Bu metin, İTÜ Taşkışla Sahnesi 2011 dönemi eğitim prodüksiyonu olan Antigone (Sophokles) kapsamında yapılan arka plan çalışmalarını ve dramaturji tartışmalarını aktarmak amacıyla hazırlanmıştır.
A. METİNİN ANLATI DÜZLEMİ
1. Olay Örgüsü (Hikaye):
Sophokles’in kaleme aldığı Antigone, Kral Oedipus ile başlayan tragedya üçlemesinin son oyunudur. Kimi kaynaklar Antigone’nin bir efsane olduğunu ve Sophokles’in tragedyasına bu efsaneyi konu olarak aldığını iddia ederken kimi kaynaklar da Antigone’nin Sophokles tarafından kurgulanmış bir oyun kişisi olduğunu ileri sürer. Efsane olarak ele alındığında hikaye kısaca şöyle özetlenebilir:
Oedipus doğduğunda, bir kahin onun babasını öldürüp annesiyle evleneceğini söyler. Kral olan babası Laios bebek Oedipus’u uzaklara gönderir. Günü geldiğinde Oedipus, yaptığının farkında olmayarak babası Laios’u öldürür ve annesi Iokaste’yle evlenerek ülkesinin kralı olarak taç giyer. Bu evlilikten iki erkek (Eteokles ve Polyneikes) iki de kız (Antigone ve Ismene) dünyaya gelir. Sonra, birden Oedipus’un hüküm sürdüğü Thebai kenti, ardı arkası kesilmeyen felaketlere tanık olmaya başlar. Oedipus’un gerçek kimliği açığa çıktığında felaketin nedeni de anlaşılır. Sonuçta Iokaste kendini asar ve Oedipus da kendini kör eder.[i]
Oedipus oğulları ülkeyi idare edecek hale gelene kadar Thebai’de kalır; ardından kızı Antigone’nin yardımıyla Kolonos’a gider. Ancak oğulları arasında gelişen husumetler yeni bir kehanet doğurur: Oedipus’un gömüldüğü yer bilinmezse kardeşlerin büyük bir felaketle karşılaşacağı ilan edilmiştir. Eteokles ve Polyneikes kendi çıkarları için babalarını kullanmaya çalışırlar, Oedipus ise buna izin vermez. Oğulları kendisini zorla Thebai’ye getirtmeye kalkınca onlara beddua okur. Ardında huzur içinde ve kendi topraklarından uzakta ölür.[ii]
Eteokles ve Polyneikes, babalarının bedduasının gerçekleşmemesi için aralarındaki husumeti çözmeye çalışırlar. Ülkeyi bir sene Eteokles, sonraki sene Polyneikes olmak üzere dönüşümlü olarak yönetmeye başlarlar. Ancak hükümdarlık hırsı galip gelir ve Eteokles sırası geldiğinde tahtı kardeşi Polyneikes’e devretmeyi reddeder. Ülkeden sürülen Polyneikes, tahtı elde edebilmek için Argos Kralı’nın kızı ile evlenir ve Argos Kralı’nı Thebai’ye saldırmak için ikna eder. Argos Kralı’nın altı kumandanını da yanına alan Polyneikes, Thebai’nin yedi kapısının önüne dikilir. Hakkı olan tacı istediğini ilan ederek kardeşini savaşa çağırır. Savaşta karşı karşıya gelen kardeşler birbirlerini öldürürler.[iii]
Antigone’nin öyküsü burada başlar. Tahtın mirasçısı olan kardeşlerin ölümüyle amcaları Kreon en yakın erkek akraba sıfatıyla tahta geçer. Kreon, yurdunu savunmak için ölen Eteokles’in kahramanlara layık bir törenle gömülmesini, diğer kardeş Polyneikes’i ise vatana ihanetten mahkûm ederek gömülmeden, cesedi kuşlar ve kurtlar tarafından parçalanacak şekilde bırakılmasını emreder. Antigone, kardeşi Polyneikes’e yapılan bu haksızlığı kabullenmez ve devletin başı olan Kreon’un emrini ihlal eder. Kardeşinin başında, onu üzerine bir avuç toprak atarak takdis ederken yakalarlar. Kreon, emrine karşı geldiği gerekçesiyle Antigone’yi ölüme mahkûm eder: Canlı canlı bir kaya mezara konulacak ve orada ölecektir. Kreon’un oğlu Haimon, aynı zamanda Antigone’nin de nişanlısıdır, onun bu kararına itiraz eder. Ancak Kreon kendinden başka hiçbir şeyi görmemektedir; oğlunu hiçe sayarak yine de kararını uygular. Bunun üzerine Antigone mezarda kendini asar, Haimon da onun ölüsüne sarılarak intihar eder. Kreon’un eşi Eurydike oğlunun ölüm haberi üzerine intihar eder. Kreon, yaslandığı erkini kaybetmiştir.[iv]
2. Metnin Tarihsel Bağlamı
Antigone, M.Ö. 440‘lı yıllarda Sophokles tarafından bir oyun metni olarak yazılmıştır. Daha sonra Kral Oedipus ve (M.Ö. 420) ve Oedipus Kolonos’ta (M.Ö. 400) oyunlarını da yazmasıyla birlikte bir üçlemeye dönüşmüştür. Sophokles’in yaşadığı ve oyunlarını kaleme aldığı dönemin tarihsel olaylarına ve oyunun nasıl bir ortamda yazıldığına dair bilgiler kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir.
a) Dönemin Siyasi durumu
MÖ 495-429 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Perikles, Atina’nın aristokrat ailelerinden Alkmeonidai’ye mensuptu. Perikles MÖ 461’de, arkhonluk seçiminin kuraya bağlanması sonrasında her yıl üst üste seçilebilmek mümkün olan ve bu sayede rütbede kalıcılık sağlayabilen on generallik kuruluna seçildi.
Atina’nın o dönemde ekonomik olarak kazandığı zenginliklerle beraber, Perikles tarafından yoğun bir imar faaliyeti başlatıldı. Ancak, imar ile ilgili yaptığı harcamalar, özellikle siyasi alandaki rakiplerinden büyük eleştiriler aldı. Ayrıca muhafazakârlarla arasında da sık sık sorunlar yaşanan Perikles, eski düzeni değiştirerek yerine yeni bir düzen koymaya yönelik reformlar gerçekleştirdi. Kimi kaynaklarda Perikles’in demokratik görünen uygulamalarının aslında bir tiranlığa hizmet ettiği, ünlü tarihçi Thukydides’in Perikles döneminden “sözde demokrasi dönemi” olarak bahsettiği de belirtilmektedir.
Sparta ile yapılan Pelopennessos savaşı sırasında hayatını yitiren askerler için Perikles’in yaptığı ünlü cenaze söylevi bu dönemde Atina demokrasisini en iyi yansıtan kaynaklardan biri olarak kabul edilmektedir:
“Bizim anayasamız komşu devletlerin kanunlarından taklit edilmedi. Bizler başkalarını taklit etmek yerine onlara örnek olmayı yeğleriz. Sahip olduğumuz yönetim tarzı belli bir azınlığın yerine çoğunluk tarafından desteklenmektedir ve bu yüzden demokrasi olarak adlandırılır. Kişisel meselelerin çözümü hususunda herkes yasalar önünde eşit haklara sahiptir. Burada daha yüksek mevkilere atanmaları için kişilerin sahip olduğu mülklerin önemi yoktur. Tam tersine sahip olunan faziletler ve yetenekler kamusal görevlerde bir vatandaşın diğerine göre daha yüksek bir mevki elde etmesini sağlar. İnsanların yoksullukları onların kamu yararı için iyi bir görevde bulunmalarına mani olmaz. Özgürlük bizlerin yönetimsel meselelerimizden kendi günlük meselelerimize kadar hayatımızın her alanına yayılmıştır. Burada hiç kimse yaptığı eleştiri yüzünden hakarete uğramaz. Bizler komşularımıza başlarına buyruk hareket etmelerinden dolayı kızgınlık beslemeyiz ve hatta onların saldırgan olmayı başaramamış incitici bakışlarına dahi izin veririz. Her şeye rağmen kendi iç yaşantımızda sahip olduğumuz bu huzur bizleri kanunsuz vatandaşlar haline getirmez. Bizler yasalar önünde kendi yetki verdiğimiz kişilere karşı sorumluyuzdur ve onların özellikle mazlumları korumakla ilgili yasalarına uyarız. Bu yazılmamış kanunların çiğnenmesi bizim için utanç verici bir şeydir.”[v]
Diğer yandan Sparta ile yapılan barış uzun sürmedi. Delos birliğinin Atina’nın egemenliğine girmesinden yakınan devletler Sparta ile dirsek temasına girdi. İlk olarak Perikles’i yönetimden uzaklaştırmaya çalışan Sparta, bunu başaramadı. Bunun da etkisiyle Sparta ile Atina arasındaki gerginlik doruğa çıktı ve MÖ 431’de 27 yıl sürecek olan Pelopennessos savaşı başladı.
MÖ 430 yılında Atina büyük bir veba salgınının etkisine girdi. Buna rağmen, Perikles 150 gemilik bir donanmayla Sparta’ya karşı harekete geçti. Özellikle yaşanan veba salgınının etkisiyle ümitsizliğe kapılan Atina halkı barış taraftarıydı ve Perikles’i uyguladığı politikalar nedeniyle para cezasına çarptırarak onu görevden uzaklaştırdı. Fakat kısa bir süre sonra generallik görevini üstlenecek bir kimse çıkmadığından Perikles MÖ 429’da tekrar bu görevi üstlendi. Ancak o da ailesi ve birçok yurttaş gibi veba salgınından dolayı aynı yıl hayatını kaybetti.
Bakış açısına göre demokratik ya da tiran olarak yorumlanabilen Perikles, Antigone oyunundaki Kreon’la benzerlikler göstermektedir.
b) Yazar Bağlamı
Antik Yunan’ın üç büyük tragedya yazarından biri olan Sophokles’in hayatına dair veriler çok azdır; verilerin çoğu da kesin olmayan kaynaklara dayandırılmaktadır. Bu nedenle farklı kaynaklardan yapılan okumalara bağlı olarak aktarılmaya çalışılmıştır.
(1) Kişisel Yaşam
Sophokles, İÖ 490’larda Atina yakınlarındaki Kolonos köyünde doğar. Aristokrat bir aileden gelmemesine rağmen zengindir; babası ticaretle uğraşır ve hatırı sayılır miktarda bir servete sahiptir. Yakışıklı, sempatik ve güçlüdür. Toplum içinde kabul gören ve sevilen biridir.
Bütün sanat alanlarında, aristokratların gördüğü türden bir eğitim görmüştür, bu alanlarda çok yeteneklidir. Bu nedenledir ki 15-16 yaşlarında bir zafer korosuna arp çalarak ve şarkı söyleyerek liderlik yapar, 100’ün üzerinde tiyatro oyunu kaleme alır ve bu oyunlarla katıldığı yarışmalarda ikincilikten düşük ödül almaz, 18 birincilik ödülü toplayarak Aiskhylos ve Euripides gibi Antik Yunan tragedyasının kare aslarını alt eder.
Nicostrata adlı bir kadınla evlidir, bu evlilikten Iophion adlı bir oğlu olur. İlerleyen yaşlarda Theoris adlı bir kadınla ilişkisi olduğu ve bu ilişkiden Ariston adlı bir çocuk dünyaya geldiği söylenir. Başka üç oğlanın daha adı geçer, ancak haklarında hiçbir bilgi yoktur. Yaşlılığında, Archippe adlı bir kurtizan ile aşk yaşadığı söylenir.
Ölümüne yakın bir zamanda oğlu Iophion Sophokles’e dava açar. Davaya dair çeşitli anekdotlar vardır ancak kesin olarak kanıtlanmamıştır. Bir rivayete göre Sophokles bütün mirasını son aşkı Archippe’ye devretmek istemiş; ancak Iophion miras hakkını göstererek bu talebi reddeden bir dava açmıştır. Bir başka anekdot baba oğul arasındaki ilişkiyi daha da ileri götürerek yorumlar: Söylenene göre Iophion davayı kazanabilmek için babasının akli dengesinin bozuk olduğunu ileri sürmüştür. Sophokles mahkeme heyetine akli dengesinin gayet yerinde olduğunu göstermek adına yazmakta olduğu Oedipus Kolonos’ta adlı oyunundan uzun bir tiradı ezberden, soluksuz okumuştur. Bir başka rivayet de bu hikayeyi doğrulayarak Sophokles’i son oyunu olan Oedipus Kolonos’ta tragedyasını yazmaya itenin oğlu Iophion’un tavrı olduğunu belirtir.
Ölümü, Atina’ya yıkım getiren Peloponness savaşı sonlanmadan hemen önce gerçekleşmiştir. Ölüm yılı İÖ 400’lerdir; 90 yılı aşkın bir yaşam sürmüştür. Ölümüyle ilgili de birçok anekdot vardır: Biri Antigone’den uzun bir cümleyi hiç soluk almadan okumaya çalışırken öldüğünü, bir başkası son oyununun da ödül alması üzerine mutluluktan öldüğünü, bir diğeri de Atina’da bir festivalde üzüm yerken tıkanarak öldüğünü ileri sürer.
Bütün yaşamı, Atina İmparatorluğu’nun yükseliş, olgunluk ve düşüş dönemlerine denk düşer. Çocukluğunda Salamis’in ve Platea’nın zaferlerini görmüştür; yetişkinliği Perikles Atina’sında geçer ve yaşlılığı Peloponness savaşlarına denk gelir.
(2) Tragedya Yazarlığı
Aiskhylos’un başı çektiği tragedya yazarlığında Sophokles, başlarda Aiskhylos’u andıran diline rağmen biçim, estetik, olay örgüsü ve rol kişileri gibi açılardan getirdiği yeniliklerle diğer tragedya yazarlarından ayrılır. Antik Yunan oyun yazarlığında oyun yazarının da oyunda rol alması geleneğini sesinin yetersizliği nedeniyle kırmasıyla sadece oyun yazarlığı yapan ilk tiyatrocu olarak da tanınır. Aristotales onu “tragedyaya üçüncü oyuncuyu sokan kişi” olarak tanıtır. Koro’nun tragedya içindeki rolünü azaltmış ve karakterlerin çelişkilerine daha fazla yer vermeyi tercih etmiştir. Tiyatroya kendi ayakları üstünde duran, güçlü ve özgür kadın imgesini yerleştiren ilk yazarın Sophokles olduğu özellikle vurgulanır.
Bir yoruma göre Sophokles diğer büyük iki tragedya yazarı Aiskhylos ile Euripides’in tam arasındadır. Aiskhylos her oyunu üçleme olarak ve bu üçlemeler bir bütün hikaye oluşturacak şekilde yazarken Sophokles her oyunun kendi içinde bir bütün olmasına özen gösterir. Sophokles’in tragedyaları bir öğrenciye antik yazarlığı öğretmek için kullanılabilir niteliktedir; Aristotales de onu en ideal tragedya olarak örnek gösterdiği Kral Oedipus’un yazarı olarak över.
Sophokles’in kendi tragedya yazarlığında kabaca üç aşama tanımladığı söylenir:
- Aiskhylos’u taklit dönemi. Tragedya yazarlığına giriş.
- Yeni arayışlar. Seyircideki duygular nasıl uyandırılır?
- Derinleşme. Karakterler ve tragedya yazınında sadelik, anlamlılık.
Oyunlarında ağırlıklı olarak Yunan mitolojisinden beslenir; Troya ve Troya’da geçen savaş, Aiskhylos ve Euripides için olduğu kadar onun için de dramatik olaylarla dolu ve sahneye taşınabilecek malzeme sunmaktadır.
Yazdığı 100 küsur oyundan sadece 7 tanesi günümüze kadar gelebilmiştir. Bu oyunlar Sophokles’in yazarlık hayatının son 40 yılına aittir; bu oyunların neden korunduğu bilinmemektedir. Genel olarak Aiskhylos ve Euripides’in aynı metinleriyle bir karşılaştırmalı okul kitabı olması nedeniyle korundukları düşünülmektedir. Oyunların yazılış sırası ve yaklaşık/tahmini yazılma tarihleri şöyledir:
İÖ 440’lar Aias
İÖ 443-438 Antigone
İÖ 430’lar Trachisli Kadınlar
İÖ 420’ler Kral Oedipus
İÖ 410’lar Elektra
İÖ 409 Philoktetes
İÖ 401 Oedipus Kolonos’ta
Günümüze kalan tragedyalarının hepsi bir prologos (giriş sahnesi) ile başlar. Olaylar güçlü sahneler dizisiyle gelişir; genellikle iki karakter arasında bir çatışma gerçekleşir ve bu çatışma oyunun doruk noktasına kadar sürer. Sophokles kimi oyunlarında Aristo’nun Poetika’da belirttiği üç birlik kuralına uymaz; örneğin Philoktetes’te oyun iki farklı mekanda geçer. Ayrıca Aiskhylos’un oyunlarının aksine oyun trajik kahramanın felaketiyle sonlanmayabilir; örneğin Aias’da baş kahramanın ölümünden sonra oyun onun gömülüp gömülmemesi üzerine bir tartışmayla devam eder.
Oyunlarının biçimi kabaca sabit kalsa da yazarlığı ilerledikçe içerik olarak karmaşıklaşır. Prologos ile başlayan sahneyi sırasıyla bir episod, bir stasima izler. Oyunun ilerleyen kısımlarında Koro ile trajik kahramanın düet yaptığı bir kommos bulunur. Aşağıda iki farklı dönemine ait iki oyunu Philoktetes ve Antigone arasında biçimsel bir karşılaştırma verilmiştir. Koronun giderek geri plana itildiği ve karakter sayısının arttığı gözlemlenebilir.
Sophokles’in oyunlarında dramatik karakter önemlidir. Karakter, Sophokles tragedyalarında merkezi konumdadır ve olaylar onun etrafında gelişir. Genelde bu karakterler yalnız insanlardır; yaşadıkları toplumdan ya da çevreden soyutlanmış, dışlanmış ya da kendileri bilerek ayrılmıştır.
Sophokles’te büyüklük felaket getirir. Karakterlerin hepsi Aristo’cu tragedya geleneğine uygun olarak normalden daha büyük ve erdemli kişiler olarak resmedilmiştir. Onların bu büyüklüğü, sıradan seyirci için onlarla özdeşleşmeyi zorlaştıran bir etken olarak okunabilir; bir yoruma göre modern seyirci bu tür tragedyalarda kendine ikincil karakterleri daha yakın bulmaktadır. Bu yorum, Antigone’nin günümüzde feminist ya da radikal gruplar tarafından tarihte ilk başkaldıran kadın figürü olarak gösterildiğini hatırlatarak bunun 2500 yıl önceki seyirci için aynı anlama gelmediğinin unutulmaması gerektiğini vurguluyor:
“… büyük olasılıkla İÖ beşinci yüzyıl seyircisi için Antigone bu kadar sempatik değildir. O erkeğin alanına giren ve şehrin yöneticisi Kreon’a karşı çıkan bir kadındır. Teresias Kreon’a yanlış yaptığını söyler ancak asla Antigone’nin doğru yaptığını söylemez ve Koro Antigone’yi ‘öfkeli bir babanın öfke eğilimli kızı’ olarak tanımlar.”[vi]
Her ne kadar Sophokles Aiskhylos’un trajik kahramanını derinleştirerek çelişkileri ve çatışmaları somutlaştırsa da henüz çok boyutlu bir karakter söz konusu değildir. Sophokles’in oyunlarında karakterlerin psikolojik nedenlerine dair sadece ipuçları vardır, oysa Euripides karakterin eylemlerini geçmişten gelen ya da kişisel deneyimleri doğrultusunda açıklayacaktır.
B. METNİN ANLAM DÜZLEMİ
1. Oyunun Ana Teması (Ne Anlattığı) ve Rol Kişilerinin Katkısı: Metnin Antik Yunan Çerçevesinde Okunması
Antigone, gelenek ve devlet arasında bir uyumun gerekliliğine dikkat çeken bir metindir. Antigone karakteri sıkı sıkıya geleneklere bağlı ve aile sevgisi uğruna ölümü göze almış bir kadın olarak karşımıza çıkar. Oyunun diğer önemli karakteri Kreon ise, savaş sonrası Thebai’nin başına geçmiş, kendisini ve otoritesini kabul ettirmek isteyen, bu yüzden de öldükten sonra bile kentin dostu ile düşmanını ayrı tutan bir kral olarak kendini gösterir.
Oyun, Antigone ve İsmene’nin saray önünde konuşmalarıyla açılır. Antigone İsmene’ye kardeşi Polyneikes’in gömülmediği haberini verdikten sonra kardeşini gömeceğini açıklar. Antigone’nin gömme eylemi konusundaki kararlılığı hem Polyneikes’in kendisinden istediği mezara[vii] hem de yakınını kaybetmiş yaslı bir kadın olarak içinde yaşadığı toplum tarafından kendisine yüklenen sorumluluklarla ilişkilidir. Dönemde kadından beklenen devlet kurallarına ve geleneklere sorgusuz, şartsız bağlılıktır. Yas tutmak da kadınlara ait bir sorumluluk olarak algılanır. Antigone’nin kardeşini gömmeye çoktan karar verdiği, ilerde de göreceğimiz üzere, bunu pekala tek başına yapabileceği halde İsmene’den yardım isteyişi, İsmene’nin hala geleneklere bağlı ve sorumluluğunu taşıyan soylu bir kadın mı, yoksa soyunun yozlaşmış bir çocuğu mu olduğunu anlamaya yönelik bir çaba olarak okunabilir. Bir bakıma Antigone, İsmene’ye kardeşini gömme şerefini bahşetmektedir.
İsmene de Antigone gibi geleneklere önem verir ancak erkeklerin kararlarına da karşı koyamaz ve başını derde sokmamak için kendisine söyleneni yerine getirir. Antigone’nin ölümü göze alışının nedenleri ailesiyle kurduğu ilişkiden yola çıkarak tespit edilebilir. Dönemin akrabalık ilişkilerine ve aileye verdiği değer oldukça yerleşmiş durumdadır. Antigone tüm akrabaları yeraltında olduğu için ve onların yanında sonsuza kadar kalacağına inandığından, onların hoşuna gitmeyi tercih etmiştir ve bu uğurda ölümü kabullenmektedir. Oyun süresince birçok kere ölümü istediği sonucuna varıyoruz ancak bu ölümü isteme günümüz depresyonuyla karıştırılmamalıdır; Antigone soyu itibariyle çok cefa çekmiş babası ve kardeşi Oedipus’la birlikte dilencilik yaparak yaşamını sürdürmüştür. Ölümü bir kurtuluş olarak görmektedir.
Parados’ta Koro Argos ve Thebai arasındaki geçmiş savaşı anlatır. Polyneikes’in vatan haini olarak görüldüğü açıktır, yine de Polyneikes’in anısına saygılı davranılır. Antik Yunan toplumunda düşman aşağılanmaz. Her iki ordu da mert kabul edilmiştir. Koroya göre Polyneikes ve Argos ordusu hatalıdır; ilahi adaletin müdahalesine duyulan güven dikkat çeker: Zeus Argos’u ve Polyneikes’i zaten cezalandırmıştır.
Kreon krallığıyla ilgili fikirlerini açıklar. Koronun tersine, düşmana karşı aşağılayıcı bir tavrı vardır. Polyneikes’in gömülmemesine dair verdiği buyruk, onun otoritesini kabul ettirmesinin bir aracı olarak önemlidir. Yasağa karşı çıkılmasını otoritesine alacağı bir darbe olarak görüdğünden sert mizaçlı bir tavır sergiler. Bu esnada, yani Birinci Episod’da Kreon’a ilk kez ölünün gömüldüğü haberi verilir. Muhafız, yani bir köle, kellesini kurtarma arzusuyla türlü söz oyunları yaparak Kreon’u yumuşatmaya ve aslında kendisinin bu işte bir suçu olmadığını göstermeye çalışır.[viii] Takdirin ilahi olduğunu belirten bir yaklaşımla ölünün gömülüşünü haber verir. Koro Kreon’un Tanrı yasalarına karşı çıktığı imasını yapar. Kreon Tanrılarla savaşamayacağından, rüşvet konusunu öne sürer, olayı çarpıtır. Muhafız suçluyu bulmak üzere gönderilir.
Koro insanın üstün özelliklerini sıralar. İfade ettiği özellikler bir şekilde insanın doğaya üstün geldiği, onu alt ederek egemenliğini kurduğu olgulardır: Tarım, şehirlerin inşa edilmesi, hayvanların evcilleştirilmesi gibi. Bu noktada Koro, egemenliğini inşa eden insanın Tanrılardan da üstün olduğunu zannetme eğilimine girmesi halinde felaketle karşılaşacağının sinyallerini verir.
Muhafız, Antigone’yi ölüyü gömerken yakalayıp Kreon’a getirdiğinde hala can korkusu taşımaktadır. Antigone için üzülse de kendi canı daha tatlıdır; bunu vurgulayıp çıkar. Antigone suçunun farkında olduğunu ve cezasına razı oluşunu gösterir. Ölümü göze almış biri olarak sözünü sakınmaz, Kreon’u kendisini Tanrılarla bir tutmakla suçlar. Kreon’un Antigone’ye gösterdiği suçlayıcı tavır genelde kadın olması üzerinedir; cinsiyetin yurttaşlık açısından önemli bir yeri vardır ve bir kadın da kendi yerini bilmelidir. Kreon’un İsmene’yi de suçlamasının ardından, İsmene, oyunun başında Antigone’nin bulunduğu ruh haliyle Kreon’un karşısına çıkar ve Kreon’un gözünde suçu, Antigone’nin gözünde ise kardeşini gömme şerefini paylaşmaya çalışır. Artık onun da kaybedeceği bir şey kalmamıştır. Ancak Antigone İsmene’yi çoktan kardeşlikten silmiştir. Polyneikes’e gösterdiği sevgiyi ve anlayışlılığı İsmene’ye gösterememektedir. İsmene, Antigone’nin yanında ölemeyeceğini anlayınca Kreon’u kararından vazgeçirmeye çalışır. Kreon’un oğlu Haimon’la Antigone arasındaki sevgi bağına dikkat çeker. Ancak Kreon Antigone-Haimon ilişkisine tamamen faydacı yaklaşmakta, tarla tohum gibi üremekle ilgili bağlantılar kurmaktadır.
İkinci Stasima’da Koro tekrar Tanrılar ilişkisine ve Thebai felaketlerine dikkat çeker.
Kreon ve Haimon’un karşı karşıya gelişi dönemin retoriğine bir örnek olarak görülebilir.[ix] Haimon, bir büyüğü ve akrabası olan babasını överek söze girer. Söylemek istediği her ne olursa olsun önce babasına gereken saygıyı göstermekle yükümlüdür. Kreon, oğlunun oyununu gözden kaçırarak söylediklerini keyifle kabul eder ve babalık üzerine uzun bir konuşma yaparak kendi çabasını ahlaki erdemlerle açıklamaya çalışır. Bu noktada tekrar babasını onaylayan Haimon, onun söylediklerini de dışlamadan kendi söylemini inşa etmeye başlar. Bu noktada halka daha yakın olduğunu gösterir, Kreon’u halkın sözlerine de kulak vererek karar almaya ikna etmek ister. Haimon’un argümanları aşkından ziyade Kreon’un saygınlığı üzerine kuruludur. Kreon bir kadının kölesi olmakla Haimon’u suçlarken, ülkeyi halkın taleplerine göre yönetmeyeceğini de açıklayarak tiranlığını ilan eder.
Koro Üçüncü Stasima’da önce bir aşk güzellemesi yapıp baba ve oğul arasındaki tartışmayı aşka bağlar.
Koro Antigone’nin ölüme gidişi sırasında ağıt yakar, bir yandan da dik başlılığı yüzünden bu cezaya çarptırıldığını savunur. Bu bölümde Antigone hiç evlenmemiş olmasına sık sık vurgu yapar. Bu uğurda vazgeçtiklerini tüm insanlara duyurma isteğindedir. İsmene’yi artık kardeş saymamaktadır, kendisinden son Thebai ecesi olarak bahsetmekte bir beis görmez. Ölümü beklerken, Antigone eyleminden kuşku duymaz ancak Tanrıların neden sessiz kaldığını da anlayamaz. Neticede başına ölümden de beteri gelmektedir. Ölüler ve diriler arasında sıkışıp kalmış, yersiz yurtsuzlaştırılmıştır.
Koro başka mitolojik olaylarla, Antigone’nin ölümünü bağdaştıran bir tirad atar.
Kör kahin Teiresias, güvenilir çırağı yardımıyla gördüğü alametleri Kreon’a aktarır. Gördüklerinden çıkardığı yorumlar felaketin habercisidir. Kreon, şimdiye kadar hiç yalan söylememiş olan Teiresias’ı önce rüşvetle suçlasa da, Koronun artık kararlarına bağlı olmadığını görür ve onların da uyarmasıyla istemeye istemeye ölüyü gömmeye ve Antigone’yi kurtarmaya karar verir.
Koro umutla dolar, her şeyin olumlu sonuçlanacağına inanır. Antik Yunan dönemindeki geç kalmışlık ilkesi de bu noktada kendini gösterir. Her eylemin bir sonucu vardır ve eyleyen kişi de o eylemin sorumluluğunu üstlenir. Kreon her uyarıyı göz ardı etmiş ve kararını uygulamıştır. Antigone’yi mezarında kendini asmış bulur. Oğlu Haimon öfkeyle babasına saldırıp başarısız olunca kendini öldürür. Oğlunun cesedini alıp sarayına geldiğindeyse, karısı Kraliçe Eurydike’yi ölü bulan Kreon yaptığı hataların farkına varır: Geleneğin yasaları ile devletin yasaları arasındaki uyum bozulmamalıdır, insan kendisini Tanrılardan üstün görmemelidir. Artık Antigone’nin oyunun başında durduğu yerde Kreon vardır, tüm ailesi yeraltındadır. Antigone gibi tek isteği ölmek haline gelen Kreon’a ise ölme izni verilmez. Koro Kreon’a görevlerini hatırlatır: gömülmesi gereken ölüler vardır.
2. Grubun Ana Temaya Yorumu (Ne Anlatılacağı) ve Rol Kişilerinin Yoruma Katkısı
a) Grubun Ana Temaya Yorumu
Yapılan okuma ve tartışmalar sonucunda Sophokles’in Antigone metninin devlet ve gelenek arasındaki çatışma çerçevesinde değerlendirileceği tespit edildi. Buna göre ana temayı çizebilmek için gelenek ve devlet kavramlarıyla neyin anlatılacağı tartışması yapıldı.
(1) Otorite, Siyasi İktidar ve Gelenek Üzerine
(a) Otorite ve Siyasi İktidar
Otorite, “genelin adına hareket eden inisiyatifler bütünü” olarak tanımlanabilir. Otorite başta iyi niyetle, belli bir süre için bir gruba ya da kişiye pratik nedenlerle verilir ve aslında pozitif veya negatif bir anlamı yoktur. Otoriteye negatif bir anlam yüklememize sebep olan olgu, iktidarın otoriteye bir şekilde sahip olduktan sonra, insanı temel alan bu inisiyatifin insanlıktan çıkıp kendi bağımsızlığını ve sorgulanamazlığını ilan eden, ayrıcalık talep eden bir kontrol gücüne dönüşmesidir. Otoritenin geldiği bu noktada “insandışılaşmış (kendini diğer insanlardan ayıran, dışsallaştıran) kontrol mekanizması” olarak işlev gördüğü de söylenebilir.
Bu noktada siyasi iktidar ile otorite farklılaşır. Oyun bağlamında düşünüldüğünde Kreon’un genel tavrı, kendisine verilen otoriteyi toplum bağlamından çıkarıp siyasi iktidarını sorgulanamaz bir hale getirmeye çalışmaktır. Kreon kendi otoritesini devamlı kılma çabasındadır, fakat bunu yapmaya çalışırken karşısına muhatap olarak hâlâ insanları alabilmektedir. Çünkü Kreon kendisine verilen otoritenin meşruiyetini kaynağının toplum olduğunun farkındadır. Günümüzde olduğu gibi kendi emirlerine karşı gelinmesi onun da otoritesini sarsmaktadır, kendi otoritesini sorgulanamaz kılmaya çalışan bir iktidar içinse bu durum rahatsız edicidir. Kreon kendini devlet olarak görmektedir.
Kreon’un ortaya koyduğu bu tavır, Kreon’un kişisel özelliklerine mal edilemeyecek kadar toplumsal ve siyasidir. Zira gerek siyasi ve hukuki düzenin kendisi, gerek de toplumsal sorumluluk ve vicdani muhakeme reflekslerinin zayıflığı Kreon’un söz konusu emri verebilmesine, bu emrin infaz edilebilmesine gerekli zemini hazırlar görünmektedir.
(b) Gelenek
Gelenek, var olan durumun/düzenin devam etmesi anlamında muhafazakâr değildir, değişen-dönüşen bir toplumun kültürel, ekonomik ve sosyal birikimlerinin tümünü yansıtan bir yapı olarak algılanmalıdır. Buna göre gelenek, mevcut sosyal yapının, o sosyal yapı içindeki dinamikleri dikkate alarak kendiliğinden değişip-dönüşmesine olanak tanıyan bir deneyimler, birikimler, değerler ve normlar bütünüdür. Kendisini oluşturan bileşenler tarafından sürekli olarak yıkılıp ihtiyaç duyulan, arzulanan biçimde yeniden üretilir. Muhafaza edilen yegâne bileşen, o topluluğu, toplumu, insanları ve onların geleneğini bir arada tutan temel evrensel değerlerdir; bu değerin yorumlanışı nesilden nesle değiştikçe, korunması için gereken araçlar dönüştükçe gelenek de değişip dönüşür.
(c) Gelenek-Devlet
Devlet, belli bir toprak bütünü üstünde egemenliğini kuran siyasi bir otorite olarak tanımlanır. Günümüz seküler devlet düzeninde gelenek bazen yok sayılabilmektedir. Bu durumda bugün Antigone’nin Kreon’a karşı sunduğu tanrıların yasasına uymama argümanı daha da zayıflamıştır. Fakat devletler günümüzde her biri kendi içinde otorite olan kurumlardan oluştuğuna göre, toplumun gerçek geleneklerine de kulak vermek durumundadırlar. Bu ikilik hem bugün süregelen, hem de Antik Yunan toplumunda sürmüş bir tartışmadır. Gelenekle devletin uzlaşmayla bir araya getirilmesi gerektiği açık olmasına rağmen, ikisinin karşı karşıya geldiği durumlarda devletin de aslında bir şekilde geleneğe sığınması ilginçtir. Oyunda da Kreon verdiği kararı savunurken sözüm ona tanrılara yaslanmaktadır. Koronun Kreon’u şehrin dostuyla düşmanını ayırmakla suçlamasını bunun bir örneği olarak verebiliriz.
Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da Antigone’nin sırtını geleneğe yaslarken kullandığı dilin politik olmamasıdır. O devlet söylemi içinden eylemini haklılaştırmaya çalışmaz, geleneği yine geleneğin içinden savunur. Ancak bu noktada Kreon onun eylemini kendisine bir başkaldırı olarak okuduğu için tavrı dolaylı olarak, ister istemez politikleşir. Bununla birlikte Haimon’un geleneği, toplumun değerlerini savunurken aynı zamanda siyasi otoritenin bunlara hak ettikleri yeri vermesini sağlama çabasında olduğunu görürüz. Onun gözünde de halkın gözünde olduğu gibi her ölü gömülmelidir ve Kreon’un aksi yöndeki emri hem tanrıların -ya da halkın- tepkisini toplamakta hem de devlet gemisini tehdit etmektedir. Bu noktada Haimon’un eylemleri Antigone’den farklı olarak siyasi bir nitelik kazanır.
İlk bakışta, Antigone’nin geleneği savunmasına rağmen kadının geleneksel rolünden çıkıp bir erkekle çatışabilmesinin bir çelişki olarak gözükmektedir. Bu durum, Antigone’nin bir gelenek için (kardeşini gömmek için) toplumsal rolünün ona sağladığı korumalardan feragat ettiğini gösterir. Günümüzden bakıldığında, aslında söz konusu durumun bir çelişki olmadığı, kadının toplumsal konumunun sadece gelenek tarafından değil, siyasi otorite tarafından da şekillendirildiği ve dolayısıyla Antigone’nin bir erkeğe karşı çıkarak geleneğe mi siyasi otoriteye mi karşı çıktığının muğlaklaştığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte Antigone’nin üstün yönelimi kardeşini gömmek yerine siyasi otoriteye kafa tutmayı içeren politik bir tutum olsaydı bir çelişki olduğundan söz edilebilirdi.
(d) Polyneikes’in Mezarsız Bırakılması
Antik Yunan döneminde mezarsız olan ölülerin huzura eremediği için şehirlerde dolaşarak yaşayanları huzursuz ettiğine inanılırdı. Mezarsız bırakılan bir ölü, yaşamamış, isimsiz bırakılan bir insanı imler. İktidar tarafından yok edilen bir beden onun halk üzerindeki gücünü gösterir, fakat bu ölümün kayıtsız bırakılması, devletin aslında yeni bir tarih yazma girişimidir. Yani Kreon’un Polyneikes’i mezarsız bırakma konusundaki ısrarı boşuna değildir, onun politik otoritesini sorgulanamaz ve devamlı kılma konusunda atılmış bir adımdır. Antigone’nin eyleminin onu rahatsız etmesinin sebebi de budur. Tıpkı Cumartesi Anneleri tarafından yapılan eylemler gibi, Antigone’nin ölüyü gömmesi de politik bir orijine sahip olmamasına rağmen taşıdığı politik anlamla iktidarı rahatsız etmektedir.
(e) Gelenek-Vicdan-Sorumluluk
Gelenekle vicdan ve sorumluluk birlikte düşünülmesi gereken olgulardır. Antik Yunan toplumunda devlet yönetiminde geleneklerle çatışmayan bir düzenin oturtulmasını sağlamak toplumu oluşturan herkesin sorumluluğundayken günümüzde bu sorumluluğun çeşitli kurumlara devredilerek insanların üzerinden kalktığı görülmektedir. Artık vicdanen bizi rahatsız eden konularda herhangi bir eylemlilik içine girilmemesinin en önemli nedenlerinden biri, söz konusu eylemi bu sorumluluğun devredildiği kurumlardan bekliyor olmamızdır. Fakat aslında yapılması gereken, kurumların devreye girmesi yerine soruna toplumsal vicdan ve sorumluluk temelinde çözüm aranmasıdır. Buna örnek olarak kan davaları verilebilir. Kan davalarının sona ermesine yönelik yaptırımlar ne kadar ağır olurlarsa olsunlar, geleneğin dışında konumlanan belli bir siyasi otoritenin yaptırımları olarak sorunu çözememektedirler. Siyasi otoriteden gelen yaptırımlar sorunun kaynağına uzak kalarak sorunu oluşturan toplumsal bileşenlerin karmaşıklığına yaklaşım geliştiremediğinden korku temelli bir caydırıcılık dışında kalıcı bir çözüm üretemez. Böyle durumlarda çözümün geleneksel yapının içinden gelmesi, sorumluluk ve vicdani muhakemenin de bu çözümde rol oynayan kilit unsurlar olarak görülmesi gerekir.
(2) Ana Tema Cümlesi
Yukarıdaki değerlendirmeler sonunda Taşkışla Sahnesi Antigone metnini aşağıdaki önermeden yola çıkarak yorumlama kararı almıştır:
“Geleneksel değerlerin geçireceği dönüşüm, geleneği ve kültürü oluşturan öznelerle sağlanır. Siyasi irade, toplumun öznelerini birer nesne olarak görür ve özneler arası sorumluluk bağlarını ve değerlerini yok sayarsa, yıkılmaya mahkumdur.”
b) Rol Kişileri
(1) Antigone
Antigone’nin eyleminin kadınlık rolüne karşı çıkışı olarak yorumlanmaması gerektiğine karar verildi. Antigone’nin gömme eylemi özünde apolitiktir; Kreon’un Antigone’ye olan tepkisi bu eylemi dolaylı yoldan politikleştirmektedir. Antigone’nin Polyneikes’in gömülmesi ile ilgili isteği günümüzde cumartesi annelerinin gösterdiği sivil itaatsizlikle paralel olarak değerlendirildi. Antigone aslında geleneğe karşı çıkarak geleneği savunuyor, aslında bir geleneğe diğerlerinden farklı bir anlam yüklüyor. Bu durumun sorumluluk bağlamında değerlendirilecektir; Antigone’nin tek isteği yas tutabileceği bir mezardır.
Antigone’yi bir de kurduğu ilişkiler bağlamında ele alırsak, Antigone’nin İsmene ile ilişkisinde İsmene, yasaya karşı çıkan ama bir şey yapamayan kişidir. İsmene Antigone’nin feragat ettiği değerlerden ya da ayrıcalıklardan kolayca feragat edemiyor ve bir çelişki yaşıyor. Antigone’nin tepkileriyle seyirci özdeşleşme yaşamamalı. Aslında gerçek dünyada tepkilerimiz daha çok İsmene’yle paralellikler taşır. Antigone’nin kibri (hibris) bu noktada önem arz ediyor, onun da çelişkileri göz önüne serilmelidir. Ayrıca Antigone’nin çelişkilerinin burada kişisel kalmaması; toplumsallaştırılması gereklidir. Antigone sorumluluğu paylaşmak isteyen ancak yalnızlaştırılmış biridir. Bu noktada toplumsal jestini göz önüne serebilmek ve anlayabilmek için Erdal Eren’in ailesine yazdığı son mektuptan bazı bölümler grupla ele alınmıştır. Antigone’nin ölmek istemesi, kişisel bir bunalım değil, yaşadığı (kendisine yaşatılan) felaketler karşısındaki tepkisidir.
Antigone’nin üstün yönelimi “kardeşini gömmek (onun bir mezar sahibi olmasını sağlamak)” olarak belirlenmiştir.
(2) İsmene
İsmene’nin Thebai üçlemesinden bildiğimiz kadarıyla rahat bir ortamda büyüdüğünü tahmin ediyoruz. Ailesinin başına gelen felaketlerin etkisinde olan İsmene hayatın kendisine getirebileceklerinden korkar. İsmene için elindeki konfordan vazgeçebilmek daha zor. İsmene’nin tavrını tam olarak konformist kabul edemiyoruz, sadece Antigone’nin sabrını taşıran damlanın henüz İsmene’nin sabrını taşırmadığını düşünüyoruz. Antigone Kreon’un karşısına çıkınca da İsmene’nin Antigone’nin oyunun başında içinde bulunduğu ruh haline geliyor.
İsmene Antigone’ye bağlılığını çok net ortaya koyarken, Antigone İsmene’ye aynı bağlılığı göstermiyor. Antigone ölerek kaçarken, yani kolay yolu seçerken, İsmene yaşayarak karşı koyuyor olabilir mi? İsmene’nin Antigone’ye yardım etmeme sebebi, geleneklerden ve Tanrılardan korkması, daha günahsız, temiz (Antik Yunan bağlamında temiz) bir ölüm istemesi ve Antigone’yle karşılaştırıldığında kadının toplumdaki görevini ve yerini çok daha fazla içselleştirmemiş olmasıdır.
Günümüzdeki hız kavramı oyunda kendine İsmene üzerinden yer buluyor. Antigone, İsmene’ye düşünmek için zaman vermiyor. İsmene bir anda karar veremeyebilir, anında tepki üretemeyebilir, sonuçta tüm bu olaylar bir gün gibi kısa bir sürede gerçekleşiyor. Ama bu hakkı Antigone ona tanımıyor. Antigone sorumluluğun varlığını İsmene’nin gözüne sokuyor, oysa daha kardeşlerinin ölümü için üzülmeye vakti bile olmadı İsmene’nin.
(3) Haimon
Haimon’un Antigone’den yana gösterdiği tavrın yönelimi oyunun dramaturjisi açısından önemli bir noktada duruyor. Zira Kreon Haimon’un Antigone’den yana tavır göstermesini “bir kadının kölesi olmak” olarak adlandırırken Haimon ısrarla babasının devlet idaresinde yanlış bir yola saptığını ve başka türlü davranması gerektiğini söyleyerek tartışmayı politik bir zemine çekmeye çalışıyor. Bu bağlamda grup, Haimon’un eyleminin temel motivasyonunun ne olduğu sorusuyla karşı karşıya kaldı ve bu soruya yapılan haksızlığı kabullenememe, adalet duygusuyla hareket etme olarak cevap verdi. Haimon’un aşkının da önemli bir noktada durduğu, ancak Kreon ile tartışmasında adalet duygusunun çok daha baskın olduğu tercihte karar kılındı.
(4) Kreon
Kreon’un oyun boyunca süren üstün yöneliminin “otoritesini sağlamlaştırmaya çalışmak” olduğu kabul edildi. Bu uğurda inandığı biçimde davranan bir yönetici olarak halkı da yanına almaya çalıştığı, ancak hem kendisini Tanrılardan üstün gördüğü, hem de halka kulak kabartmadığı için felakete sürüklendiği belirtildi. Burada önemli bir nokta, verili durumda Kreon’un felaketinin kişisel düzeyde kalıp istediği gibi davranmasına izin veren siyasi sisteme ya da toplumsal düzene hiçbir şekilde dokunmamasıdır. Topluluk, Kreon’un felaketinin kişisel boyuttan çıkarılarak bütün şehri etkileyen bir boyuta çekilmesi gerektiğinde ortaklaşmıştır.
Kreon’un felaketine giden yol, insanlarının yasını önemsemeyip siyasi kararlarla kirlettiği noktada açılır. Kreon’un verdiği emirden vazgeçmek yerine ısrarcı olmasını basit bir tükürdüğünü yalamama tavrından ziyade iktidarının sağlamlaştırıcısı olan dost-düşman ayrımını yaratma tavrı olarak değerlendirmek gerekir. Yurttaşlar arasında dost-düşman ayrımı yaratarak toplumsal kutuplaşma hedefleyen Kreon, halktan giderek kopar ve yalnızlaşır. Koronun son isyanı bu ayrıma sebep olan yasak ve Antigone’ye verilen ceza üzerinden cereyan eder.
(5) Teiresias
Teiresias Thebai tarihinde hep vardır ve nedense hep de olacak gibi durmaktadır. Thebai’nin geçirdiği her felaketi kehanet eden Teiresias’tır. Siyasi otoritenin varlığını ve hedeflerini gözeten, destekleyen bu figürün her iktidar değişiminde rol oynayan gizli bir el olarak da işlev gördüğü açıktır. Nice krallar Teiresias’ın kehanetleriyle alaşağı olmuş ve iktidar değişimi yaşanmıştır. Böyle bir figürün günümüzde bir kişi olmaktan ziyade siyasi kontrol hedefleyen kurumlar ve yapılar olarak ortaya çıktığını gözlemlemek mümkündür.
Teiresias figürü bu bağlam korunarak ele alındı. Buna göre Kreon’un iktidarını destekleyen Teiresias o iktidar çatırdamaya, halk ayaklanmaya başladığında kendi paçasını kurtarmak ve kendini bu işten sıyırmak için çabalayan bir tavır içinde yorumlandı.
(6) Koro
Koro, Antik Yunandaki kullanımından ilhamla ortak ve stilize tepkiler üreten bir topluluk olarak yorumlandı. Halkı temsil eden koro, Kreon’un halkla ilişkisini, Antigone’nin eylemine dair oluşan tepkileri, halkı ayaklanmaya götüren aşamaları ve halkın iradesiyle alaşağı edilen iktidarı anlatmanın bir aracı olarak kullanıldı. Bunun yanında genel sahne estetiği nedeniyle koro gerçeküstü bir formda ele alınarak ihtiyaçlar doğrultusunda kum fırtınasını, geceyi, gündüzü anlatan imgeler üreten bir sahne bileşeni olarak işlev kazandı. Benzer gerçeküstü formun bir getirisi olarak koronun nezaretinde gerçekleşmeyen olaylar için koronun kendini nötralize ettiği bir form belirlendi; böylece koronun “köşesine her çekildiğinde” bu formu alarak sahne uzamından koptuğunu göstermesi hedeflendi.
3. Benimsenen Yorum Çerçevesinde Sahnelemeye Yönelik Öneriler
a) Sahne Tasarımı
Genel sahne tasarımı koronun farklı kullanımlarıyla ve oyundaki dramaturjik noktalara yönelik bazı imgelerle oluşturuldu. Buna göre yas tutmak mumlarla, kum fırtınası koreografiyle, gece-gündüz değişimi seslerle gösterildi. Söz konusu göstergeler sahne uzamının da mekansızlaştığı bir yoruma elverdiğinden oyunun sahne tasarımında üç birlik kuralına uyulmadı.
Tasarım konsepti imgeler ve koro üzerinden sağlandığından sahne uzamına belli bir mekan işlevi kazandırabilecek bir dekor tasarımı tercih edilmedi. Aksine, göstergelerin sadeliği ve anlaşılırlığı açısından dekorsuz bir sahne tasarımıyla oyun yorumlanmaya çalışıldı.
b) Kostüm Tasarımı
Kostüm tasarımında Antik Yunan kıyafetlerine uygun modeller kullanıldı. Sadece koronun gerçeküstü yorumunu beslemek ve kum fırtınası koreografisini desteklemek için toprak rengi tonlarda, büyük ve dalgalanan kostüm tasarımı tercih edildi.
c) Reji Tasarımı
Kaba sahne uzamında seyirciye göre sağ ön tarafta Polyneikes’in cesedi konumlandırıldı. Koro bir yarım ay içinde kendi köşelerini belirledi. Sağ çıkış Antigone’nin diri diri gömüldüğü kaya-mezara, sol çıkış ise genel giriş-çıkışa hizmet edecek şekilde kullanıldı.
Antigone ve İsmene buluşması koronun ölülerinin yasını tuttuğu bir günün şafağında, kimselerin olmadığı bir açıklıkta gerçekleşir. Kardeşlerin çıkışının ardından Koro yas merasimlerini sürdüren bir koreografiyle sahne uzamını doldurur ve Kreon’la Teiresias girer. İkili halkı manipüle etmeye yönelik söylemlerini gerçekleştirirken koro savaştan çıkmış olmanın şokuyla donuk ve ifadesiz bakışlarla onları dinler. Kreon Polyneikes’in cesedinin gömülmeyeceğini ilan eder ve koro içinden bir kişiyi ölünün başına muhafız olarak diker. Teiresias savaşın ardından, hem de yeni bir kral başa geçmişken yas tutulmasını değil şenlik yapılmasını salık verir. Koro, şaşkın, buyruk ve şenlik arasında kalakalmıştır. Zorla şenlik başlar, şenlik koreografisi kum fırtınasına evrilir. Antigone Polyneikes’i gömer ve çıkar. Koro, çekildiği köşelerinden fırlayarak ölünün gömülüğünü ilan eder. Muhafız Kreon’a açıklama yapar ancak Kreon affetmez. Suçlunun bulunmasını ister. Muhafız cesedin başında beklerken gece olur, uykuya dalar. Antigone tekrar gelir ve bu sefer ölünün başından ayrılmaz. Muhafız uyandığında onu yakalar. Kreon’un gelişiyle “sorgulama/dava” başlar. Antigone sahnenin tam ortasındadır. Koro sağ arkaya çekilerek bir öbek oluşturmuştur ve Kreon’la Teiresias Antigone’nin etrafında dönerek baskı uygular. İsmene kardeşine destek olmak için geldiğinde onun yanında durur. Kreon sorgulamaya ikili üzerinden devam eder. Koro huzursuzlanma emareleri gösterir, Teiresias yine manipüle edici bir söylemle punduna getirmeye çalışır. Ancak koro artık bu numaralara kanmaz. Bunun üzerine Kreon baskısını arttırır. Haimon’un gelişiyle koro daha da hareketlenir, ancak Kreon’un baskısı bakidir. Haimon’un babasını ikna etme girişimi başarısız olunca çıkar. Kreon İsmene’yi affeder, İsmene çıkarılır. Antigone yine yalnız kalmıştır. Kreon ve Teiresias onun etrafında dönerek hakkındaki hükmü ilan ederler. Antigone son seslenişini gerçekleştirir ve yaşanan durumdaki çaresizlik, koroyu da isyan ettirir. Antigone’nin çıkarılması koro için bardağı taşıran son damladır. Kreon ve Teiresias’ın etrafını sararak bu sefer onlar baskı kurarlar. Kreon kararından vazgeçmek durumunda kalır. Tam o anda içeri giren muhafız Antigone ve Haimon’un ölümünü haber verir; artık çok geçtir.
C. KAYNAKÇA
Aristotales. (1995). Poetika. Remzi Kitabevi.
Azra Erhat (2008) Mitoloji Sözlüğü. Remzi Kitabevi. İstanbul
Bates, A. (1906). Sophocles and His Tragedies. In A. Bates, The Drama: Its History, Literature and Influence on Civilization (pp. 106-12). London: Historical Publishing Company.
Charles Freeman (2003) Mısır, Yunan ve Roma Antik Akdeniz Uygarlıkları. Dost Yayınevi. İstanbul
Çevik, A. (n.d.). Sophokles. Erişim 31.05.2011 11:30 Adnan Çevik Kişisel Web Sayfası: http://www.adnancevik.com/pdf/III/Sophokles.pdf
Fırat Güllü (2008). Antik Yunan Tragedyası ve Kökenleri. Erişim 31.05.2011 11:30 Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları adresi: http://www.buo.boun.edu.tr/buo/default.asp?id=269
Foucault, M. (2001) Doğruyu Söylemek. Ayrıntı Yayınları. İstanbul
Haigh, A. (1896). Sophocles. In A. Haigh, The Tragic Drama of the Greeks (pp. 126-37). Cambrigde: Calerandon Press.
Levent Ufuk Aydoğmuş (2008). Atina Şehir Devletinde Politik ve Sosyal Reformlar (İÖ 600-400). Muğla: Muğla Üniversitesi.
Melih Bakır (2008) Aristotales’in Politika Felsefesinde Yurttaşlık Anlayışı, Yüksek Lisans Tezi. İstanbul
Thomson, G. (1990). Aiskhylos ve Atina: Tragedyanın Kökeni. İstanbul: Payel Yayınları.
Sennett, R. (2002). Ten ve Taş. İstanbul: Metis Yayınları.
Seyran Başak Öncel (2006) Hannah Arendt’te Kamusal Alan Kavramının Epistemolojik Kökenleri, Yüksek Lisans Tezi. İstanbul
Sophocles. (2009). Aias – Elektra. İstanbul: MitosBOYUT.
Sophokles (1995). Antigone (Sabahattin Ali, Çev.) MEB Yayınları. İstanbul
Sophokles (2005). Antigone (Güngör Dilmen, Çev.) MitosBoyut. İstanbul
Sophokles (2010). Oedipus Kolonos’ta (Furkan Akderin,Çev) MitosBoyut. İstanbul
Sophokles (2009). Kral Oedipus (Güngör Dilmen, Çev) MitosBoyut. İstanbul
Sophocles. (2009). Kral Oedipus. İstanbul: MitosBOYUT.
Sophocles’ Life. (n.d.). Erişim 31.05.2011 11:30 Sophocles: http://www.sophocles.net/
Sophocles. (2009). Oedipus Kolonos’ta – Trakkhis Kadınları. İstanbul: MitosBOYUT.
(2006). Antik Yunan Oyun Yazarları: Sofokles ve Aristofanes. In D. Tannenbaum, & D. Schultz, Siyasi Düşünce Tarihi (pp. 31-44). İstanbul: Adres Yayınları.
Wood, E. (2008). Yurttaşlardan Lordlara. İstanbul: Yordam Kitap.
[i] Efsanenin buraya kadar olan kısmı Sophokles’in Oedipus üçlemesinin ilk oyunu olan Kral Oedipus (M.Ö. 432) adlı tragedyasında işlenmektedir.
Resim de Oedipus’un tahtı ve Kraliçe’yi elde etmek için Sfenks ile karşılaşmasını konu alan bir figürdür (Kaynak: http://www.utexas.edu/courses/larrymyth/images/oedipus/4-Oedipus-Sphinx.jpg)
[ii] Sophokles’in Oedipus üçlemesinin ikinci oyunu olan Oedipus Kolonos’ta (M.Ö. 401) adlı tragedyasında işlenmektedir.
[iii] Efsanenin bu kısmı, Aiskhylos’un kaleme aldığı Thebai Önünde Yedi Komutan (M.Ö. 567) adlı oyunda işlenmektedir.
[iv] Antigone’nin hikayesinin aktarıldığı bu kısım, Sophokles’in kaleme aldığı Antigone (M.Ö. 441) adlı oyunda işlenmektedir. Olay açıklamalarında Antigone’nin M.E.B. basımında yer alan önsözden ve birkaç internet kaynağından faydalanılmıştır.
Resim ise Antigone’nin kardeşi Polyneikes’i bir avuç toprakla tasdik ettiği anı tasvir ediyor. (Kaynak: http://www.myartprints.com/kunst/marie_stillman/antigone_sophocles_hi.jpg)
[v] Aydoğmuş, 2008, sf. 70
[vi] Çevik, sf. 9
[vii] bkz: Oedipus Kolonos’ta, sf. 45
[viii] Muhafızın bu tavrı, antik Yunan dünyasına parrhesia olarak bilinen bir tür hakikat oyununa tekabül eder. Detaylı bir okuma için bkz. Foucault, M. (2001) Doğruyu Söylemek. Ayrıntı Yayınları. İstanbul
[ix] Bu noktada da parrhesia oyunu söz konusudur.
1 Yorum
Tarihlerde sıkıntı var mıdır, Perikles’e vebadan 429 da öldü deniliyo ama 430 da veba ortaya çıkıyor ve 431 de savaş basliyor ??