Koray Tarhan
Son yıllarda gitgide yaygınlaşan bir tür Doğaçlama Tiyatro. Seyircisiyle buluşabildiği heryerde; sahnede, cafede veya barda, sokakta, meydanda hatta vapurlarda bile karşılaşma ihtimalimiz olan bir etkinlik. Türkiye’deki geçmişi çok uzun olmasa da Avrupa ve Amerika’da ellili yıllardan bu yana büyük bir hızla gelişmekte. Doğaçlama Tiyatro’nun ne olduğunu ve nasıl geliştiğini başka bir yazıya bırakıp olaya biraz tersten bakarak bu pratiğe dair fikirlerimi sıralamaya çalışacağım.
Türkiye’nin Doğaçlama Tiyatro ile geniş anlamda haberdar olması “Anında Görüntü” isimli televizyon programı aracılığıyla oldu. Osmantan Erkır’ın elinin değmesiyle tipik bir Türk televizyonculuğu olayına dönüşen program, bahsini ettiğimiz pratiğin yaygınlaşmasına yardımcı olduğu gibi beraberinde birtakım ciddi sorunları da yarattı. Bu sorunlar ardından gelen benzeri programlarda artarak devam etti ve bir algının oluşmasına neden oldu. Bu programların bazılarını sıralayacak olursak; Laf Ebeleri, Depo, Kolay Gelsin, Dikkat Eğlence Var, Komedi Dükkanı ve son zamanlarda yaygınlaşan ucuz yapım yetenek yarışmalarını sayabiliriz. Bölümlerinin internet ortamında bulunması mümkün olan bu programların içinde Komedi Dükkanı’nın kimi bölümlerini ayrı tutmak isterim.
Bu programlara genel olarak baktığımda gördüğüm şeyler; sahnede birbirine bağıran karakterler, kavganın eşiğindeki diyaloglar, kötü ses tonları ve tatmin etmeyen şiveli konuşmalar, yoğun ve doğrudan cinsel espriler, egoları yüzünden birbirini dinlemeyip hep kendi esprilerine dikkat çekmeye çalışan canhıraş oyuncular, komik olma gayreti, gerçeklikten uzak sahneler ve listeyi uzatabilecek onlarca şey. Ama en önemlilerinden biri ise oyuncunun “yapamama halinin yarattığı komik”. Bunu biraz açacak olursak; A oyuncusu, B kişisini canlandırmak üzere sahnede olduğu anda, B kişisinin canlandırılmasının yaratması beklenen komik ya da ilginç olanın, B kişisini canlandıramayan A oyuncusunun kendi gerçek kimliğinin komik duruma düşmesiyle elde edilmesinden bahsediyorum. Bu duruma biraz yakından baktığımızda, oluşan sahte “samimiyet”, aslında televizyonun, “becerememe halini” paraya dönüştürmesinin kılıfı kimliğine bürünüyor. Bu durum yetenek yarışmalarında bolca bulunmaktadır.
Buradan başlayacak olursak ilk cümle: Doğaçlama Tiyatro becerememeyi fetişleştirmek değildir. Hata yapmayı ve hatayla başa çıkmayı önemser. Sahnede her şeyi berbat etme riskini yanına alarak performansı bıçak sırtına taşır. Bu gerilimi bir avantaja çeviren ise hatanın süreci evriltmesine izin verme yaklaşımından gelir. Evet hata yapabiliriz ancak hataları kabul ederek yeni oluşan durum içerisinde dümeni doğrultmaya çalışmaktan vazgeçmememiz gerekir. Oldu da gemiyi karaya oturttuğumuzda, en nihayetinde gerçekten gemi kullanmıyor oluşumuz gerçek bir teselli olacaktır. Kaldı ki gerçek gemiler de karaya oturabilmektedir. Yapılan şey hatayı tespit etmek ve sonraki seferler için önlem almaktan başka birşey değildir. Oysa doğaçlama esnasında her hata bir avantaja dönüşme olasılığını her daim içinde taşır. Doğaçlama Tiyatro performansını, konvansiyonel tiyatrodan ayıran en önemli unsurlardan biri sahneyi canlı tutmaya çalışan oyuncuların yaşam mücadelesidir. Birbirini dinleyen, oyunu bırakmayan, karşısındaki oyuncunun ışıldaması için çabalayan, hataların altını çizen değil onları avantaja çevirmeye çalışan oyuncuların süreci birlikte sırtlamaları bu pratiği gerçek anlamda bir takım oyununa dönüştürür. Becerememeyi fetişleştiren dürtünün, zayıf not alan ya da resmi kıyasıya eleştirilen bir ortaokul çocuğunun zavallı haline gülme isteğinden geldiğini düşünüyorum. Hepimiz o kadar not ve değerlendirme gerilimiyle büyüdük ki başkalarının hatalarını kendimizinkilerden daha çok izler olduk. Rezil olan kişi komiktir, çünkü rezil olmak korkunç birşeydir. Doğaçlama Tiyatro’da ise rezil olmak umursanmaz, bir sonraki adıma bakılır. Sahneyi batırmak en nihayetinde yeniden başlanması gerektiğini hatırlatarak cesaretlendirir. Her daim yapamayan kişiyi seyrettirmeye çalışmak, düşük bütçeli kısa ömürlü televizyon programlarını yayına sokabilir ancak.
Doğaçlama Tiyatro sadece sahnede kavga eden ve bağıran insanların diyaloglarından oluşmaz. Tiyatronun temelinde çatışmanın olduğu bilgisi doğaçlamada feci sonuçlar doğurmaktadır. Çok ince bir yanlış anlama, çatışmanın bağrışmak, kavga etmek, tartışmak, karşındakinin yapmak istediğini engelleyerek sorun yaratmak olduğu algısını ortaya çıkarıyor. Oysa burada yapılan çatışma yaratmak değil çarpışma yaratmaktır. Çarpışmalarda da her zaman kan dökülür. Doğaçlama bir diyalog yürütmek istiyorsak çatışma ile çarpışmayı birbirinden ayırmamız gerekir. Sağlam çatışmalar barındıran tiyatro metinlerine bakacak olursak karakterlerin oyunun büyük bir kısmında normal denebilecek diyaloglar içinde olduğunu görürüz. Hamlet’te son sahneye kadar ciddi bir hesaplaşma gerçekleşmez. Gerilim hep ayaktadır, herşey normal seyrinde ilerliyor gibidir. Ancak çatışma alttan alta gitgide güçlenmektedir. Çarpışma anı ise her zaman felaket getirir. Antik Yunan tragedyalarında kanlı sahnelerin seyirci önünde oynanmaması önemli olanın çarpışma değil, çatışma olmasından kaynaklanır. Çatışma, karakterlerin, ortak bir soruna sahip olunduğunda, farklı bakış açılarının karşı karşıya gelmesinden kaynaklanır. Demokrasinin özü de budur. Düşünceler çatışır ve evrimi getiren uzlaşma gerçekleşir. Diyalogu iki kişinin karşılıklı monoloğundan kurtaran, fikirlerin sevişerek yeni çocuklar doğurmasıdır. Çarpışmada ise artık söz biter, sözcükler birer silah olmuştur ve kimse kimseyi dinlemek zorunda değildir. Ağzına geleni söylersin ve bu yine komik olur. Türk seyircisinin gülmesini garantilemek istiyorsanız sahnede karınızı dövün. Bunu yaparken kötü de olsa “doğulu” ya da ötekileştirebileceğiniz başka bir şiveyi kullanmanız size “başarı” getirecektir. Zayıf olanın acı çekmesi bizi yine içimizdeki ortaokul çocuğuyla başbaşa bırakır. Maalesef sahnelerde ve ekranda gerçekleşen doğaçlama performanslarda bu şiddet komiğine bolca rastlayabilirsiniz. Hatta bu algı için taze bir örnek; yine Osmantan Erkır’ın yapımcısı olduğu Artiz Mektebi programında yapılan bir doğaçlamada Müjde Ar; oyunculara, yerlerde giden bir doğaçlamayı kurtarmaları için değişik duygular verirken, son olarak büyük bir umutla öfkeyi vererek gerçekten kaçırılmasında hiçbir mahsur olmayan tarihi bir ana imza attı. Sahne ise karı, koca ve kaynana sahnesi idi. Vallahi şaka yapmıyorum.
Doğaçlama Tiyatro sahnede sadece konuşmak demek değildir. Yine bolca görebileceğimiz bir durum; sahnedeki oyuncuların kavganın patlayacağı ana kadar sadece konuşmaları. Hocam Sevda Şener’den öğrendiğim en öz tanımlardan biri; tiyatronun hareketin taklidi olmasıdır. Yani beden ve onun kullanımı çok önemli. Sadece jestler ve mimikler boyutunda değil, sahnede anlamlı devinimler ve eyleme dönüşen hareketlerden söz ediyorum. Kısa sürede bir şeyler yapabilmenin en kolay yolu sözcük esprileri ile ne kadar zeki olduğumuzu göstermek olduğunu zannediyoruz. Bunu yaparken de çoğunlukla sahne arkadaşımızı ezmek zorunda kalıyoruz. Aklımızda konu ile ilgili dâhiyane bir fikir vardır ve bunun üzerine giden uzun sözlere girişiriz ki esprimiz zamanında patlasın. Genellikle bizde şiddet ya da cinsel bir göndermeyle son bulan doğaçlamaların büyük bir çoğunluğu arkasında bir çuval söz barındırır. Chicago Doğaçlama Festivali’nde özellikle dikkatimizi çeken Amerikalı doğaçlamacıların da çoğunlukla söze dayalı komiğe yaslanmalarıydı. Aynı festivalde Avrupalı doğaçlama oyuncularının sahneye fiziksel yaklaşımları ciddi bir tiyatral fark yaratarak dikkat çekiyordu. Amerika’da kültürel bir temeli de olan bu söz komiği stand-up gösterilerinde ya da sit-comlarda çokça karşımıza çıkar. Doğaçlamanın, geleneksel tiyatro ve Commedia DelArte gibi hareket eden, eyleyen karakterlerle dolu olan biçimlerin içinde olmazsa olmaz oluşu bugünki pratikle aralarındaki en önemli köprülerden biri olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bugünün var olan doğaçlama pratiği içinde birbiriyle alakalı olmayan konu ve kavramları biraraya getirip içine istediğimiz dozda cinsellik katarak oluşturduğumuz diyaloglar komiği getiriyor. Bu yüzden oyun kişilerimiz karakter boyutuna erişme fırsatını kaçırıyorlar. Bir kez de kolay komiğin, aslında gülünç olanın kahkaha tadına alıştığımızda, bunu göremeyecek kadar “başarıya” batmış oluyoruz. Hala o geveze ortaokul çocuğunu hissedebiliyorsunuz değil mi?
Doğaçlama Tiyatro, oyunculuk okullarında yapılan derslerin bir benzeri değildir. Doğaçlama Tiyatro ile karşılaşan oyuncuların ilk tepkisi, bunu okulun ilk zamanlarında çokça yaptıklarını söylemek oluyor. Evet, oyunculuk okullarında doğaçlama yaptırılır ancak Doğaçlama Tiyatro çalışmalarında yapılan çalışmaların bunlarla benzerliği ciddi anlamda tartışma gerektirir. Oyunculuk serüveninde bize ilk öğretilen hep tiyatronun kutsallığı ve yapılan işin ne kadar ulvi olduğudur. Bu ağır yükün karşısında hep önceden hazırlanmamız gerekir ve hata denen iblis bir giyotin gibi tepemizde parlayarak gözümüzü alır. Belirlenmiş durumlar ve karakterlerden oluşan hazırlanmış konular içinde yapılan doğaçlamalar elbette role hazırlanan oyuncu için hayati öneme sahiptir. Ancak doğaçlama pratiğinin içinde elinizde hiçbir zaman belirlenmiş durumlar yoktur. Siz ve arkadaşlarınız sahnede birliktesinizdir. Bu anlık karşılaşmaya hazır olmak için bir sporcu gibi siz de kaslarınızı açmak yerine yaratıcı kanallarınızı açmak ve onların farkında olmanızı sağlayacak birtakım çalışmalar yapmanız gerekmektedir. Arkadaşlarınızı dinlemeyi ama gerçekten dinlemeyi öğrenmeniz gereklidir. Pozitif olmayı ve karşıdan gelen bütün önermeleri geliştirmek kaydıyla kabul etmeyi öğrenmek gerekmektedir. Bu çalışmaları yapmamış egoların biraraya geldiği gösterilerde, diğer projelerinde çok iyi olan oyuncuların birer enkaza dönüşmesini en iyi bu gerçek açıklayacaktır herhalde. Oyuncu dediğimiz kişinin genellikle yüksek egolu olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, bu egoyu ortak yaratım anında kenara bırakmasını sağlayacak birtakım egzersizlere ihtiyacımız olacaktır. Ancak olaylar hızla geliştiği için bu aşama rahatlıkla gözardı edilmekte hatta hiç farkına bile varılmamaktadır. Yüzleri daha önce başka program ya da dizide görünür olmuş oyuncuları bir araya toplayarak girişilen doğaçlama performans programlarında komik birşeyler yapma gerilimi içinde, biri birine bağıran oyuncu gruplarına çokça rastlıyoruz. Geçmişte doğaçlama yapmış bu oyuncular nasıl oluyor da şu anda yaptıkları doğaçlamalarda birlikte yaratım prensiplerini gözardı edebiliyor? Performanslarına bakıldığında aslında temel doğaçlama temrinlerini yapmadıkları ve sahne arkadaşlarıyla ortak bir akış yakalayamadıkları rahatlıkla anlaşılıyor. Burada birebir program adı vermek yerine internet ortamında maceralı bir yolculuğa davet ediyorum sizleri. Program isimleri ile yapacağınız basit bir arama sonucunda, birkaç bölüm izlediğinizde yukarıdaki paragraflarda bahsedilenlerin izini bulacağınızdan emin olabilirsiniz.
Doğaçlama Tiyatro sadece bir performans türü değildir. Doğaçlama Tiyatro’nun ülkemizde pek bilinmeyen bir yanı, onun sahne dışına, yaşama etkileridir. Doğaçlama sanatçıları dünyanın neresinde olursa olsun, eğer ziyaret ettiği yerde bir doğaçlama tiyatro var ise orada arkadaşları var demektir. Birbirinizi önceden tanımak zorunda değilsinizdir. İnternetin de yardımıyla doğaçlama tiyatro alanında uluslararası faaliyet gösteren hemen tüm topluluklar ve oyuncular yardımlaşma ve haberleşme halindedir. Applied Improvisation Network bu haberleşme ağlarından yalnızca biridir, isteyen üye olabilir ve dünya doğaçlama ağında neler olduğunu öğrenebilir. Kişisel tarihim içinde katıldığım doğaçlama üzerine düzenlenen tüm uluslarası festivallerde ve konferanslarda, benzerine hayatım boyunca başka bir yerde tanık olmadığım kadar paylaşıma ve diyaloğa en önemlisi de dostluğa açık insanlar gördüm. Dünyanın herhangi bir yerinden iki farklı doğaçlama sanatçısı bir araya geldiğinde yaptıkları ilk iş heyecanla kendi ülkelerinde bu pratiği ne şekillerde uyguladıklarını anlatmak oluyor. Eğer biri bir fikirden hoşlanırsa, diğeri yarattığı fikri rahatlıkla kullanabileceğini söyler hattta yardım teklif eder. Bu şekilde karşılıklı yarattığımız uluslarası alışverişler sayesinde İstanbulimpro bünyesinde yaptığımız çalışmaları izleyenler benzerlerinden birçok noktada ayrıldığı geri bildirimini yapmaktalar. Bunu görmek ve değerlendirmek bu yazıyı okuyan şahıs için hiç de zor olmayabilir. Belki hınzır ortaokul çocuğunu da beraberinizde getirebilirsiniz.
Yazıya burada nokta koymak istiyorum. Şüphesiz daha söylenecek birçok şey var ama başka yazılara da birşeyler kalmalı. Doğaçlama hayatımızın her noktasında mevcut, onu arada bir sanatınızın içine de alın.