Fırat Güllü
Bu yazı keyifli bir açılış etkinliğinin ardından yazılıyor. 6 Mayıs günü 20. İstanbul Amatör Tiyatro Günleri’nin (İATG) açılış kokteylinde, 1985 yılında bu alternatif festival fikrini ilk kez ortaya atan Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın o dönemki kadroları daha genç kuşaklar ile ilk kez bir araya gelme fırsatını yakaladılar. Ayla Algan ve Yılmaz Onay gibi iki büyük ustanın da katılımıyla gerçekleşen bu özel akşam oldukça keyifli anlara sahne oldu. Muhtemelen Mimesis’in haber sayfalarında bu etkinlikle ilgili bir haber yazısı yayınlanacaktır. Merak edenler ayrıntıları oradan öğrenebilirler. Ama bu yazıda biz daha çok İATG türünden aslında Türkiye’de pek örneğine rastlanmayan bir organizasyonun tiyatroların örgütlenmesi bağlamındaki önemine vurgu yapmak istiyoruz.
Geçen yılki İATG başlamadan önce kaleme aldığımız bir yazıda “örgütlenme tartışmaları neredeyse, İATG oradadır” demiştik. Şimdi bu saptamaya bir ilave yapalım: İATG neredeyse, örgütlenme tartışmaları da oradadır. Aslında 1985’ten bu yana hiç değişmeyen bu ilke, şu anda 20.’si düzenlenen son İATG için de geçerli. Daha önceki bir yazıda 2000’lerin ilk on yıllık periyodunun sona ermesiyle beraber tiyatromuz için ümit kaynağı olabilecek çeşitli denemelerin (ATÇ, ATÜK ve İATP gibi) ciddi bir kriz içerisine sürüklendiğinden ve 2010 yılına yeni arayışların damga vurduğundan söz etmiştik. Bu aşamada yeni bir örgüt olarak ortaya çıkan Türkiye Tiyatrolar Birliği ile iki eski örgüt olan ATÇ ve İATP bir araya gelerek yerelden genele giden ve tüm ülkede yayılmayı hedefleyen yeni bir örgütlenme girişiminin özneleri oldular. Öncelikle söz konusu girişimin, ödenekli ve özel tiyatroların ülke genelinde bir üye ağına sahip profesyonel tiyatro örgütlenmelerini bir yana bırakırsak, amatör ve alternatif yapılanmaların bu konudaki ilk girişimi olmadığını belirtmeliyiz. 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başında ortaya atılan iki farklı modelden daha önce de söz etmiştik: İATP ve ATÜK. İATP modeli; İstanbul bazlı bir örgütlenme deneyimini dikkate alarak, her bölgede benzeri yerel örgütler kurulduğu taktirde bunların bir araya gelmesiyle daha geniş ölçekli bir yapılanmaya evrilmenin mümkün olabileceğini iddia etmekteydi. İşte bu bağlamda farklı bölgelerin güçlü temsilcilerinin buluşmasını sağlayan bir etkinlik olarak İATG’nin bu stratejide kilit bir öneme sahip olduğunu vurgulamak gerekir. Başlangıçta İzmir’de kendi şenliğini organize eden ve her sene düzenli olarak İATG’ye katılan Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu (EÜTT) bu konuda ciddi bir atılımda bulundu. Yıllar içerisinde İATP’li toplulukların EÜTT şenliğinde yarattıkları örgütlü hava ve İzmirli topluluklarla kurulan yakın ilişkiler kısa sürede sonuçlarını verdi ve bir platformlaşma girişiminin ortaya çıktığına şahitlik ettik. Ardından benzeri bir girişim Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde hayat bulur gibi oldu. Burada da öncü gruplardan birisi İATP ile düzenli biçimde ilişkilenen ve her sene İATG’ye katılan Yaşayan Tiyatro idi. Ve nihayet Ankara’da Ankara Tiyatroları Alternatif Platformu kuruldu – ki bu sürecin belki de en etkin öznesi Yeraltı topluluğu da İATG’nin düzenli takipçilerinden birisiydi.
Peki bütün bu girişimlerden neden yerelden genele giden bir hareket ortaya çıkamadı? İlk olarak İstanbul dışında ortaya çıkan yerel örgütlenmeler, henüz bir girişim olma niteliğine sahiptiler ve kuruluş ilkeleri üzerine yürütülen tartışmaları sonuçlandırmakta sorunlar yaşıyorlardı. Zaten İzmir merkezli yapılanma kısa bir süre sonra bu tartışmaları sonlandırıp – iletişim halinde kalmak kaydıyla – platformlaşma girişimini sonlandırdığını açıkladı. Eskişehir’deki topluluklar Anadolu Üniversitesi’nde oldukları için fiziksel olarak temaslarını sürdürüyorlardı ama onların tartışmaları ileri boyuta taşıma girişimleri de çok fazla yol katedemedi. İkinci bir faktör ise 2005 itibariyle – daha önceki bir yazıda da belirtildiği üzere – öncü bir model olarak görülen İATP’nin krize sürüklenmesi oldu. Eğer İATP kuruluşundan sonraki beş yıl içerisinde deneyimlerini olgunlaştırıp bu türden yapılanmalarla daha aktif ilişkiler kurabilseydi, bu alternatif örgütlenme modelinin hayata geçirilmesi ütopik bir hedef olmaktan çıkmış olacaktı. Zaten bu gelişmelerin hemen ardından ATAP da bir çözülme yaşadı ve ortalık sessizliğe büründü. Tüm bu yerel inisiyatifleri ortaya çıkaran şey aktivist özneler olmuştu ve hepsini krize sürükleyen temel faktör de bu aktivizmin ayakta tutulamaması olmuş oldu.
Bu bağlamda İATG’nin bu yılki programında yer bulan “Üniversiteler Örgütlenmeyi Tartışıyor” başlıklı forum ve “Çalışanların Tiyatrosu” başlıklı söyleşi gelecek modelleri tasarlamak için iyi birer fırsat olarak düşünülmelidir. İATG örgütlenmeden güç alan ve yeni örgütlenmelere vesile olan bir odak olmaya devam edeceğe benzemektedir. Ancak şartlar İATP’nin kurulduğu 2001 yılından farklıdır. O dönemde ATÇ içerisinde gerek nitelik, gerekse nicelik olarak belli bir olgunluğa ulaşmış hatırı sayılır sayıda grup ortak ilkeler çerçevesinde anlaşarak ve bir çatı örgütü inşa ederek işe başlamışlardı. Ama şimdi, bu tarihi başlangıcın üzerinden 10 yıl geçmişken amatör / alternatif alanın adresi olarak gösterilebilecek hiçbir örgüt yok. TTB deneyimi, İATP’yi feshedip bünyesine katılan topluluklar açısından gerçekten öğretici olmuştur. Ama bu grupların örgütlenme birikimlerine çok fazla şey kattığı söylenemez. Bu bağlamda şu anda “Sahne İstanbul” adıyla bir dijital tartışma platformu çevresinde tartışmalar yürüten ve bu yılki İATG’nin kurucu unsurları olan tiyatro toplulukları, günün şartları içerisinde yeni modeller üretmek zorundalar. Tabii ki sıfır noktasında değiliz. Geçerliliği çeşitli deneyimlerle ortaya konmuş önemli kazanımlarımız var. Ama cevaplanması gereken bir yığın soru da bizi bekliyor.
Bu noktada umut verici bazı girişimlerin de altını çizmekte fayda var; Örneğin kısa bir süre önce içlerinde BGST tarafından işletilen Maya Sahnesi’nin de olduğu bir dizi alternatif tiyatro işletmesi, faaliyetlerini koordineli biçimde yürütme kararını aldılar. Bunların normalde profesyonel bir mantıkla işleyen işletmeler olduğu düşünülürse, bu alternatif girişimin örgütlenme tartışmaları için taşıdığı önem kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Diğer yandan bir yıl önce yayın hayatına başlayan Mimesis Sahne Sanatları Portali kısa sürede tiyatro alanında eksikliği şiddetle hissedilen kamusal bir tartışma platformu olma hüvviyeti kazandı ve bu alanda farklı birlikteliklere zemin hazırladı. Mimesis Portal’in yarattığı paylaşım olanakları vesilesiyle biraraya gelen bazı akademisyen ve tiyatro eğitimcileri, geçtiğimiz yılın son günlerinden itibaren düzenlenen eğitim etkinlikleri ve atölyeler aracılığıyla alternatif arayışlar içerisinde olan amatör topluluklara katkı sunma olanağını yakaladılar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi üniversiteler ve çalışanlar en azından örgütlenme üzerine tartışmak için hala istek duyuyorlar. Tüm bunlar umut verici gelişmeler. Belki de 2011’de temelleri atılacak yeni bir örgütlenme modeli, 2001’deki gibi grupların toplu olarak inşa ettiği bir çatıdan başlamayacak; Belki de bu sefer yukarıda saydığımız bazı odaklar ve diğerleri önce kendi içlerinde belli yapıları sağlamlaştırıp ardından koordine olmak amacıyla o çatıyı inşa edecekler. Bütün bunlar olasılıklar. Ve zaman gelişmeleri ortaya çıkaracak. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Daha doğrusu biz örgütlenme konusunda irade örgütlemeye aday kişi ve odaklar işimizi yapacağız ve bekleyeceğiz. Tohumu toprağa atacağız ve bekleyeceğiz. Geçmişi tartışmak bize kazanımlar sağlar ama tasarımlarımız geleceğe dönük olacak ve Althusser’in de dediği gibi “gelecek uzun sürer”.