafer Diper
“E, ufaklık,” diyorum, “okul başlıyor yakında.” “Benden kurtulacaksın ha?” diyor. “Ne demek bu şimdi? Yoksa evden mi ayrılıyorsun?” “Gitmek mi? Nereye?” “İşte ben de bunu söylüyorum; okul çıkışı, akşamüstü yanımdasın gene.” “Yarım gün de olsa senden kurtulucam ama!” diyor ufaklık. “Zil takıp oynasaydın bari?” diyorum. “Sen oynayacaksın. Sanat sezonun başlıyor.” diyor. “Doğru. Bayram seyran bitti. Yaz çekip gitti, güz gelip çattı.” “Her mevsim güzeldir, değil mi?” diye soruyor. “Doğada ‘evet’; dünyada, yaşamımızdaysa neler güzelleşecek pek bilemiyorum. Bitenleri koy bir yana, bakalım diğer başlayanlara: Ligler, Libya üzerine pazarlıklar, Ortadoğu’yla ilgili planlar programlar, ayaktopu üzerine gelişenler, şikeler, Ergenekonlar…” “Onlar yeni değil ki!” diyor. “Çocuğum,” diyorum, “özde değişim yok, olaylarda değişimler. ‘Yeni’nin değil, ‘eski’lerin yeni sezonları başlıyor genelde…”
“Oldum olası sevmedim günler’i ki biri daha o tek güne sığıştırılan: Barış Günü; o da geçti…” diyorum. “Barışın da mı günü var?” diye soruyor.
Savaş hep süredururken, barış hep geçip-geçiştirilip duran…
“Geçmişte daha bir yoğun gündeme gelirdi sanki. Onca hazırlıklar yapılır, konuşmacılar, sanatçılar birlikteliğinde savaş olgusu karşısında barışı savunmanın ve korumanın önemi, zorunluluğu kitlelere aktarılırdı. Ben de kimi, çağrılılar arasında olur, başta Nâzım, Brecht, Neruda’dan olmak üzere şiirler okurdum gecelerde toplantılarda.” “İnsanlar sıkılmıştır artık!” diyor. “Ne demek o?” “Konuşuyorsunuz, okuyorsunuz, çalıp söylüyorsunuz ama bir şey değişmiyor da ondan.” “Bu değişmeyecek demek değildir. Umudunu yitirirsen ne kalır geriye?” “Ne?” “Umutsuzluk. İnançsızlık. Bu da dünyanın en kötü şeyi. Barışa, dostluğa, eşitliğe, paylaşıma düşman her türlü yaklaşıma karşı sürdüreceksin savaşı, savaşımını.” “Yani anlamadım şimdi; barışı mı savunacağız, umudu mu?” “Genelliyorum ve senin anlayacağın dille konuşuyorum çocuk! Barışa inanırsan umudunu yitirmezsin. Umudunu korursan savaşın üstesinden gelirsin bir gün ya da. Ne ki bunun için bilgi, birikim ve örgütlenme gerek.” “Haa… Galiba… Sen sevsen de sevmesen de bir ‘gün’ü, Barış Günü’nü kutluyorsun bu dediklerinle, öyle mi?”