Kubilay Karslıoğlu ile Söyleşi
6 Temmuz 2011, Ayşan Sönmez, Sezgi Durgun
Geçmiş olsun oyununuz bitti. Bu sene Assos’ta Felsefe toplantıları 11. kez düzenleniyor sanırım ve geçen seneden itibaren de bu programa gösteri sanatlarından çeşitli parçalar ekleniyor. Dün Assos Antik Tiyatrosu’nda Anne Monika Sommer-Bloch’un keman resitalini dinledik. Bugün de siz vardınız; Lysistrata ve Antigone’den kesitler sergilediniz. 2 yıldır tiyatro gösterisi taşıyorsunuz bu programa değil mi? Siz bu programın bir parçası olmaya nasıl başladınız?
Bu macera Sema Çeyrekbaşı’nın beni Örsan Öymen ile tanıştırmasıyla başladı. Üçümüz bir araya gelerek konuştuk ve Örsan’ın Assos’ta yapılan felsefe toplantıların yanına işin teatral yönünü katmak gibi bir düşüncesi gelişti. Ne yapalım diye düşündük. Doğrudan antik oyunlara yöneldik. Şimdi yapı olağanüstü, 2500 yıllık bir tiyatro binası, Anadolu’daki mevcut en eski antik tiyatrolardan birisi. Şimdi 2500 yıllık oyunlar dururken örneğin 300 yıllık oyunlara yönelmenin çok da doğru olmayacağını düşündük. Geçen sene felsefe toplantılarının konusu Antik Yunan’da Devlet kavramıydı. Buna uygun bir oyun seçelim diye düşündük ve Antigone’de karar kıldım çünkü üzerine çok tartışma yapılabilecek oyunlardan biriydi. Oyunun tamamını oynamadık, belirli kısaltmalara gittik, sadece 25 dakikalık bir kısmını oynuyoruz. Bunun yanına bir komedi ekleyelim diye düşündük. Geçen sene Antigone ile birlikte Aristophanes’in devlet ve yargı kavramlarını tartıştığı oyunu Eşek Arıları’ndan bir bölüm oynamıştık. Bu sene Antigone’yle devam edelim diye düşündük ve aslen koro üzerine çalıştık, farklı biçimlerde kullanmayı denedik. Oyunun içerisine sadece sözleriyle değil, nidalarıyla, müzikle vb. dahil etmeye çalıştık. Ancak yanına Eşek Arıları’nı değil de, bir başka antik oyundan Lysistrata’dan bir sahneyi ekleyelim dedik.
Bu gösteri buraya özel hazırlandı, başka yerde oynanmayacak değil mi?
Yok, bu oyun yerinde güzel. Her şeyi burası düşünülerek hazırlandı çünkü. Şimdi biz modern sahnelemeler yaparken, ışıktı, müzikti, görüntüydü çok fazla destek alıyoruz ama bu sadeliğin büyüsü başka. Bozmamak lazım.
Bizim tam olarak o antik dönemde oynandığı gibi sergilememiz mümkün değil tabi. Geçen sene en azından görsel olarak döneme yaklaşmayı düşündüm. Yani çok daha büyük masklarla, ayaklarda böyle büyük kothornos’larla sahnelemek istedim. Antik Yunan’da tragedyalar ayaklarda yaklaşık 30 cm yüksekliğindeki ayakkabılarla, hemen hemen vücudun yarısını kaplayan büyük masklarla oynanırdı ve ağızlarda da huni var. Aslında sahne üstünde garip bir yaratık var. Bu yüzden sahnede öyle hareketli mizansenler de kurulamıyor. Oyuncular sahneye geliyorlar, repliklerini, tiradlarını söylüyorlar ve çıkıyorlar. Bunu yapmak çok zor olacaktı, biz de o döneme uygun küçük masklarla ve kostümlerle oynamayı, bunları biraz stilize ederek kullanmayı tercih ettik. Ama bu oyundaki statiklik de özellikle tercih edilmiş bir şeydir. Geçen sene provalarda büyük jestler, hareketler kullanmıştık. Sonra baktım ki aslında bunları istemiyor tragedya, özellikle böyle olağanüstü bir sahnede. Sahnede durup doğru aksiyonla sözler söylendiğinde gereken etki oluşuyor diye düşündüm. Metnin söylediklerini aktarmak daha kolay oluyor ama sahnelemeyi harekete boğunca, bu sahnede olmuyor o işte, çok doğal oyunculuğu da kaldırmıyor bu sahne, ki ben doğal oyunculuğu çok severim.
Seçtiğiniz iki oyun da çok temel eserler, öykülerini hemen herkes bilir. İkisi de kadın isyanlarını anlatıyor. Biri doğrudan devlete karşı, diğeri barışın sağlanması için erkeklere karşı.
Lysistrata bu dediğinize birebir uyuyor. Fakat Antigone farklı. Biz bugün Antigone’nin gözünden bakarak böyle bir değerlendirme yapıyoruz. Halbuki yazıldığı dönemde Antigone’nin cezalandırılması, o ölüme giden süreci yargıya, devlete, sisteme olan başkaldırısını anlatır ve koro oyunun finalinde şöyle söyler: Keşke yapmasaydın, keşke başkaldırmasaydın da ölmeseydin. Biz bugünkü bakış açımızla Antigone’nin isyanı tarafında duruyoruz, hep kadının yanında yer alarak sahneliyoruz. Modern dönemde hep de böyle olmuş.
Oynandığı dönemde iyi vatandaş yetiştirme kaygısı var tabi bu oyunların. Antigone’nin isyanı da ölümle terbiye ediliyor. Oyun da bize böyle bir isyanın kötü sonuçlarını gösteriyor. İsmene ve Antigone, iki kız kardeş şöyle çizilmiş: İsmene, mevcut sistem içinde makbul kız çocuğunun davranışlarını sergiliyor. Antigone’nin aslında İsmene’nin söylediklerini yapması gerekir, oyun öyle kurulmuş. İsmene’nin kardeşini ikna etme çabaları da Antigone karakterini daha fazla belirginleştiriyor.
Tabi. Söylenen çok açık. İsmene gibi ol, devlete sakın başkaldırma, devletle uyumlu ol, böyle yaparsan yaşarsın. Biz bugün baktığımızda isyankar kardeşin Antigone tarafında yer alıyoruz. Yazıldığı dönemde Kreon’un söylediği devlet kavramını bugüne uygulayabilirsiniz ama diktatörlüklere uygulayabilirsiniz. Kreon’un oyunda devlet kavramı üzerine attığı tirad bugün aslında başka bir şeye oturuyor. Demokrasi dışındaki bir sistemin tarifi o; kimse ne Tanrılara ne de devlete başkaldıramaz; aksi takdirde ölürsün. Oyunda da bir tanesini gömüyor, diğerini gömmüyor bile. Ki tüm dinlerde, dinin olmadığı dönemlerde bile gömmemek en büyük ceza. Yani eğer ki bir yere gidiyorsa o ruh, arada bir yerde kalıp acı çekmesi demek oluyor. Üstelik buna devlet karar veriyor. Antigone bu kararı tanımıyor ve gömüyor, aslında gömmesi de üstüne biraz toprak atması, o kadar. Bunu yaptıktan sonra, o zaman sen de öleceksin oluyor.
Sizin yorumunuzda İsmene’ye acıyoruz bir süre sonra. Bir kurban gibi görüyoruz.
Çok doğru. Bizim İsmene’ye rolü ilk çalışmaya başlarken verdiğimiz yönelim de oydu: Biz sana acımalıyız, öyle ki sana kızacak kadar acımalıyız. Nasıl bu kadar ağlak olabilir demeliyiz.
Burada bir tercihimiz daha var. Oyunda Antigone, İsmene’yi ikna etmeye çalışır. Ben, Antigone’nin ikna etmenin de ötesine geçip İsmene’yi de reddetme noktasına gelmesini istedim. Çünkü ne kadar uğraşsa da İsmene’de değişecek bir şey yoktur. Bu durumda Antigone’nin replikleri artık başka türlü söylenmeli ona.
Bir felsefe etkinliğinde, Aristoteles’in ilk felsefe okulunu kurduğu yerde yapılan bir etkinlikte Antik Yunan oyunları izlemek güzel bir şey tabi. Zaten o dönemin felsefesini sadece düşünsel kuramlarla açıklayamıyorsunuz. Gösteri sanatları açısından da çok zengin bir dönem. O sebeple sahne sanatlarının da devreye girmesi çok iyi olmuş. Böyle şeylerin mekanı kendi tarihiyle buluşturmak gibi bir misyonu da oluyor. Ben izlerken şöyle düşündüm. Sadece tiyatro metinleri değil de başka metinler de sahnelenebilir. Mesela Platon’un diyaloglarının teatral bir havası vardır. Karakterler sohbet ederler. Sokrates Agora’da birileriyle felsefe konuşur mesela. Bu tür metinler bile felsefe buluşmalarının bir parçası olarak sahneye taşınabilir. Platon’da da bir sahne var çünkü. Felsefe ve tiyatronun ne kadar buluştuğunu orada görebilirsiniz.
Tabi ki çok rahatlıkla yapılabilir, diyaloglu metinler zaten. İşin didaktik yanı törpülenerek, gündelik konuşmaya yakın bir hale getirerek hoş bir şey haline getirilebilir. Yurtdışındaki tiyatroculara bir bakıyorsunuz, felsefe okuyor adam yan dalı tiyatro. Bu ikisi birbirinden ayrıştırılamaz ki. Ne yapıyoruz Antigone’de, bir oyun içerisinde devlet kavramını tartışıyoruz. Sosyal bilimlerin dalları tiyatro ile hep iç içe olmuştur, olması da gerekir zaten.
Antigone çok katmanlı bir oyun… Felsefe toplantılarının bu senenin teması dindi. Tanrı’nın adaleti ile din/ahlak değerleri, Hume’un dini eleştirmesi gibi. Bu oyunda da insan yapısı bir adalet ile Tanrısal adalet arasında bir gerilim var çünkü sahnede Antigone “Tanrıların istediği aslında bu olamaz, burada bir hata var” diyor ve kendi doğrusundan gidiyor. Bu senenin etkinliğinin teması ile bir uyum var.
Şöyle bir repliği var mesela: “Ben kardeşimi gömdüm diye ismimi dinsize çıkardılar”. Gerçekten de dinle ilgili çok güzel göndermeleri olan bir oyun. Ama bu günün kafasıyla baktığımız zaman tabi. Ne kadar güzel bir oyun yazmış. Her dönemde birinin tarafından bakabiliyormuşsun oyuna. Shakespeare’in evrenselliği dediğimiz şeyin yakalandığı noktalardan biri de bu herhalde. Yarın sistemler, düşünce tarzları değiştiğinde biz belki oyuna Haymon’un gözüyle bakacağız ve sahnelerken Haymon’u ön plana çıkaracağız belki de. 2500 yıl önce birileri yazıyor ve hala sahneye tartışabileceğiniz bir ortaklık bulabiliyorsunuz. Bu gerçekten çok etkileyici bir şey. Biz oyunlardan önce, enerjilerini doğru kullanmaları için oyunculara belli konuşmalar yaparız. Bu oyundan önce dedim ki, bir şey demeye gerek yok ki. Sadece bulunduğunuz mekanı bir düşünün, oynadığınız oyunu bir düşünün. İşte bu, dedim.
Bugün dinlediğimiz bir sunum vardı. Örneğin Michigan Üniversitesi’nden John Wright Hume’un dinin halkın ahlakını korku ile terbiye eden bir yönü olduğunu ifade etti. Hume bir 18. yy düşünürü ve kendi yaşadığı dönemde, “insanları terbiye etmek için bir öteki dünya kavramı inşa etmenize gerek yok” demesi radikal bir söylem. Bu söylem bugün izlediğimiz şeyle paslaşıyor. Tabi Hume tek Tanrılı bir dinden bahsediyor. Bu oyunlarda çok tanrılı bir din tasavvuru var. Peki, sizce biz çok tanrılı bir dünyanın oyununu bugün, tek Tanrılı bir dünyadan sahnelerken asimile ediyor muyuz?
Ben açıkçası oyunların özündeki çok tanrılı dünyayı tek tanrılı bir dünya gibi sunduğumuzu düşünmüyorum. Aksine çok tanrılığın altını çizmek benim hoşuma gidiyor. Oyunun kendindeki yapıyı korumak benim için daha önemli açıkçası.
Benim aklıma şimdi başka bir şey daha geldi. Maske kullanımıyla ilgili olarak. Biz felsefe okurken, persona teriminin sahne üstünde kullanılan maskelerle bağlantılı olduğu öğretilmişti. Antik Yunanlılar maskeye persona diyorlar ve persona, toplumsal açıdan makbul vatandaşın taktığı bir şey. Toplumsal bir rolü kuşanıyorsunuz, giyiniyorsunuz. Sizin sergilemenizde sadece Antigone’nin maskesinin olmamasının nedeni, onun bireysel olarak bir karşı çıkış içinde olması, onun bireysel bir ruh olarak konuşması mıdır?
Doğru. O özellikle seçtiğim bir şeydi. Çünkü koro, yani masklı olanlar Antigone’nin yanında açıkça yer almıyor. İsmene zaten yer almıyor. Kreon zaten Antigone’nin karşı çıktığı sistemi kuran kişi veya onun temsilcisi, yani muktedir olan. Bu sisteme karşı çıkmak maskı atmakla başlıyor diye düşündüm. Antigone’nin mask kullanmamasının nedeni budur. Masklar da çeşitlidir. Kreon’un çok sert bir ifadesi vardır. İsmene’nin maskı ağlayan bir masktır mesela. Koronun maskları çeşitlidir, yaşlıdır veya gençtir vb. ama ifadeler nötrdür. Antik Yunan oyunlarında koro kaypaktır. Antigone’nin yanında yer alır gibi görünür ama sonra “hııı! Kızım niye böyle bir şey yaptın, keşke yapmasaydın” der. Genelde Devlet’in, erkin, Tanrıların yanında, bu oyunda da Kreon’un yanında yer alan bir güçtür. Bu şekliyle “sağduyunun sesi”dir. Biz de bütün bunların yanında yer almayan birinin, Antigone’nin maskını nasıl yapabiliriz diye düşündük. Birkaç deneme de yaptık açıkçası ama sonunda mask kullanmamaya karar verdik. Biz bugünden Antigone’yi masksız gördük, o dönemin hiçbir ifadesini görmedik yüzünde.
Peki oyuncularımız kimlerdi? Onları biraz tanıtabilir misiniz?
Şimdi Antigone, İsmene ve Kreon’u oynayan arkadaşlarımız okullarını bitirmiş, profesyonel olarak oyunculuk yapan insanlar. Devlet tiyatrolarıyla sözleşmeli olarak çalışan, başka yerlerle de çalışan oyuncular. Koro tamamiyle Kültür Üniversitesi oyuncularından oluşuyor. Kültür Üniversitesi İletişim Fakültesi içinde Radyo ve Televizyon Oyunculuğu Bölümü var, ben Devlet Tiyatroları’nın yanı sıra orada öğretim görevlisi olarak çalışıyorum.
Nasıl çalıştınız, ne kadar çalıştınız? Bu mekanı provalar için kullanamadınız herhalde.
Yok, öncesinde İtalyan sahnede çalışıyoruz, sonra bu sahneye 2 günde monte etmeye çalışıyoruz. Koroyla sene başından itibaren haftada 1-2 gün çalıştık ancak 15-20 gün önce yoğun çalışmaya başladık. Antigone, İsmene ve Kreon ile ayrıca çalıştık. Sonra bunların hepsini Devlet Tiyatroları’nın büyük sahnelerinden bir tanesinde bir araya getirdik, sonra buranın atmosferine uyarlamaya çalıştık. Geçen sene buraya adapte olmaya çalışırken sürprizlerle karşılaşmıştım ama bu sene tabi daha deneyimli olunca daha rahat oldu. 2 gün yeterli oldu. Oyuncular için çok gerekli bu, 2500 yıllık tiyatro, 2500 yıllık oyunlar, buraya gelince zaman makinesine girmiş gibi oluyor insan.
Assos aslında 5-10 yıl önce gösteri sanatları açısından çok gündem olan bir yer haline gelmişti. Rahmetli Hüseyin Katırcıoğlu burada bir girişim başlatmıştı. Şimdi her ne kadar bir felsefe etkinliğinin ucuna eklenmiş bir etkinlik bile olsa bir oyunun sergilenmesi iyi olmuş.
Tabi ki. Burası Aristoteles’in mekanı ise, olağanüstü bir tiyatrosu varsa neden olmasın. Hatta bu tiyatro mekanının sadece tiyatro için kullanılmaması gerekebilir. Sene içinde yayılmış büyük konserler de organize edilebilir gibi geliyor bana. Herhalde buna kapı açılır, çünkü seyirci sayısı artıyor. Geçen sene 100 kadar seyirci vardı ama bu sene müthiş bir katılım oldu. Demek ki insanların böyle bir şeye ihtiyacı var. Örneğin bizimle aynı otelde kalan Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden öğretim görevlisi bir bayan bugün ayrılmak zorundaydı ve provayı izleyip izleyemeyeceğini sordu. Biz de hazır seyircimiz varken kostümüyle her şeyiyle genel prova aldık. İnsanlar demek ki buraya geldiklerinde denize girmek dışında böyle etkinliklere de ihtiyaç duyuyorlar, böyle etkinlikler onları çekiyor demek ki.
Öyle, sadece felsefe buluşmasına katılanlar değil, pansiyonlardakiler, kampinglerdekiler, Assoslular çoluk çocuk gelmişlerdi.
Bizim şoförler de ailecek geldiler. Geçen sene niyeyse biraz kenardan izlemişlerdi, bu sene rahattılar.
Dün Behramkale’den biri bizi amfi tiyatroya kadar götürdü sağ olsun. Hüseyin Katırcıoğlu’nu ve o dönem yapılan etkinlikleri sorduk ona da. “O bir taneydi, geldi buraya çok farklı bir hava kattı, biz de sahneye çıkıyorduk onların gösterilerinde” dedi mesela. Araya çok zaman girmiş ve onlar da buradaki etkinliklere gelmemeye başlamışlar.
Çok güzel. Buna yine gönüllü olabilecek, uzun zamanını ayırabilecek insanlar olsa da tekrar başlasa keşke. Sene içinde burada yapılan etkinliklerde genel koordinasyon da sağlanabilir, buraya birçok gösteri taşınıp sergilenebilir, birçok şey yapılabilir. Troyalı Kadınlar diye bir oyun var ve burada geçiyor oyun. O kadınlar buranın kadınları. Değerlendirmek çok iyi olur tabi.
Bakarsınız seneye sizden o oyunu izleriz. Zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim.