Melih Anık
Tiyatronun “oyun”larından bahsediyorum tabii, benim en çok keyif aldığım “oyun”lardan.
Cevabı belli bir soru, bunu bilmeyecek ne var! Artık yuvada drama eğitimindeki çocuk bile bilir, ağlatan ve güldüren oyunlar vardır, (çocukların bile şaşırdığı) oyuncuları çocukça konuşan oyunlar da. Orta okul seviyesinden itibaren trajedi, komedi, dramdır; üniversite yıllarında grotesk, epik, suratına, tulûat, doğaçlama, ezilen olur tiyatro… TV izleyicisi için “hoş hareketler” tiyatro sayılır. Hayata atılınca, “benim hayatım tiyatro”dur. Çocuğu olan için “dramatik eğitim”dir tiyatro. Yaşlanınca “nerede o tiyatro”lar, ölen oyuncunun arkasından yaşananlar tam bir ‘tiyatro’!!!!
Bu yazıdaki tiyatro sınıflandırması farklı. “Yazana göre” tiyatro var artık… “Hakkında kim yazmış söyle, seni söyleyeyim” yani.
Köşede Yazar
Köşe yazarları tarafından yazılan tiyatro yazıları bu sınıftadır. Onlar da çeşit çeşittir.
Bu yazarların içinde yedi sene tiyatroya gitmemiş ama her konuda ahkâm kesmekten utanmayanlar vardır. Gençliğinde Paris’lerde Londra’larda tiyatro seyrettiği için “yerli malı”, ona basit gelir. Yazarın önemi, “onun” arkadaşı olmasından kaynaklanır. İyi salonlarda kalabalık içinde seyretmek ister oyunu. Davetle gider. Seyretmeye değil seyredilmeye gelmiş gibidir. Onun ne yazacağı, gitmeye karar verdiğinde bellidir. Zaten ne yazacağı belliyse tiyatroya gider. Yazısından kendini anlatır genellikle. “Yahu tiyatromuz da çok gelişmiş” der, “öyle bir oyun, oyunculuk” beklememiştir, “gurur duyar” gelinen noktayla. O gurur duyunca tiyatro vardır(!) “Hah işte tiyatro benim bildiğim noktaya geliyor” ifadesi vardır yazılarında.
Diğer bir tür köşe yazarı tiyatrodan anlamaz ama her şeyden anlar. Haber verilmeyi bekler. Oyunu beşinci yılında seyretmişse “Böyle güzel bir oyun vardı da neden haber vermediniz” der. Yani o “geç kalmamıştır, geç bırakılmıştır” Onun yazılarında gevrek bir kahkaha kıvamı vardır. Elleri ve fularları ile anlatır oyunları. Aklında hep, “şu çocuklara yardım etmeli” vardır. Onun için “ballandırmayı” sever. İki lafın birinde Londra ile karşılaştırır. Beğendigi oyun “Londra’dakinden aşağıda değildir. Londra’da bile dolu salona oynar.” Yılların sanatçısı, o fark edince, olağanüstü yetenek oluverir birden(!) Yazısının içinde şarap tadı vardır, kadehler havaya kalkar.
“Köşe”si olan ama “ikinci adam” olmayı seçen yazar vardır. O baharı Ege’de kışı Kars’ta karşılar. O “tat kaçırmayı” sevmediğiiçin oyunu yazmaz, mekânı yazar. “Anlatmayayım gidin görün” der. Söyledigi mühimmiş gibi gelir ama ne olduğu anlaşılmaz. Belki de anlaşılmamaktadır onu önemli kılan.
İşi gücü “sosyete olan yazarlar” da “çok güzel, beğendim, harika” gibi nidalarla beğenirler. Onlar “nidalı” yazardır! Ama bunlar her mekâna gitmezler. Mekânın da “moda” olması gerekir.
Bunların içinde, “içinde kalmış olanlar” vardır. Sezon başında oyun sıralaması yaparlar. Tiyatrocu arkadaşları vardır onlara yardım eden bu listelemede.
Köşe yazısına düştü mü sınıf atlamış gibi olur tiyatro. Aslında o yazılarda ne atlayan vardır ne de tiyatro. “Köşe”lerin tiyatrosunun sponsorları olur, evlerde sezon açılış resepsiyonları yapılır. Sezon başından ödül alacaklar bellidir. O yazılardan memnunsanız o yazılar itibar ve ödül kazandırır(?). Reklâmlarda seyirci avlamak için kullanılır o yazılar.
Bir tür köşe yazısında tiyatro, politik malzemedir. Bizden ve öteki ayrımı yapar. Adres gösterir. Kendi inancına hassastır her zaman. Onlar saman alevi gibidir. Tiyatroya etkisi dönemsel ve “eser” nisbetindedir.
Duayen Yazar
Yıllardır yazdığı için yazılarına “çeşni” katarak işini renklendirir. Yeni yeni söylemler bulur. “Karakterin duygu ve düşünceleri arasındaki diyalektiğinden, narin görsel ve yüzsel aygıtın kas bağlamında tüm denetimsizliklerinden bahseder; sistematik temrinler sonucu kazanılmış karşıt alışkanlıklardan korunamamasını eleştirir; karaktere can verdirir; ruhun tensel dokunuşları, bir giysi gibi rol, aklın labirentlerindeki karmaşanın bedensel anlatımında ulaşılan o hassas noktaları bulur; tüm varlığın derinlikli tutkularının, coşkularının başarıyla harekete geçirimesinden bahseder. Oyuncular çocukları gibidir alınlarından öpülesi. Beğenmemişse bunu babacan bir şekilde yapar: “Bir daha geleceğim seni seyretmeye ona göre. Amcana göster kendini. Oyuncuya başka oyuncuyu adres gösterir. “Git şunu izle, seni yeniden seyredeceğim.” Bazı oyuncular onun göz bebeğidir. Onda tiyatroyu “muhafaza ve müdafaa etme” misyonu vardır.
Politik Yazar
Her yol siyasete çıkar onda. Romeo ve Juliet’ten komunizm manifestosu çıkarır. Genellikle “solcu”dur, kapitalizme takmıştır. Oyun “kapitalizm karşıtı” ise alkış alır ondan. O sevmişse mutlaka görülmelidir. İyi kalplidir, oyuncular ile yakın ilişkiyi sever. Onlara yardım etmeyi görevi bellemiştir. Önceden telefon eder “ben geliyorum” diye. Kapıda davetiyesi onu beklesin ister. Beklenmedi mi, yer ayırmadılar mı kızar. Heryaptığını” rapor eder. “Gittim, üç yazı daha yazdım” falan . Yüze gülüp arkadan konuştuğu görülmüştür. Onların adı geçince gülümsenir usulca.
Bir türün başka bir örneği, geçmişin ruhunu yaşatmaya çalışır. Tek kitap tek yazardır kılavuzu. Her şeyi ona göre tartar. Bazen küfür olur ağzında bazen sakız, çiğnediği. Tek gözlü tek elli bir çınardır. Heyecan ister sürekli. Yürünsün, slogan atılsın… Dili küfürlüdür ama onu da becerdiği söylenemez. En çok onun küfrüne gülünür. O yanılmaz, yanlış yazmaz(!) Devrim yoludur tiyatro. Gitgide nostaljikleşir, hoş bir renktir hayatımızda.
Güzel ve Alımlı Yazar
Gönlündeki tiyatro aşkı onu eleştirmen yapmıştır. Giysileri yazılarından daha ilginçtir. Beğenmediğini yazmaz, kimseyi kırmak istemez çünkü. Onu işe alanlara saygısı çoktur, teşekkür etmeyi pek sever. Sahneye çıkacağı günü hayâl etmekle hayat geçirir.
İçinden Geleni Yazar
Bir zamanlar tiyatroya dokunmuştur ama şimdi dışarıdan bakmaktadır. Davet beklemez, her davete de gitmez. İçinden gelirse seyreder, söyleyeceği farklı bir şeyler olursa yazar. Yazmayı, okuma gerektirdiği için sever. Kendi kendineymiş gibi yazar. Yazıları uzundur. Ne dediğini anlamayanlar çıkar zaman zaman. Ona buna saldırarak şöhret olmaya çalıştığı, kendi anlamsızlık çukurunda boğulduğu söylenmiştir. Yazdıkları metodik ve bilimsel bulunmaz. Hesapsız kitapsızdır. Dilinin ayarı yoktur, sevmeyeni çoktur. Bunlar “sinir” tiplerdir. Ne olduklarını anlamak zordur.
Meraklı Yazar
Acaba ben de eleştirmen olabilir miyim diye yazar; ilk yazıda ortalığı sarsacağını sanır ama sarsamazsa umutsuzluğa düşer. Ara sıra yazdığı için öğrenemez, eleştirilerden ders alamaz ve başladığı işin sonunu getiremez.
Akademik Yazar
Ciddi yazar. Dili akademiktir, zordur. Sözlük ile okumak gerekebilir. Her yazıları bilimsel bir makale, dramaturjik bir analizdir. Okuyanın da kendisi gibi olduğunu sanır. Yazıları çok uzun olur. Okunabilse, çok yararlı olabilir yazısı. Ama genellikle yazısının ilk ve son paragrafları okunur. Öğrencilerine destek olmayı sever. Beğenmemiş de olsa öğrencilerini üzmeden başka türlü söyleyebilme becerisi kazanmıştır. Yazdığını en iyi öğrencileri anlar ama onlar da zor anlar, eğer okurlarsa!
Köşesi olanlar mecburen kısa yazar. Ama hem öğrencisinin hem de tiyatronun gönlünü kırmamaya dikkat eder. Yazıları şifrelidir, öğrencisi anlar. Bazısı ise hep “sevdiğini” yazar. Kişiye özel eleştirmendir sanki.
İçlerinde en zor durumda olanlar dramaturgi ve eleştirmenlik tahsili almış olanlardır. Onlar için aşağısı eleştiri üstü dramaturgidir. Eleştirirken dramaturg olmayı hayal ederler, dramaturg olduklarında da eleştirmen olmayı.
Yorum Yazar
Bunlar bir başkasının yazısının altına ya da oyun tanıtımlarının altına yazarlar. Zaman zaman diğer yorumlara takılırlar. Bazısı bütün bir yazı yazmaktan üşenir ama yorumu, yorumladığı yazıdan daha uzundur. Genellikle yazara vur kaç yaparlar. Gerçek isimleriyle yazanlar ve takma isimle yazanlar olmak üzere ikiye ayrılırlar. Kimisi birinin peşine takılır onun ağzına bakarak yazar ki bunlar içinde tiyatro cemaatinin oyuncuları vardır.
Aktif Tiyatrocu Yazar
Ara sıra yazar. Genellikle dayanma sınırına geldiğinde yazdığıiçin yazısı bir isyan havası taşır. Bazen günah çıkarır, bazen başka bir yazının altına yorum yazarak beğenisini gösterir, bazen hakkında yazılan yazı altlarında “telef olup”gider. (Aktif olmayanlar jüri üyesi olur.)
Bir de duygusal olanlar vardır. Onlar sanat ilkesi, sanat abidesi tanımcısı sayılabilir. Gözünün önündeki yok olunca kendine gelir, idrak eder ve günah çıkarır. Sevdi mi tam sever. İşte o zaman övmekte kimse onunla yarışamaz. Eşi yok “Don Kihote”leri bulur başımızın üstüne çıkarır. Türk Tiyatrosu adına görevler ısmarlar. Yazılar olmuş mu olmamış mı en iyi o tanır(!) Bu arada eğitimsiz de bu işlerin olabilecegini ima eder. Kişinin kendini yaratmasına en çok o inanır.
Ben bunları bulabildim ey seyirci, “oyunlar kaça ayrılır” en iyi sen bilirsin!