Film Arası Sinema Dergisi, Haziran ayında yayımlanan 11. sayısı ile sinema sendikalarının temsilcilerine mikrofon tuttu. Zeynep Merve Uygun’un hazırladığı Sinema Meclisi’ne konuşan sendika yöneticileri, sektörde yaşanan örgütlenme ve sendikalaşma zorluklarına vurgu yaptı. Dosyaya görüşleriyle katılan sendikacıların ortak görüşü yasaların en kısa sürede değiştirilerek örgütlenme yolundaki engellerin ortadan kaldırılması. Bazı sendikacıların Film Arası Dergisi’ne konuyla ilgili olarak yaptıkları açıklamaların bir bölümü şöyle:
İsmail Güneş- (Yönetmen- Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği Yön. Kur. Bşk.)
Çalışma yasalarının değişmesi şart
Türkiye’deki çalışma ile ilgili yasalar maalesef aktif ve herkesin üye olabileceği bir sendikayı ön geremiyor. Ülkemizdeki çalışma yasaları bir işçinin sürekli çalışmasına göre düzenlenmiş. Ancak sektörümüzün şartları icabı maalesef işçi statüsünde çalışanlar uzun vadeli çalışma imkânı bulamıyorlar ve bulamadıkları için de sendika üyesi olamıyorlar. Bu durumda sendikalı çalışanlar maalesef sendikasız çalışanlara oranı %10 civarında bile oluşmamaktadır. Meslek Birlikleri açısından bakıldığında ise, durum şimdilik biraz daha iyi görünmektedir. Çünkü Ülkemizde sinema alanında kurulmuş telif toplamakla mükellef 8 adat meslek birliği mevcut olup, bu birlikler son bir yıldır Sinema Meslek Birlikleri Güç Birliği adıyla sözleşmeli bir platform oluşturdular ve eskiye göre daha güçlü görünmekteler. Bu gelişmeye rağmen mesleği yapmak için bir meslek birliğine üye olma zorunluluğu olmadığı için meslek birliğine üye olmayan telif hakkı sahipleri meslek birliğine üye olanlardan daha fazla şu zaman itibariyle. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yapılması gereken küçük birtakım değişiklikler bu durumu tersine çevirecektir ve Sinema alanında henüz toplanamayan telifler toplanabilecektir.
Murat Saraçoğlu – (Yönetmen- Film-Yön Yön. Kur. Üyesi)
Mevsimlik işçinin hakları bizimkinden iyi durumda
12 Eylülü hatırlayarak başlamalı bu sorunun cevabına, örgütlü yaşam ve temel insan haklarının tırpanla biçildiği ve yaşamın soysuzlaştırıldığı bir dönemin ardından sendikal faaliyetler ve insanların haklarını aramak için sokağa çıkması süreci, demokrasinin ilerleme(me) süreci gibi nedenler sinema örgütlenmesinde de belirleyici. Ayrıca sektör bence hala ülkemizin en gecekondu sektörü. Buradan sağlam bir dinamikle yükselen örgütlenmeyi hemen beklemek zor. Mevsimlik pamuk işçilerinin hakları sinema sektöründe çalışanlardan daha iyi neredeyse.
Zafer Ayden- (Sine-Sen Genel Bşk.):
Gasp edilen haklarımızı almak için örgütlemek zorundayız
Dünyada sinema sendikaları 1933 yılında kurulmuş, bizde ise toplam 33 yıldır sendika var. 1933’te kurulan sendikalar gerekli desteği arkalarına alıp bir hayli yol almışlar, günümüzde artık güçleri tartışılmayacak bir noktada… Bizde 71 darbesinin ardından doğan sinema sendikası ilk adımları attığında iktidarda Demirel ve Milliyetçi Cephe, sinemada sansür vardı. 1980’de askeri darbe yapıldığında ise Sine-Sen’in yöneticileri iki dalga halinde tutuklandılar ve işkencelerden sinemacılarımızda paylarını aldılar. Sine-Sen’in bir kez daha kurulabilmesi için 1992 yılına gelinmesi ve DİSK’in tekrar açılmasını beklemek gerekti. O yıllarda Türkiye’de piyasalar da büyük bir kriz vardı üstelik zamanın televizyon kanallarında yerli yapımlar yok denecek kadar azdı, Türk sinemasına ise tamamen bitti gözüyle bakılıyordu. Sinemamızdaki sendikal sürecin 33 yıllık özetinin kısa ana başlıkları ne yazık ki bunlar, detaylara inildikçe daha pek çok sıkıntı pek çok mücadeleli zor zamanlar yaşandığı açıkça görülür. Bu nedenle sendika, çalışanların haklarını korur, çalışma koşulları ücretler sosyal güvenceler ve bunların yasal düzenlemelerinin getirilmesi için uğraşırken bir yandan varlığını sürdürebilme, yaşananlara karşın tavrını değiştirmeden direnme gücüyle varlık gösterme mücadelesi verir Türkiye’de..Ya bu tip sorunlarla boğuşmadan sendikal hak ve özgürlükler için mücadele edenler ne yapar?
Hüseyin Kuzu – (Senarist – Kültür Üniv. Öğr. Gör.)
Nesillerde örgütlenme bilgisi birikmiyor
1980 yılında kapatılan sendika Sine-Sen ancak 1992 yılında açıldı. Aradan geçen zamanda apolitik aynı nesil kuşaklar sendika sözcüğünden korkuyordu. Onlar adeta kendilerini TV dizilerinin oluşturduğu cangılda buldular. Devlet çalışma yasalarında kuralların kontrolünü yapmadığı için çalışma saatleri de uzadı. Oysa haftada 45 saatten fazlası yasaktır. Hala da kontrol etmiyor. Taşeron yapımcılık da bu düzeni sonuna kadar sömürüyor. Herkes işten atılma korkusu içinde ve bilinçsiz olduğu için korkuyor. Nesillerde örgütlenme bilgisi birikmiyor. Sinema konusundaki bilgi de her geçen gün erozyona uğruyor.